Türk toplumu olarak darbelerle iç içe yaşar hale geldik. Bu darbeler sadece Cumhuriyet tarihiyle sınırlı değildir. Türklerin İslamiyet öncesinde de Müslümanlık dairesine girdiğinden itibaren de kurdukları Türk devletlerde darbelerle iş başına geçen hükümdarlar olmuştur. Mete Han, II. GıyaseddinKeyhüsrev, Yavuz Sultan Selim,Yeniçerilerin Sultan Genç Osman'ı bir hükümdara yakışmayacak şekilde hakaretler ederek öldürmesi ve Sultan I. Mustafa'yı tahta, çıkarması,  III. Ahmed'in tahtan indirilmesi ve yerine yeğeni I. Mahmut'un getirilmesi gibi olaylar hep ordu destekli darbe girişimleridir.

Türk tarihini baktığımız zaman darbeler genelde hükümdara karşı oğlun başkaldırması şeklinde görülür ki bunun ilk örneği Hun devletinin Efsanevi hükümdarı Mete Han'ın babasına karşı yaptığı darbedir.

Bilindiği gibi kuzey komşularıyla sürekli mücadele halinde bulunan Hun Devleti'nin bilinen ilk hakanı Teoman Han'dır. Teoman Han, bütün komşularına baş eğdirmiş, devletin sınırlarını genişletmiş, ülkelerle ikili anlaşmalar yapmıştı.  Henüz 14 yaşındaki oğlu Mete'yi, Yüeçilere rehin olarak bırakmıştı. Daha sonra Çinli hanımını telkinleriyle bu hanımından doğma en küçük oğlunu veliaht tayin etmiş, Yüeçilere de savaş açmıştı. Bu savaştan muhafız kuvvetlerinin yardımlarıyla ölümden kurtulan Mete bu olayı unutmamış, babasından intikamını almak için uygun zamanı kollamıştı. Mete, babasından uhdesine bir tümen verilmesini istedi. Daha sonra uhdesine aldığı tümeni 10'luk sisteme ayırarak eğitmiş, emrine kesin olarak itaat etmelerini sağlamıştı. Gücüne tamamen güven getirdiği bir zamanda bir av partisi düzenleyerek uzaktan babasını oklatmıştı.

Babasını tahtan indirerek iktidara gelen ilk Selçuklu Sultanı da II.GıyaseddinKeyhüsrev'dir. I.Alaeddin Keykubat gibi kudretli bir hükümdarı yemeğine zehir koymak suretiyle öldürterek iktidara gelmiştir. Osmanlı devletinde ise babasını tahtan indiren ilk Sultan Yavuz Sultan Selim'dir. Şah İsmail'in ve müritlerinin Anadolu'daki faaliyetlerinde ve çıkardığı isyanlarda etkisiz kalınca Trabzon Sancakbeyi Şehzade Selim,kayın babası Kırım Hanının yardımıyla babasını tahtan indirerek kendisi hükümdar olmuştur.

Şüphesiz bu isyanların en vahimi Yeniçerin isyanıyla yine onlar tarafından türlü hakaretlerle işkence edilerek öldürülen Genç Osman hadisesidir. Bırakın bir sultana, normal bir insana dahi yapılmayacak hakaretler yapılmıştır.

Osmanlı tarihinde babasına karşı isyan eden ve başarısız olan ilk şehzade I. Muradın oğlu Savcı Bey'dir. Daha sonra ise Kanuni'nin oğlu Şehzade Mustafa ile Şehzade Bayezid'dir. Bunun örnekleri çoktur.

Neyse, bu isyanlarla ve darbelerle kafanızı fazlaca yordum. Bu darbeleri gündemde tutarak bizlere farkına vardırmadan çok şeyi alıp götürüyorlar. Biz kendi dertlerimizle uğraşırken etrafımızda, komşu devletlerde inanılmaz derecede Türk katliamı yapılıyor. Kırım'da Kerkük'te, Batı Trakya'da, Balkanlarda, Rusya'da Türklere karşı uygulan sürgün, katliam ve soy kırım bitmedi; aksine ivme kazandı. Bunlardan biri de 1959 yılında yapılan Türk katliamıdır.

