7 Haziran ile 1 Kasım'ı farklı birçok yönüyle karşılaştırmak mümkün...

İlk olarak aklımıza gelen, 8 Haziran sabahıydı... Kısaca hatırlayacak olursak, 12 yıl süren tek parti iktidarının ardından tek partili hükümet döneminin bittiğine işaret eden sonuçlar milletin kafasında, 'E şimdi ne olacak? Bu durumlarda ne yapılıyordu? Nasıl davranmamız gerekiyor?' sorularını uyandırmıştı...

Millet olarak böylesi bir duruma alışık değildik. 8 Haziran sabahında sanki ülkenin üzerine güneş doğmamıştı.

Bir taraftan halkı rahatlatacak açıklamalara yer verilse de günler geçtikçe garabet de artıyordu.

Şu iyice anlaşılmıştı ki, siyasi istikrarın olmadığı bir ülkede ekonomik istikrardan bahsetmek mümkün değildi.

Piyasaların allak bullak olması, alışverişin durma noktasına gelmesi, altının bir anda fırlaması, döviz kurlarındaki artış, borsanın değer kaybetmesi, ihracatın bir anda keskin bir şekilde azalması, alım gücünün günden güne zayıflaması ve benzeri birçok şey, aslında adı koyulmamış bir ekonomik krizin de habercisiydi.

Krizimsi bir durumla karşı karşıya gelen Türkiye, bir bocalama evresi yaşadı.

Bir de 2 Kasım sabahına dönüp bakalım...

Her şeyden önce moral katsayılarımızın arttığı bir güne uyandık. Çünkü alışılmış olan düzen yeniden kuruluyor. Türkiye'ye lazım olan şey, tek partili hükümetti. Bu AK Parti olacak diye bir kaide yoktu. Önemli olan tek partili bir hükümetin kurulmasıydı.

Bunu sağlayabilecek olan da Türkiye'de neredeyse her iki kişiden birinin oy verdiği AK Parti oldu.  

1 Kasım'ın ertesi günü piyasaları rahatlatacak olan açıklamalar ardı ardına geldi. Tabi öncesinde dövizin ateşi düştü. Altın aklını başına aldı. Borsa yeniden toparlanma sürecine girdi.

Şunu da görmek lazım ki, dünden bugüne her şeyin bir anda güllük gülistanlık olabileceğini düşünmek, hoş bir hayalden öteye gitmez.

Bugünden daha iyi, bugünden daha güzel, bugünden daha müreffeh, daha huzur dolu günleri umut ve hayal ediyor, o günleri iple çekiyoruz.

Ancak bunu sağlayabilmesi ve verdiği sözleri tutabilmesi için iktidara da bir süre tanımak gerekiyor. Olabilecek en kısa vadede en iyi sonucu alabileceğimiz umuduyla mutlu yarınları bekliyoruz.

Bu süreçte AK Parti'nin hem ülke genelinde hem de yerelde daha dikkatli olması gerekiyor. Özellikle parti teşkilatlarının ve milletvekillerinin seçimi kazanmış olmanın getirdiği rehaveti hızlı bir şekilde üzerlerinden atıp, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun da belirttiği gibi hemen işe koyulması gerekiyor.

Muzaffer olmak, zafer sahibi olmak, kazanmak, muktedir olmak güzeldir. Ancak şimdiden sonra yapılacak en güzel şey, kucaklayıcı olmaktır.

Ne çektiysek, kutuplaştırmalardan, ötekileştirmelerden çektik.

Seçim bitti... Artık sağcısı da bir, solcusu da...

Öteki diye bir şeyin kalmadığını en iyi şekilde anlamak, anlatmak ve yaşamak da var olan toplum düzeninin korunması, bozmak isteyenlerin de hayallerinin suya düşürülmesi açısından önemlidir.