Geçenlerde bu soru zihnimi epeyce meşgul etti. Şehir yaşamı insanları vahşileştiriyor mu? Hem garip hem düşündürücü bir soru ama 'yok canım olur mu hiç öyle şey 'deyip geçiştirilemeyecek ehemmiyette bir mevzu.

Eskiden medeniyetin kalesi mesabesindeki kentlerde uygar insan yani ideal birey yetişirken, köylü kısmı geri kalmışlıkla, ilkellikle itham edilirken sanki şimdilerde durum tam tersine dönmüş durumda ne dersiniz?

Köy yaşamı saf, doğal, katkısız ürünlerin yanında sakin, dingin, kendisiyle ve tabiatla barışık bireyler de yetiştiriyor. Oksijen bol, hayvanlarla insanlar iç içe ve doğal yaşamın bir parçası, hiç biri diğerini dışlamıyor; benimseme ve kabullenme var ;dinginlik ve teslim olmuşluk yan yana. Fakat bu teslim oluşun içinde mücadele, sebebe sarılma ve çalışma asla bir kenara atılmış değil. Bunun yanında kent yaşamı modernleşme ve kapitalizmin zehirli etkisiyle kişiyi bireyselleştirirken aynı zamanda bencil, hodkâm, duyarsız, acıma hisleri sanki alınmış; etrafındaki olaylara ve kişilere tepkisiz, bana neci, asık suratlı ve aceleci insan modeli üretmeye başladı.

Bu insan modeli sürekli tüketerek çevreye ve topluma büyük zarar veriyor.

Toplum olarak modernleşmeyi biraz yanlış anladığımız kanaatindeyim. Modernleşme sözlük anlamıyla aşağı yukarı 'ilkel toplumlarda avcılık ve toplayıcılıktan tarıma ve sonrasında da endüstrileşmeye geçiş' şeklinde tarif edilir. Bazı uzmanlara göre ülkemizdeki on kişiden beşi modernleşmeyi 'batılılaşma' olarak adlandırıyor. Bunun nedeni yanlış politikalar olarak gösteriliyor. Doğrudur. Ülkemizde uzun yıllar izlenen siyaset batı hayranlığı şeklinde lanse edildi. Oysaki Atatürk bu noktaya temas ederek; “Biz garb (batı) medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz, onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz.” Demiştir.

Gerçektende öyledir. Doğruluğu su götürmez gerçekler ve toplum için faydalı olabilecek formüller hangi yönden olursa olsun ayrım yapılmadan tatbik edilmelidir. Burada aslolan ülkemizin geleceğidir.

Konuyu fazla dağıtmadan, alanımız dışına çıkmadan mevzuumuza dönecek olursak kentlerdeki yaşam insanı yozlaştırmakta, vahşileştirmektedir. Günü kurtarma telaşıyla hayatta, hayatımızda ıskaladığımız o kadar çok şey var ki. Caddelerde, sokaklarda, parklarda, toplu taşıma araçlarında hatta oturduğumuz sitelerde insanlar birbirini görmezden gelerek yaşamaya başladı. Toplumun her yerini hastalık virüsü gibi saran tek olgu 'ben' olgusudur denilse abartılmış olmaz. Ben', 'benim evim', 'benim arabam', 'benim çocuğum', benim hayatım'! Bu örnekler çoğaltılabilir. Fakat atladığımız bir şey var ' ben'i ben yapan toplumdaki diğer bireyler değil midir? Onlar olmadan 'ben'in ne ehemmiyeti kalır?

Akrabayı, komşuyu, muhtaçları ve sokak hayvanlarını gözetmeyi emreden, güler yüzü, selamlaşmayı, tokalaşmayı sadaka hükmünde değerlendiren İslam Dini toplumların zaaflarını tespit etmiş ve asırlar öncesinden ne güzel hükme bağlamış.

Modernleşirken vahşileşmeyenlerden olmamız dileğimle!

İyi hafta sonları