14 Temmuz 1958'de Irak Silahlı Kuvvetleri General Abdülkerim Kasım ve Yarbay Abdüsselam Arif komutasında ihtilal yaptı. Başbakan Nuri Sait ve önde gelen bakanlar öldürüldüler. Cumhuriyet ilan edildi. Kasımı Sovyetler Birliği Lideri Kuruşçev, Arif'i ise Mısır Devlet lideri Cemal Abdünnasır destekliyordu. İhtilalin üçüncü ayında Yarbay Arif tevkif edildi ve ülke yönetimi tamamen Moskova'ya bağımlı hale geldi. Öteden beri Türkleri ezmeye çalışan Molla Mustafa Barzani taraftarları Moskova'nın onayını alarak bir Kürt devleti kurmak için çalışmaya başlattı.Türklere hayat hakkı tanımayan Kürtler, Türklere ait Beşir gazetesini kapattılar.Yazı işleri müdürü, sahibi ve yazarları tutuklandı ve sürgün edildi. Kerkük Belediye Başkanlığına Moskova'da eğitim gören bir komutan getirildi. Türkler arasında sevilen sayılan pek çok kişi tutuklandı. Daha sonra Türkler arasında Türkçe konuşmak bile tutuklama sebebi oldu. Kürt militanlar, Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgeye yerleştirildi.

14 Temmuz 1959. O gün, ihtilalin I. yıl dönümüydü.  Kutlama şenlikleri yapılacaktı. Törenin başlangıcından hemen sonra Türkler aleyhine atılan slogan sebebiyle şenlik, bir protesto mitingi görünümüne büründü. Kısa bir süre sonra da miting cumhuriyetin birinci yıldönümünü kutlamaya gelen silahsız Türk erkeklerinin, çocuk ve kadınlarının katliamına dönüştü. Katliam 3 gün 3 gece sürdü. Evlerine kapanan Türkler, silahlı askerler marifetiyle toplanarak Kerkük Garnizonuna götürüldü. Garnizondaki sözde halk mahkemeleri 5-10 dakikadan sonra geçen yargılamadan sonra idam kararı veriyor ve karar anında infaz ediliyordu. Evlerinden çıkmak istemeyeler, direnenler oracıkta süngü ve dipçikle öldürülüyorlardı. Bu katliamda bilanço şöyle idi: yüzlerce şehit ve yaralı ve kayıp!İsmi tespit edilebilenler; Tabip Yarbay İhsan Hayrullah, Albay Ata Hayrullah, Kasım Neftçi, Selahaddin ve Mehmet Avcı, Cahid Fahreddin, Osman Hıdır, Emel- Cihat ve Nihat Fuat, Nureddin Aziz,  Abdullah Bayatlı, İbrahim Ramazan, Abdülhalık İsmail, Hasip Ali, Cuma Kanber, Kasım Abbas Bektaş, Şakir Zeynel, Hacı Necim, Enver Abbas, Adil Abdülhamit, İzzet Çaycı, Fethullah Yunus, Kemal Abdüssamet ve Gani Nakip!

14 Temmuz 1959'dan sonra yapılan katliamlar durmadı, türlü bahanelerle Türk iş adamları ve esnafın dükkânları kurşunlandı, pek çok iş adamı öldü yada yaralandı. Salih Terzi, Salah Kayacı öldürülen kişiler arasındadır.

30 Temmuz 1968'de bir darbe sonucu iktidarı ele geçiren Saddam Hüseyin de Türkleri katletmekten geri durmadı.  7 Temmuz 1970'te Iraklı militanlar Türkleri sebepsiz olarak öldürmeye başladılar. Iraklı 5 polis ve 2 asker, saatçilik yapan bir Türk dükkânına ateş açarak babasının dükkânında buluna Fatih Mehmet'in ölümüne sebep oldular. 16 Ocak 1980'de Bağdat Üniversitesi öğretim görevlilerinden Doç. Dr. Necdet Koçak ve Irak Türklerinin çok sevdikleri Âdil Şeref, Türkiye lehine casusluk yaptıkları iddiasıyla göstermelik bir mahkemede yargılanarak idam edildiler. Aynı davada idam cezasına çarptırılan Dr. Rıza Demirci'nin ölüm haberi ailesine yıllarca sonra bildirildi ve nereye defnedildiği bile belli değil.

