YENİGÜN ÖZEL

Çin’den Orta Doğu’ya gönül köprüsü

Şehir Sohbetleri'nde Alaaddin Aladağ'ın konuğu olan Çin’in Orta Doğu Müzik Araştırmacısı Çinli Pipa ve Ud sanatçısı Dr. Joo Zhao, Şehir Sohbetleri’nde hayat hikâyesini ve İzmir Marşı’ndan Mehter’e uzanan repertuvarını anlattı. Zhao iki kültür arasında ezgilerle bağ kuruyor

Abone Ol

Şehir Sohbetlerinde Alaaddin Aladağ bu hafta Orta Doğu müziği üzerine yaptığı araştırmalarla tanınmış olup, çeşitli kültürel platformlarda ve sosyal medyada aktif şekilde eserlerini paylaşan Orta Doğu Müzik Araştırmacısı Çinli Pipa ve Ud sanatçısı Dr. Joo Zhao’yu konuk etti. Zhao Aladağ’a hayat hikayesini anlattı.

Bize Dr. Joo Zhao’yu tanıtır mısınız? Hayat hikâyenizden bahseder misiniz?

Çin’in en iyi müzik konservatuvarı olan, ünlü piyanistler Lang Lang ve Wang Yujia’nın ortaokulda eğitim aldığı Merkezi Müzik Konservatuvarı’ndan mezun oldum. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimimi burada tamamladım. Lisans ve yüksek lisans eğitimim Çin enstrümantal icrası üzerineydi; doktora derecemi ise etnomüzikoloji alanında aldım. 2017’den bu yana ana araştırma konum Ortadoğu müziği. Doktora tezimi Ömer Hayyam’ın rubailerinin müzikal icrası üzerine yazdım. Bu süreçte ud çalmayı da öğrendim; İranlı müzik öğretmenim bana İran klasik müziğini öğretti. Elbette Mevlânâ’nın Farsça şiirlerini biliyorsunuzdur. En ilginç tarafıysa Farsça öğretmenimin tasavvuf uzmanı olmasıydı, bu nedenle tasavvufu oldukça erken öğrendim. Ayrıca Arapça öğretmenim bir Türk hocadan ders almıştı, bana Osmanlı usulü Semaî hakkında bazı bilgiler aktardı.

Müziğe sizi çeken neydi? Size ilham veren ilk ezgileri hatırlıyor musunuz?

Özellikle hatırladığım bir melodi yok. Çinlilerin genetik olarak müziğe çok eğilimli olduğunu düşünmüyorum; ancak eğitim, özellikle de sanatsal eğitim bizim için çok önemli. Beş yaşındayken annem beni müzik eğitimi almam için gönderdi, Çin pipa çalmayı öğrendim.

Kendi sesinizi bulma yolculuğunuzda en çok hangi müzik türleri size ilham verdi?

Bu soruya cevap vermek gerçekten zor. Geçmişte kuşkusuz Çin müziği üzerimde en büyük etkiye sahipti; ama yıllar süren yoğunlaşmadan sonra ufkumu genişletmem gerektiğini hissettim.

"İzmir Marşı", "Üsküdar’a Giderken" ve Mehter marşları gibi Türk eserlerini yorumladınız. Bu eserlerin sizi etkileyen yönleri nelerdi? Bu şarkılarla nasıl bir bağ kurdunuz?

Bu soruya cevap vermeyi dört gözle bekliyordum. İran müziğini doktora tezimi yazmak için çalıştıysam, Türk müziğiyle ilgilenmemin bambaşka bir nedeni vardı: Çinli hayranlarım Osmanlı müziğine bayılıyor! Onların isteğiyle bu alanda araştırma yaptım. Instagram’da bir icracı olarak tanınıyor olabilirim çünkü takipçilerimin çoğu Ortadoğu’dan; fakat Çin’de ben bir akademisyenim. Çin’deki Bilibili adlı video platformunda dünya müziği üzerine bilimsel içerikler hazırlıyorum. “Civilization 6” adlı video oyununu oynayan bazı Çinli oyuncular Türk müziğine çok meraklı. Sürekli yeni videolar yayınlamamı istediler. Türk müziği üzerine sekiz bölüm çektim; her biri 40-50 bin izlenmeye ulaştı.

Bu eserlerde sadece melodiye değil, tarihe de bir yakınlık hissettiniz mi?

Her ülkenin farklı bölgeleri ve bu bölgelerin kendine özgü müzik tarzları vardır. Bu yüzden bir ülkenin “tipik” bir müziğinden söz etmek zordur. Ancak şunu söyleyebilirim: “Üsküdar’a Giderken” gibi hareketli parçaları çoğu insan sever.

Bu eserleri yorumlarken kendi kültürel kimliğiniz ile Türk müziği arasında nasıl bir köprü kurdunuz?

