Bugün sizlere, nostalji yıllardan dem vurayım.
1939 da başlayıp 1945 yılları arası olan, 2. Cihan (sonraları Dünya denildi.)harbi yıllarında bizlerin yaşamı nasıl geçmişti diyerek!
Bugünün gençliği hatta ebeveynlerin karşılaşmadığı kendi yaşamlarına göre masal gibi gelip beklide inanamayacaklar ama!
Ne yazık ki vakı-a dır. Dedeleri veya baba dedeleri sağ ise bir de onlardan dinleseler diye düşünürüm.
***
Bu konuda yaşamımdan sunduğum parçaları, köşemi uzatmamak için daha geniş anlatmak yerine cümlelerle kesinti yapacağım. Her cümlenin derinlemesine düşünülmesini sizlere bırakmaktayım.
***
1-Eylül -1939 sabahı Almanya başkanı Hitlerin Polonya ya saldırısı ile başlamıştı 2. Cihan harbi.
Nüfusum çok, yerim yok. Dansing'i (Lüksemburg ve havalisi) bize verin isteğinin reddini bahane ederek bombalamaya başlamıştı Lehistan yani Polonya'yı. Bunu gören, Müttefik değil iken kendine de sıra gelmesin diye Almanlarla müttefiklik imzalayan Rusya da arkadan vurunca bir aylık kahramanca çarpışma yenilgi ile sona ermişti.
O günlerde renkli ve karikatürlü haber veren Köroğlu köylü gazetesinden okurduk haberleri.
TV'yi bırakın Radyo bile şehrimizin önde gelenlerinin birkaçında vardı ancak. Şimdiki Serik belediyesinin yaptığı gibi Konya'da da Babalarımız Belediyenin radyo sesini veren, üç beş km.ler uzağında ki çeşitli yerlere tel çekip koyduğu hoparlörlerden dinlerlerdi.
Ajans haberi dinlemeye gidiyorum diyerek uzak yerlerden gelenler, oraya yatırılmış bir ağaç kütüğüne oturarak veya çömelerek dinlerdi haberleri.
Dedelerinden kalma bir Alman dostluğu içlerine işlemiş ki. Almanların her zaferini alkışlamaktan(!) geri kalmazlardı.
O yıllar bazı gıda ve giyecek maddeleri karneye veya yetecek miktarda verilmesi dağıtıma bağlanmıştı.
Konya'da ki tek ve büyük ekmek fırını olan Fenni fırın önünden geceleyin oturmadan gelen beş çocuklu ailenin, fırından çıkan koku ve ekmekleri gören çocukları ağlayarak isteseler de günlük alma karnesi koparılmış veya karne alamamış ebeveyni de, fırın satıcısı da ne yapacağını şaşırırdı.
Ekmek para ile değil karne ile verilebilir ve sayısı bellidir. Açıktan verme imkânı yoktur.
Ama Konya'nın tarihi İplikçi, Şerafettin, Alâeddin, Sultan Selim, Nakiboğlu camileri ağzına kadar askeri nöbet altında buğday doluymuş ne gezer!...
Anadolu şehirlerinin tamamen tek veya çift katlı evlerinin %90'nın da elektrik olmamasına rağmen akşamları karartma yapılması için hepsine koyu siyah perdeler takılması mecburiyeti getirilmişti.
Ya sığınaklar!
Her mahalledeki birkaç ailenin birleşerek evin birinde bahçesine yaptığı, içine bir insanın uzanarak girebileceği çalı toprak örtülü sığınaklar polis tarafından tespit edilir, yapmamış olanlar karakolu boylardı!..
İthal olunmayıp, Atatürk devrinden sonra fabrikası da çoğaltılmayan Şeker!
32 kuruştan beş liraya diğer maddeler gibi karaborsa olmuş açıktan alma imkanı kalmamıştı! Sadece memurlara, Konya'nın tarihi Yusufağa kitaplığı(!) içine konan şeker, makarna, pirinç vb. dağıtımı karne ile yapılmıştı. Bazı memurlar buradan alır tüccara gizlice satar, yamalı ceket ve pantolonla idare ettiği bütçesine katkı sağlardı.
Karaborsa patlamıştı. Kaput bezi, nüfus kâğıdı damgası ile yıllık iki metre verimine bağlanmıştı. Şehrin Sümerbank mağazasından alabilmek için bu günlerde TV'lerde gördüğünüz bedava dağıtım izdihamının aynı olurdu ama bedava değiiil parası ile!..
Kahve çay yerine nohut ve ıhlamuru güzel fincanlardan değil Kütahya'nın kalınca eğri büğrü fincanlarından içerdiniz.
Kumaşlar, gıdalar ateş pahası. Sümerbank'tan kısıtlı alabildiğiniz kumaşı terziye diktirirdiniz.
Milli Şefimiz İnönü'nün politik kurnazlığı sayesinde(!) harbe girmemiştik ama Harp görenlerden daha beter olduk. Biz istiklal harbimizde görmedik bunları!serzenişinde bulunan gazi baba veya dedelerimiz çoğunlukta idi.
Daha çok anlatılacak, değinilecek konu var ama köşem bitiverdi!..
Türkiye'yi harbe Milli Şef İnönü mü sokmamış? Yoksa başka olaylardan mı olmuş?
Anlatırım inşallah bildiklerimi ilerde sizlere!
***
Hoşça kalınız.