Çok varlıklı, dönüm dönüm tarlası tapanı, sayılamayacak kadar büyük ve küçükbaş hayvanı olan bir köylüydü, ama ne yazık ki, cimriliğiyle de ünlüydü. 

Dolmuş parası vermemek için yürüyerek, ayakkabıları eskimesin diye de, yalın ayak kasabaya  giderdi!

Kahvede kolay-kolay oturmaz; bir daha ki sefere o ısmarlamak zorunda kalabilir diye, kimsenin çayını içmezdi.

Fakire fukaraya, ihtiyaç sahibi olanlara asla sadaka vermez, dilencileri yanından kovardı...

Kısaca cüzdanı zengin, vicdanı ve yüreği yoksul bir adamdı.

O gün kasabanın pazarıydı, çok sıcak bir gündü.

Yoksul bir adam onun yanına yaklaştı;

“Efendim, Allah rızası için bir sadaka, bir ayran parası, içim yanıyor,” dedi.

Cimri;  “Git işine be miskin adam, git su iç,” diye çıkıştı.

Yoksul dilenci, “Ama efendim sabahtan beri su içiyorum. Hep su içilmez ki. Ne olur efendim!”

Zengin adam yine reddedecekti ki çevredeki insanların ona güldüklerini fark edince, cebinden bir 5 lira çıkardı ve “Bir kereye mahsus olmak üzere al bakalım,” dedi.

Yoksul adam hiç vakit yitirmeden dükkâna yöneldi ve buz gibi ayranını içti.

Sonra o cimri adam için ağzından dualar döküldü.

Aynı gece cimri rüyada kendisini cennette gördü.

Şöyle ki geniş bir yeşillik ve her tarafta berrak sular akıyordu.

Fakat o kadar dolaştığı halde yiyecek bir şey bulamadı. Elini şaplattı. Bir melek onun yanına geldi. “Buyurun,” dedi.

Adam, “Ne biçim cennet burası? Hani kuş kebapları, bıldırcın etleri, çeşit-çeşit yemekler, tatlılar?”

Melek “Birkaç dakika bekleyin,” dedi.

Birkaç dakika sonra adamın önüne bir gümüş tepsi getirildi.

Sonra da bir bardak ayran...

Adam şaşkın-şaşkın sordu “Dalga mı geçiyorsunuz? Hani diğerleri, ben ayranla mı karın doyuracağım?”

Melek sakin bir şekilde adamla konuştu;

“Efendim dünyadan salt bunu göndermişsiniz. Başka bir şey göremedik”

Adam şaşkın, “Ne yani, burada her şey hazır değil mi? Biz her şeyi dünyadan mı gönderiyoruz?” diye sordu.

Melek’in verdiği “Evet,” yanıtından sonra da uykudan uyandı.

Ertesi günden sonra insanlar bu adamda nedenini asla anlayamayacakları değişiklikler gördüler.

Yoksullara bir bardak ayranı çok gören bu adam artık onlara kebaplar söylüyordu.

Ertesi Pazar korkudan yanına bile yaklaşamayan o ayren söylediği adamı yanına çağırıyor ve onu kebapçıya göndererek, ne isterse tıka basa doyuruyordu.

Cimriliği ile ünlenen bu adam artık cömertliği ile tanınmaya başlandı.

Dr. Yaşar Ateşoğlu’nun “bilgelik öyküleri”nden alıntı.

xxx

CÖMERT VE YÜREKLİ OLMAK

Allah hak etmeyen insana ya da değerini bilmeyene verip de zayi etmek istemediği “cömertlik” ve “yürekli olmayı” günümüzde ya da yakın çevremizde bazı insanlara vererek, onları hem bu dünyada hem de öbür dünyada ödüllendiriyor…

Yukarıdaki hikayeden alınacak ders bence bu…

Çevremizde yaşayan, daha doğrusu dünyada yaşayan insanların hepsi farklı farklı karakterlerde, farklı farklı özelliklerde olan insanlar…

Kimileri büyüdükçe  daha alçak gönüllü oluyor, kimileri büyüdükçe insanlıktan çıkıyor…

Çevremizde vardır böyle insanlar…

Belki de en yakınımızda…

Kimileri hem “ağa”dır, hem “bey”dir, yani “ağabey”dir…

Yani cömerttir…

“Veren el alan elden üstündür” atasözünde veren el ile anlatılmak istenen de tam da budur…

Kimileri de kendine bile cömert olmaktan yoksun ve yoksuldur!

Yani cimridir…

Cömert insanlar sevilir, sayılır ve saygı görürler…

Çünkü, darda kalana, zorda kalana el uzatmışlardır, hem de karşılık beklemeden…

Yüz güldürmüş, düşük omuzu kaldırmış, aç karnı doyurmuşlardır…

Bundan daha insani ne olabilir ki?

Ve öyleleri vardır ki, alan el, veren eli görmez bile…

Teşekkür beklemeden, övgü beklemeden yaparlar bu güzelliği…

Bu insanlar, gündüz külahlı, gece silahlı değillerdir…

Göründükleri gibidirler…

Sen istediğin kadar ibadet et, istediğin kadar dua et, ama kul hakkı yiyor, fakir fukarayı gözetmiyor, düşene el uzatmıyor, insanlara iyilik etmiyorsan Allah katında asla makbul değilsin!

Allah’ın emrettiği insanlara “iyilik, güzellik ve yardımlaşma” konularında “cimri”ysen, iki yakan bir araya gelmez emmioğlu!

Bütün bunları niye mi yazdım…

Birebir yaşadığım ve çok üzüldüğüm bir olaydan dolayı, bunu yazmam gerektiğini hissettim…

3-5 insan toplanmışız, sohbet ediyoruz, benim tanımadığım, ama tanıdığım bir arkadaşın misafiri olan “godoş” tipli, sonradan görme, klasik Amerikan saç kesimli, gömleğinin ilk 3 düğmesi açık “züppe”nin, bir ihtiyaç sahibine davranışı nedeniyle yazdım…

Kendisine uzanan eli ‘tutayım’ derken, yaptığı davranış ile o garibanı yerin yedi kat dibine gömdü, görgüsüz dümbük!

Detaya girmeyeceğim…

Anında terk ettim masayı…

Giderken de, içimden yüzüne karşı değil,  puştun gözlerinin içine bakarak, yaptığı hareketin doğru olmadığını sert bir dille ifade ettim…

Umarım bu hareketi tekrarlamaz…

Ama şöyle de bir durum var, “can çıkar, huy çıkmaz”mış!