ALİYA “kendine deliliğin bulaştığı mutlu insan”      

 1994 yılıydı yanılmıyorsam. Ankara  Dedeman otelde MÜSİAD'ın ilk büyük toplantısı icra ediliyor. Ben Konya MÜSİAD'ın çulsuz  bir üyesi olarak toplantıya katılıyorum. Gerçekten “çulsuz” bir üyeyim. O kadar ki, üyelik aidatı ödeyecek gücüm yok. Buna rağmen bir işadamları  örgütünün üyesi olmak nasıl bir mantıktır veya mantıksızlıktır varın siz hesap edin.

Elbette biz o vakitler işadamlığına, kariyere bakmıyoruz. Olayın maddi boyutu ilgilendirmiyor  bizi. Bizim için burada olmak bir dava adamlığının, inanmışlığın göstergesi. Tepeden tırnağa ideallerle doluyuz.

Hayatımda ilk defa 5yıldızlı bir otele giriyorum. (biz o zamanlar bu tür mekânlara çok karşıyız ve  kerihliğine inandığımız için “5 boynuzlu” tabiri kullanıyoruz.)

Otelin  alt kattaki salonlarından birini mescide  döndürme başarımız(!) duygu dünyamız için yeterli  enerjiyi sağlıyor.

Yaklaşık 600 üye var. Pek çoğu benim gibi; ayakları yerden kesik, uçuş vaziyetindeler. Sonradan vahşi kapitalizmi, bütün  inceliklerine kadar öğrenip uygulayacak olan idealist insanlar topluluğu!

Rahmetli Alıya İzzetbegoviç toplantımızın onur konuğu. İlk orada  gördüm.

Acıların ateşinde pişmiş, modern zamanların dervişi gibi gelmişti bana. Yüzünde derin izler vardı. Hani derdini seven insanlar var ya; öylesine bir dertlilik yansıyordu çehresinden. O kürsüde konuşurken, nedense “bu adam konuşmayı  ve hakkıyla dinlenmeyi hak eden bir adam” diye düşündüm.

Gerçekten her konuşmacı aynı duyguyu oluşturmuyor bende. Kürsüye çıkmayı ve konuşma yapmayı hak etmek lazım diye düşünüyorum. Fuzuli işgalci olmamak icap eder zannımca.

Kendi deyimi ile; “kendine deliliğin bulaştığı mutlu insanlar” dan biridir Aliya.

“Bana yeniden hayat önerilseydi, reddederdim. Ancak, yeniden doğmak zorunda kalsaydım, kendi hayatımı seçerdim.” Der. Bu herhalde  bir irfanın  dile gelişidir. Belki yaşadıklarından “razı olmuş” ve itmi'nana ulaşmış bir nefis!

Aliya 11 yıl önce aramızdan ayrıldı. 19 Ekim 2003

Ben  bu vefat  yıldönümü vesilesi ile hem Aliya İzzetbegoviç'i anmak istedim hem de kendi  kısa mazime bir yolculuk yapmak istedim.

Bir kere daha anladım ki, köprülerin altından çok sular akmış!

“Oluklar çift birinden nur akar diğerinden kir” herkes kendi oluğundan ne aktığını bilir!