Bu noktada Çinli kimliğimi bir kenara bırakmak istiyorum. Çaldığım Türk müziğinin yalnızca notalardan ibaret değil, tam anlamıyla “Türkçe” tınlamasını istiyorum. Geçtiğimiz günlerde ünlü bir Türk eseri olan “Garip”i çaldım. Bir Türk müzisyenden önce çalmasını rica ettim, sonra yavaş yavaş taklit ederek çalıştım. Aslında Türk ud tekniği, bağlama çalımını ve sesini taklit etmeye yöneliktir — tabii bu benim kişisel görüşüm.

Bu yorumlarınız sesin ve melodinin ötesine geçip bir tür kültürel diyaloğa dönüştü mü?

Bence kültürel diyalog, insanlar arasında gerçekleşir; müzik ise nesnel bir şeydir. Müzik aracılığıyla farklı ülkelerden ve etnik kökenlerden insanlarla dostluk kurmak ve olaylara nasıl baktıklarını öğrenmek benim için çok ilginçti.

Geleneksel Mehter marşlarını güçlü ritmik yapılarıyla yorumlamak sizin için teknik ya da duygusal olarak ne ifade ediyor?

Başta Çinli takipçilerim bu müzikleri çok sevdiği için çaldım. Onların coşkusu, benimkini bile aşıyor. Çin’de Osmanlı askeri müziğine bu kadar ilgi duyan insanlar olduğunu duyunca şaşırabilirsiniz. Bu müzikleri çok motive edici buluyorlar. Ayrıca Türk takipçilerim de çok seviyor.

Bu marşları yorumlarken modern bir yorum mu arıyorsunuz, yoksa tarihî ruhu canlandırmak mı sizin için daha önemli? Sizce bu eserleri yorumlayan müzisyen sadece bir sanatçı mı, yoksa aynı zamanda bir kültür anlatıcısı mı? Doğu ve Batı arasındaki müzikal diyalog çalışmalarınızda nasıl bir şekil alıyor? İki kültür arasında bir çatışma mı yoksa uyum mu görüyorsunuz? Bir eseri yorumlarken duygu mu yoksa teknik mi önceliklidir? İzmir Marşı gibi güçlü bir eserde bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

Türk arkadaşlarımdan övgü almak beni gerçekten çok mutlu ediyor; bu benim için büyük bir onur. Türk takipçilerim çok nazik ve anlayışlı. Kendi çalımımdan tam anlamıyla memnun olmasam da onlar hep hoşgörülü davrandı. Başka Türk müziklerini de çaldım ama performansımdan memnun kalmadığım için kaydetmedim. Bence bir icracı biraz sanatsal, biraz akademik kalabilir; ama nihayetinde yönü, dinleyicinin isteğiyle şekillenir. “İzmir Marşı”nı bana bir Türk takipçim önerdi, defalarca özel mesaj attı; bu içtenliği beni çok etkiledi. Tabii ki müziğin kendisi de çok güzel bir eser.

Sizce bir müziğin ruhu nerede bulunur: notalarda mı, sessizliklerde mi, yoksa onu icra eden kişinin niyetinde mi?

Hayat kısa; insan sevdiklerine ve müziğe tutkuyla bağlı kalmalı. Süreci yaşamanın tadını çıkarmalı. Hep şuna inanırım: İnsan anlamlı şeyler yapmalı. Eğer bu hem kendini hem başkalarını mutlu ediyorsa, harikadır. Müzik, yalnız kalmamaya, izleyiciyle empati kurmaya yarar. Yazar Victor Hugo’nun dediği gibi: “Müzik, kelimelerin ifade edemediğini anlatır, sessizliğin susturamadığı duyguları dile getirir.” (Orijinal alıntısını unuttum, kusura bakmayın.)

Türkiye’den ya da başka bir yerden dinleyicilerden aldığınız en şaşırtıcı ya da unutulmaz tepki neydi?

Hepsini çok seviyorum ve içten övgülerine çok teşekkür ederim. Bazı Türk arkadaşlarım benim portrelerimi çizdi — kimi gerçekçi, kimi karikatür şeklinde. Müziklerimi paylaştılar. Bu sevgi, bana her gün hayatın ne kadar anlamlı olduğunu hissettiriyor. Doktoramı tamamladıktan sonra sadece sevdiğim şeyleri yapıyorum. Kalıplarla dolu bir yaşam istemiyorum; sevgiyi hak eden herkesi seviyorum.

Gelecekte yorumlamayı düşündüğünüz başka Türk eserleri var mı? Klasik Türk sanat müziği ya da halk müziği gibi?

Elbette, hâlâ farklı türde semailer çalıyorum. Geçtiğimiz hafta bir Türk müzisyenle bu konuda konuştuk. Hayat devam ediyor: çalışmaya devam, sevmeye devam.”