“Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz”

Bu atasözünü hepimiz biliriz…

Malum, son günlerde dövizde yaşanan artışlar birilerini harekete geçirmişti.

Bunlara stokçular diyebilirsiniz…

Fırsatçılar…

Karaborsacılar…

Vatan hainleri…

Ne derseniz deyin…

Hepsini hak ediyorlar.

Hatta daha fazlası ama…

Nezaketimi koruyacağım…

Peki bunlar kim?

Zincir marketler…

Temel gıda…

Düşünün…

Doların yükselişini bahane eden zincir marketler, stoklarında olan ürünleri dakikalık değişikliklerle tüketiciye sunuyor.

Bir ayrıntı vereyim…

Herkesin malumu olan, Konya Bakkallar Odası Başkanı Feridun Göner’in de ‘Üç Harfliler’ olarak nitelendirdiği zincir marketler, bu dönemde fırsatçılığı dibine kadar yaptı.

Anlatayım…

Ticaret farklı bir şeydir öncelikle…

Bir firma adına üretim yapılabilir.

Misal…

Konya’da çok fazla üretici tanıyorum bu üç harfli perakendecilere çalışan.

Patates üretiyor mesela…

Soğan…

Mısır…

Ayçiçek ve yağ…

Üreticiden tarladan aldığı için maliyeti neredeyse sıfırlıyor.

Ama satışa sunarken piyasa kâr marjını en yükseklerden tutuyor.

Dedim ya…

Ticaret farklı ama en düşük maliyetle dövizi bahane ederek en yüksek fiyata satmak da nedir?

Fırsatçılık…

Yazık kardeşim…

Bir de bunu resmi olmayan yollardan yapıyorlar.

Nasıl?

Elleriyle etiket yazıyorlar.

Sonra da devlete savaş açıyorlar.

Gelelim şimdiye…

Saat başı el yazısı ile etiket değiştiren bu zincir mağazalar, dövizi bahane ederek yükselttiği fiyatları bugünlerde düşürmüyor.

Neden?

Ticaret ahlakını benimseyemedikleri için…

Hatırlayın…

Ahilik ahlakı bizim inancımızda hep vardır.

Hikâyeyi biliyorsunuzdur.

Ama yine de anlatayım…

Osmanlı devrinde esnaf teşkilatı, ahilik geleneğinin uzantısı olarak belli bir nizam içerisinde ve fevkalede sağlıklı işlemiştir. Her esnaf teşekkülünün bir kethüdası bulunur ve kethüda o meslek dalının inceliklerini, kanunlarını, yönetim biçimini iyi bilir, esnafın çalışma düzeni ve dürüstlüğünü denetlermiş. Esnaf ile kethüda arasında yiğitbaşı denilen, bilirkişi konumunda bir esnaf temsilcisi bulunur, sanatında hile yapanlar olursa yiğitbaşı tarafından tespit edilerek kethüdaya bildirilir ve gerekli ceza işlemleri başlatılırmış.

Bu, bir nevi şimdiki TSE kontrollüğü demektir.

Herkesin meslek ahlakı ilkeleriyle çalıştığı o dönemlerde bir zanaatkarın yaptığı işte ihmal veya hileye sapması nadir görülen hadiselerdendir. Çabucak bozulan, yırtılan veya çürüyen mallarda bir hile aranır, bulunursa kethüdaya şikayetle ilgilisinin cezalandırılması istenirmiş.

Takdir edilir ki ayakkabı imalatı bu tür şikayetlere açık bir meslektir. Kısa sürede eskiyen ayakkabının kullanım hatası mı, yoksa üretim hatası mı olduğu sık sık tartışma ve şikâyet konusu edilmeye başladığı devirlerde, çürük çarık yapılan, çabuk sökülen yahut delinen ayakkabılar dolayısıyla kethüda sık sık çarıkçılar yiğitbaşısını çağırıp tahkikat yaptırır olmuş. Eğer bir imalat hilesi söz konusu ise ilgili usta çağrılır, esnafın ileri gelenleri, yiğitbaşı ve diğer meslek temsilcileri huzurunda kethüda tarafından tekdir edilir, aldığı ücretin müşteriye iadesi sağlanır, dava konusu olan ayakkabı da kullanılmamak için dama atılırmış.

Bu genelde ayıplı ürünler için düşünülebilir ama sonuçta Ahilik ahlakında tüketiciyi kandırmamak esastır.

Günümüzde zincir mağazaların yaptığı da pek farklı değil.

Belki ayıplı değil ama fiyat konusunda müşteriyi kandırmak da ‘pabucunun dama atılma’ sebebi olmalıdır.

Devletimiz bu fırsatçıları acilen tespit etmeli ve pabucunu dama atmalıdır.

Dolarla yükselen fiyatlar doların düşüşüyle geri çekilmeli.

Denetim…

Ve…

Tam da yazının başında ifade ettiğim gibi…

“Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz”

Benden söylemesi…