Bir bardak su kadar hasretim sana; saçağın altında yağmurun dinmesini bekleyen yolcu gibi sabırsız. Yemeğin tuzu, tatlının şerbeti, sohbetin kahvesi nevinden olmazsa olmazımsın.

Bir şarkının sözleri dönüyor beynimin arka fonunda; 

Gül dalında bülbül değil bir garip serçe!

Şairin İstanbul'u anlatırken neler hissettiğini az çok anlayabiliyorum hislerimi kâğıda dökerken.

Kimsin bilmiyorum. İn misin, cin misin peri taifesinden misin? Şeklinle, şemailinle görmedim ki hiç seni. Yalnızca bir his! Hatta histen de öte bir çekim gücü tüm kuvvetiyle çekiyor beni kendine. İradem kilitleniyor bu çekim karşısında, düşüncesiz akıyorum sana.  

Ete kemiğe bürünüp Yunus diye görünen misin? Yoksa dünyayı her asırda başka illetleriyle kuşatan aşkın ta kendisi mi?

Fırtınalar kopuyor patika yollarda, çakıllar batıyor ayaklarıma; çakallar kesiyor yolları. Rüzgâr arkamdan ittiriyor. Tek şey kurtarabilir beni bu çıkmazdan; o yüzden rüyalarımdaki uçurumlara gözüm kapalı atlıyorum. Sonunda sana ereceğim gibi geliyor. Biraz daha düşsem biraz daha dalsam derinlere sana kavuşacağım; işte tam orada uyanıyorum.

Artık biliyorum. Bunca zaman sonra anlayabildiğim kadarıyla Mevlana'nın Mesnevisinde uzun uzun anlattığısın sen. İnsanoğlunun anlatılmasa da aklıyla ve kalbiyle bulduğu yolların sonundaki ereksin.

Bilinmez bir hazinesin, keşfedilmemiş diyarlarda avcısını bekleyen. Bitmeyen bal, solmayan gül; sonu gelmeyen şarkısın lal olmuş dillerde. 

Dili olan da olmayan da seni terennüm eder dönerken zerrelerle. Kusursuzluk arayan gönüllerin son sığınağısın. Umutsuzluğa düştüğüm anda; bataklığın dibine vurdum artık çıkamam sandığımda ışık yakan, yol açan, yönümü bulduransın.

Gönül ayinesinde pas tutmuş suretler perdeleyebilir mi seni? Gerçeklerle yüzleşecek cesareti olmayanlar gizleyebilir mi hakikatini? 

Tabiatı her yıl kardan kefeninin altında canlı tutan ve zamanı gelince yeniden dirilten bir kudreti iftira oklarıyla alt edebilir mi?

Anladım ki hakikat, görmesi istenenin dışındaki nice nesneye kapalı, aciz madde gözüyle görülebilen değil gönülle duyulabilen ve ancak bu şekilde idrak edilen hadiseler bütündür. Hz. Şems-i Tebrizi ne güzel buyurur;

Gönül âyinesin sûfî, Eğer kılar isen sâfî,
Açılır sana bir kapı, Ayân olur Cemâlullah 

Ha bir de umutsuzluk demişken hazretin şu sözünü de aktarmadan geçmek istemiyorum:

 "Kalk, silkelen, kendine gel. Umutsuzluğa sarılma. Umutsuzluk şeytandan, ümit etmek ise Allah'tandır." 

İyi hafta sonları!