BATI UYGARLIĞININ BUNALIMI VE İSLAM MEDENİYETİNİN YÜKSELİŞİ 2

Batı uygarlığının dayanağı olan beş menfi prensibe karşın; kaynağını vahiy ve semavi değerlerden alan kadim Türk- İslam medeniyeti beş müspet esasa dayanmaktadır. Kadim medeniyetimizin başlıca özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:

1- Dayanak noktası HAK'dır. Yani hakkın hak sahibine teslimi! Haklı olanın güçlü kılınması! Kuvvetin kanunda, objektif hukuk kurallarında olması! Güçlü olanın haklı çıkması değil, haklı olanın güçlü olması. Fert ve toplum hayatında adaletin tesis edilmesi... Yarın Hak divanında, mizanda boynuzlu koyunun boynuzsuz koyundan hakkını alacağı düşünülerek hareket edilir... 

2- Dünya hayatını yaşamanın en büyük amacı, hayatta ulaşmak istenen hedef ve elde edilmesi umulan nihai fayda, Rıza-i ilahiye mazhariyet yani yaşanacak hayat ile Allah'ın Rızasını kazanabilmektir. Hayattaki en önemli hedefi Allah'ın rızasını kazanmak olan bir insan, kâinattaki canlı veya cansız tüm varlıkları, Allah'ın sonsuz cemal ve kemalini, isim ve sıfatlarını tecelli ettirdiği harika birer sanat eseri ve esma-i hüsnanın birer aynası göreceği için her şeye muhabbetle, sevgiyle bakacak ve yaratılmışları sevecektir yaratandan ötürü. Söz, fiil ve davranışlarında Allah'ın Rızasını gözeteceği için başkaları ile boğuşmak değil; muhtaçların yardımına koşma, zayıfı koruyup kollama cihetine gidecektir. Bu ise sosyal hayatta dayanışmayı netice verecektir.

3-Kur'an ahlakı ile yetişen bir insan hayatı mücadele, savaş ve boğuşma olarak değil yardımlaşma olarak kabul eder. Çünkü insan sonsuz acz ve fakr içerisindedir. Hayatını devam ettirebilmek için pek çok şeye muhtaç olduğu halde sermayesi ve mülkü yok hükmündedir. İnsan hayatta, bitkilere, hayvanlara, göllere, denizlere, ırmaklara, dağlara, taşlara, havaya, suya vs. her şeye muhtaçtır. Ama ihtiyaç duyduğu şeyler kendisine ait değildir. Ayrıca sayısız düşmanlara, bela ve musibetlere maruzdur. Buna karşın iktidar ve kuvveti yok hükmündedir. İnsanın sonsuz aciz ve fakirliğine karşın Allah, kâinattaki her şeyi insanın istifadesine, yardımına sunmuş ve insanı sayısız düşmanlarından korumuştur. Onun için kâinatta yardımlaşma prensibi hâkimdir.

4-Türk- İslam Medeniyeti, insanları birbirine bağlayan toplumsal bağ olarak din birliği ve vatan birliğini kabul eder. Aynı Allah'a, aynı kitaba inanmak, aynı peygambere tabi olmak en büyük bağdır. Bu ise kardeşlik duygularını pekiştirip, sosyal bağları güçlendirir, birlik ve bütünlüğe netice verir. Ülkede hangi soydan, hangi renkten, hangi sosyal sınıftan olursa olsun ve hangi dili konuşursa konuşsun, herkesi kardeşi olarak kabul eder. Kardeşlik duyguları, sosyal yapıyı bir ve bütün yapan en kuvvetli bağdır.

5- Türk- İslam medeniyetinin insana sunduğu netice, yani kendi inanç ve kültürümüze İslam'a uygun olarak yaşanmış bir hayatın meyvesi dünya ve ahiret mutluluğudur. Çünkü Allah'ın Rızasını kazanabilme amacını güden bir insan nefsinin ve şeytanın kötü arzu ve telkinlerine set çekerek, fıtratındaki ulvi seciyeleri inkişaf ettirecek, Yüce Yaratıcının istediği şekilde bir hayat yaşayarak hem dünya, hem de ahiret saadetini kazanacaktır.

Sonsuza kadar devam edeceği iddia edilen Batı uygarlığı insanlığa huzur, güven ve mutluluk veremedi, dünyayı adeta kan ve gözyaşında boğdu. Yaptığı adaletsizliklerle Orta Doğuda radikal grupların ortaya çıkmasına sebep oldu. Öyle ki; Batı dünyasından insanlar bile bu gruplara katıldı. “Güç ve menfaate” dayalı zalim-kıyıcı anlayışlardan bunalan insanoğlu, huzur ve güven içerisinde yaşayabilmek için yeni arayışlar içerisine girerken; kaynağını Kur'an'dan alan “adalet ve yardımlaşma” temeline dayanan İslam medeniyetini araştırmaya ve yeni yeni anlamaya başlamıştır.

Bugün gelinen aşamada batı dünyasının “askeri ve ekonomik üstünlüğe bağlı, kuvvet ve menfaate dayalı zalim anlayışı” ile Türkiye'nin yeniden temsil etmeye başladığı “hak, adalet, barış, yardımlaşma ve zulme karşı dayanışma kavramlarına dayanan medeniyet anlayışı” arasında büyük bir mücadele başlamıştır. Bu “güçlünün her zaman haklı olduğu anlayışı” ile “haklının her zaman güçlü olması gerektiği anlayışı” arasında yapılan kıyasıya bir savaştır. Bu “güç ve zorbalık” ile “adalet ve barış” arasında bir mücadeledir. Uluslararası arenada Türkiye'nin yıldızını parlatan ve insanlığın vicdanının sesi haline getiren “yumuşak güç/ softpower” Kadim Türk- İslam medeniyetinin ruhundan başka bir şey değildir.

  Selam ve muhabbetlerimle... Sağlıcakla kalınız...