Konya’da büyüyen ve çocukluğunu merkez ilçelerinde geçirmiş biri olarak Konya kavramı ben de biraz farklıdır. Gözümü Karatay’da açtım ve çocukluğumun bir kısmını Karatay sokaklarında bir kısmını Bosna’da geçirdim. Gençliğim ise Meram’da başlayıp yine Konya’nın çeşitli bölgelerinde devam etti. Kültürün ne kadar sınırsız olduğunu daha o yaşlarda öğrendim. Her sokağın kendine has bir kimyası vardı. 8 yıllık ilk ve orta öğretim hayatımda 5 okul değiştirdim. Bunun benim için bir eksi olduğunu düşünüyordum ama daha sonra insanlarla kurduğum ilişkilerimde ne kadar etkisi olduğunu gördüm. Okul hayatımda hiçbir zaman ortama adapte olma sorunu yaşamadım. Odak sorunum hiç olmadı. Çünkü evim ne kadar değişse de okulumun sistemi hep aynıydı. Öğretmenim, arkadaşım hep değişiyordu ama sistem aynıydı. Gün içinde belirli saat aralıklarında nerede olduğum ve ne yaptığım belliydi. Kişilerin değişmesi benim için sorun değildi. Yeni insanlar tanıyor yeni yollar öğreniyordum. Okula giden sokaklar değiştikçe benim yolum sıkıcı olmaktan çıkıyordu.

Çocukluğumun en güzel yılları olarak hatırladığım 7-8 yaşlarında sabah 8’de dışarıya çıkar arkadaşlarımı beklerdim. Akşam ezanından önce eve girmezdik. Şivlilik zamanı ev ev gezip geri dönüş yolunu unutana kadar gezdiğimiz için çocuk aklıyla istediğimiz her yere gidebileceğimizi sanıyorduk.

Bir gün oynadığımız oyundan çok sıkıldık ve Mevlana’ya gitmeye karar verdik. Ne kadar uzak olabilirdi ki? Çocuksun, meraklısın ve en önemlisi canın sıkılmış… Üstelik yol çok heyecanlı geçecek bunun farkındasın. Sayımızı hatırlamıyorum ama az olmadığımız kesin en az 3-4 kişiyiz. Güle oynaya kimseden korkmadan sağlam bir şekilde adresimize ulaştık. O zamanlar Mevlana’nın etrafı açık, bilet zorunluluğu yok ve her taraf yemyeşil. Güneş avluya tam tepeden vuruyor. Avlunun ortasındaki havuza ejder başlı lüleden şarıl şarıl su akıyor gelen ziyaretçiler de (ne kadar yanlış da olsa) dilek tutup suya bozuk para atıyorlar. Bizimse tek derdimiz akan sudan kana kana içmek. Görevli yok denecek kadar az. Kimse bize sizin başınızda kimse yok mu diye sormuyor. Dilediğimiz gibi gezip her açık kapının içine baktık. Mevlana’yı kaç kere ziyaret ettiğimi hatırlamıyorum ama Mevlana dendiği zaman aklıma hep bu ziyaretimiz gelir. Özgürdük, çocuktuk ve yapabileceğimiz onca şey varken biz Mevlana’ya gitmeye karar verdik. İyi ki de gitmişiz ve anılarımda bu ziyaret yer edinmiş. Mevlana güzergahımın üzerinde önünden her geçişimde yıllar içindeki değişimi gözümün önüne geliyor. Şimdilerde yeşil kubbenin restorasyonunda sona gelindi ve 17 Aralık Şeb-i Ârus Törenleri için Konya’ya gelen ziyaretçiler Kubbe-i Hadra’yı görebiliyor.

Çok yakınımızda olduğu için kıymetini bilmiyor veya sürekli ziyaret etmiyor olabiliriz ama ünü sınırları aşmış bir düşünürün, düşünce dünyamıza ve topraklarımıza ektiği hoşgörü bilinci her zaman hatırlanacak. Bu vesileyle Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'yi sevgi ve rahmetle anıyor; Mevlana Haftası'nın onun fikirlerinin idrak edilmesine ve yaşantımızı şekillendirmesine vesile olmasını diliyorum.