Şüphesiz bu katliamlarının en korkuncu ve dramatik olanı Altınköprü katliamıdır. Altınköprü, Kerkük- Erbil kara ve demiryolunun üzerinde bulunan Türklerle meskûn bir şehirdir. Körfez krizinden sonra 28 Mart 1991'de Irak'ta Kürt peşmergeleriKerkük'teki tapu ve nüfus dairelerini yaktılar. Evler ve iş yerleri yağmalandı. Resmi güçler 10 gün sonra duruma müdahale ettiler. Iraklı askerlerin güya peşmergelere açtığı ateşte Tuzhurmatı bölgesinde pek çok Türk hayatını kaybetti. Yüzlerce kişinin yaralandığı bu olayda paniğe kapılan halk, Altınköprü üzerinden Kerkük'e doğru kaçmaya başladı. Ordu birlikleri de arkalarından Altınköprü'ye girdi. Sokaklarda bulunan herkese ateş ettiler. Evler top ateşine tabi tutuldu ve yakalanan herkes tutuklanıp götürüldü. Götürülen insanların cesetleri olaydan 20 gün sonra bir çukurda üst üste yığılmış halde bulundu. İçlerinde 15 yaşındaki genç delikanlıdan 70 yaşındaki ihtiyara varıncaya kadar yaşlı, çocuk, kadın, âmâ ve sakat bulunan bu katliamda 83 kişi öldü, 200'den fazla kişi yaralandı ve yüzlerce insan kayboldu.

Irak'taki Türk varlığının durumu günden güne kötüye gitmeye başladı. Bağdat yönetimi Türklere uyguladığı politikanın temel ve değişmez hedefi, Türkleri topluca yaşadıkları bölgelerden sürgün edip ya da onları göçe zorlayıp azınlık duruma düşürmek, Kürt nüfusunu çoğaltmaktı.

15 Ekim 1995 ünü Kerkük'ün banliyösü olan Tisin halkından Ali Feyzullah karakola çağrılır ve 24 saat içerisinde şehri terk etmesi istenir. Verilen mühlet dolunca kapıyı kızı açar ve verilen emre uymayacaklarını bildirir. 14 yaşındaki Zehra polislerin elinden kaçar kurtulur ve daha önce hazırladığı bir bidon benzini üzerine döker ve kendini yakar. Küçük Zehra polislere şöyle haykırırı:

“Ben Kerkük kızıyım. Bu şehirden asla gitmeyeceğim. Bize yapılan zulümleri protesto etmek ve Türklere hürriyet yolunu açmak ve Türk ismini yüceltmek için kendimi yakıyorum.”

Bu asil Türk kızı kendini Türklüğün kurtulması için bir meşale gibi yaktı. Cenazesi çok sevdiği Kerkük'e defnedildi. Acılı baba olaydan hemen sonra tutuklandı ve bir daha kendinden haber alınamadı.

Iraktak'ki Türk varlığı günümüzde de aynı sıkıntıları yaşamakta, işkenceler ve katliama tabi tutulmaktadır. Biz darbelerle birbirimizi boğazlarkendışımızdaki düşmanlar da kendi toprakları içindeki Türk varlığını sistemli bir şekilde yok etmeye devam etmektedir.

Uyumayalım ve kendimize dönelim. Türkün başını Allah'ın emrinden başka hiçbir şey eğdirmesin. İlelebet Türkiye Cumhuriyetinin devam etmesi, devletimizin dirliği, milletimizin birlik ve beraberliğinin bozulmaması dileğiyle!

Baki Selamlar!