Son Peygamber Hz. Muhammed'e iman etmiş, kendisini Müslüman kabul eden herkeste tarihi, sosyal, çevresel bir takım saiklerle oluşturulmuş bir dindarlık anlayışı vardır. Herkes kendi anlayışının ve bakış açısının doğru olduğunu iddia etse de İslamiyet'i bize ilk tebliğ eden Peygamberimizin yaşam tarzı ve O'nun getirdiği yenilikler bizim önümüzdeki en büyük kıstastır.
Dindarlığı Cuma Namazlarına gitme, Ramazan ayında oruç tutma, Kurban Bayramında Kurban Kesme ve Kandil Gecelerinde dua etme, ölmüş babası için belirli günlerde Kur'an okutarak babalarının günahlarının temizlendiğine inanma gibi belirli günlerde dini yaşama geleneği, azımsanmayacak kadar birçok insanın hayatında dindarlık ölçüsü olmuştur.
Kendisini dindar ve dürüst göstererek biraz içki içmeyi mübah gören, faizle alışveriş yapmayı çağın gereği kabul eden, çocuklarının giyim kuşamında tesettürü kabul etmeyip onların aşırılıklarını gençliğine bağışlayacak kadar cömertlik sahibi, yılbaşı geldiği zaman Piyangocudan çeyrek bileti alıp Cuma Namazına gelen birçok Müslüman kardeşlerimiz vardır.
Tesettürü sadece başı örtmeden ibaret sayıp diğer tarafları İslam'a uygun olmayan kıyafetlerle kapatan Müslüman evlatları yahut adabı muaşeret deyince sadece sağ elle yemek yeyip, su içmeyi anlayan büyüklerimiz! Tüm bunlar dini kendi küçük dünyamıza hapsetmemizin sonucunda geliştirdiğimiz yanlışlarımızdır.
Bankaya giden bir Hacı abimiz kasada duran bankacı kıza: Kızım neden sol elinle çayını içiyorsun, sol elle yemek içmek haramdır deyince Bankacı kızımız: Amca sağ elimle senin paranın faizini sayıyorum demiştir.
İslam sadece camiye, özel gün ve gecelere hapsedilen belirli ritüelleri gerçekleştirmekle yaşanan bir din değildir. Hayatın tamamını kuşatan, insanın ticaretine belirli prensipler getiren, aile ilişkilerini düzenleyen, komşuluk haklarını, savaş hukukunu ortaya koyan Yüce Kitabımız Kur'andır. Her halimizde adalet prensibini gözetmeyi, haksızlık ve zulme karşı duyarsız kalmayıp tepki gösterebilmeyi, insanlara, hayvanlara ve çevreye şefkatle muamele etmeyi bize dinimiz öğretmiştir.
İnsanları, insan olduğu için sevmeyi, düşenin dinini sormayıp ona yardım edebilmeyi, yetimlere kol kanat gerebilmeyi kimsesizlerin kimi olabilmeyi hep Mekkeli yetimden öğrendik. O bize Müslüman elinden ve dilinden diğer insanların güvende olduğu kimsedir.(Tirmizi İman 12) buyurmuştur.
Hayvanı bile keserken bıçağı bileyleyerek, hayvana eziyet etmemeyi emreden Peygamberin ümmeti şimdilerle terörle birlikte anılır hale geldi. Dün Fransa'nın başkenti Paris'teki önceki yıllarda Peygamberimizin karikatürünü yayınlamış haftalık mizah dergisi Charlie Hebdo'nun binasına silahlı saldırı düzenlenerek 12 kişinin öldürülmesi Müslümanların kabul edeceği bir durum değildir. Ancak Müslümanların kutsalına hakaret edilmesi de aynı zamanda fikir hürriyeti olarak değerlendirilemez. Biz hem karikatürü yayınlayan dergiyi kınıyor ve onları katleden canileri de protesto ediyoruz. İslam'da böyle bir hakaretin cezası da onları katletmek değildir. Batı dünyasında son zamanlarda yükselen İslamofobiye daha da hız kazandıracak bu eylemin Müslümanlara hiçbir katkısı yoktur. Ancak bu İsrail'in işine yarar. İsrail, Gördünüz mü bak eline fırsat geçse sizi katledecek teröristleri öldürüyorum ben diyerek kendi katliamlarına meşruiyet sağlayıp Avrupalıları da katliamlarına destek olmaya çağıracaktır.
Nasıl ve kimler tarafından yapıldığı bilinmeyen bu olayla bir kez daha dünya Müslümanlarının dindarlıkları sorgulanır hale geldiği gibi yeniden İslam Barış Dinidir diye başlayan sözlerle savunma durumuna geçmiş olacağız. Unutmayalım ki İslam'da Cihat düşüncesinde öldürmek değil yaşatmak esastır. İslam'ı bu çağın dili ile yeniden yorumlamaya ve özümsemeye ihtiyacımız var.