İnsanın doğasında ileriyi merak etme ve bu merak sonucu atılımlar gerçekleştirme arzusu olduğu kadar geriye dönme ve yaşadığı acı ya da tatlı geçmişten aldığı güçle yeni bir hamle yapma isteği de var. 

 

Bu nedenle, adı ister bayram ister milli ya da dini bir gün ya da gece olsun, belirli zamanlar ve bu zamanlarda gerçekleştirilen törenler insan topluluklarının ayrılmaz bir parçası.

 

Doğumundan ölümüne kadar insan tekinin hayatındaki birçok olay törenlere konu olduğu gibi toplumların hayatındaki zaferler ve mağlûbiyetler, kuruluşlar ve yıkılışlar, gelişler ve gidişler de tören konusu yapılabiliyor: Mevlana'nın Konya'ya gelişi, Mevlana'nın ölüşü (şeb-i arûs), Atatürk'ün Samsun'a çıkışı, cumhuriyeti ilan edişi ve ölüşü, TBMM'nin açılışı vs.

 

***

 

Törenler, dışarıdan bakıldığında bir olayla ya da kişiyle bağlantılı imiş görünse de altta sürekli olarak toplumun birlik ve beraberliği, bireylerin toplum içinde kendilerini kaybetmeleri ve bir otorite etrafında toplanmalarını sağlama isteği yatar.

 

Dikkatle bakarsanız törenleri icat edenlerin ve düzenleyenlerin toplumu da yönettiklerini fark edersiniz.

***

 

Son zamanlarda iki gün ve bunlarla ilişkili olarak düzenlenen törenler toplumun gündemini oldukça meşgul etmeye ve bir ayrışma vesilesi olarak kullanılmaya başladı.

 

Bunlardan biri Hz. Muhammed SAV efendimizin Miladi takvimle doğum günü olan 20 Nisan ve bugünle bağlantılı olarak icat edilen Kutlu Doğum Haftası, diğeri ise Kut'ül Amere Zaferi'nin kazanıldığı 29 Nisan.

 

Ne peygamberin doğumunu anmanın ne de bir zaferin yıl dönümünü kutlamanın mutlak anlamda bir zararı olduğu söylenemez; ancak bağlama göre bir değerlendirme yapılması kaçınılmazdır. Zira sureta aynı sözün, aynı eylemin, aynı oluşun ya da duruşun bağlama göre farklı anlamları olabilir.

 

Biliyorum taraftarları da karşıtları da kabul etmeyeceklerdir ama ben Kutlu Doğum Haftası ile zaman zaman gündeme gelen “Türk İslamı” (“Türk Müslümanlığı” değil!) arasında bir ilişki kuruyorum. Çağımızın koşullarında İslam Dünyası'nda geleneğe dayanmayan, başka ülkelerde kutlanmayan, daha da önemlisi Milâdi takvime dayanan bir gün ya da hafta icat etmek bal gibi de bu “Türk İslamı” söylemine destek vermektir. 

 

Kutlu Doğum'a göre gündemimize girişi daha yeni olan Kut'ül Amere'ye gelince!

Son zamanlarda bol miktarda “Unutturulan Zafer Kut'ül Amere” başlıklı yazı okuduk. Birileri kasten unutturmuş mudur bilmiyorum, ama tarihin şu ya da bu nedenle yeterince öne çıkarılmamış zaferlerle ya da gözden kaçırılan mağlûbiyetlerle dolu olduğu bir gerçektir. Sonuçta Çanakkale'de olduğu gibi Kut'ül Amere'de de vatan evladı canı pahasına savaşmış, zafer kazanılsa bile bu binlerce gencimizin kaybedilmesiyle sonuçlanmış, Mehmetler öle öle silahlar mecburen çocuk yaşta sayılabilecek Mehmetçiklerin eline kalmıştır. 

 

Bir noktayı daha vurgulamamız lazım: Çanakkale bugünkü sınırlarımız içinde kalırken Kut'ül Amere kaybedilmiştir. Kut'ül Amere'nin kasten unutturulduğunu iddia edenlerin dikkatini kaybedilen bir yerdeki “zafer”in kazanılan bir yerdeki zaferle aynı olamayacağı gerçeğine çekmek isterim.

 

***

 

Bu iki günün tartışılma nedeni olarak 23 Nisan'ın unutturulmaya çalışılması gösteriliyor. Öyle bir algı oluşturulmaya çalışılıyor ki, sanki 23 Nisan toplumsal belleğimize o kadar köklü biçimde yer etmiş de tek bir rakiple alt edilemeyeceği hemen fark edilerek yeni bir rakip daha icat edilerek tahkim edilmiş! 

 

Gerçek bu mudur? Bence tartışılabilir.

***

 

Yıllar boyunca 27 Mayıs'larda yapılan törenleri düşünerek söylüyorum bu sözü. 27 Mayıs gününü yirmi yıl “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak kutlamadık mı? Hem de nasıl! Resmi dairelerdeki işleri tatil ettik, öğrencileri saatlerce meydanlarda beklettik, ateşli nutuklar irat edip marşlar söylettik! 

 

Sonra?

 

Günü birinde, 1982'de bir darbenin artçı sarsıntıları sırasında bu “darbe bayramı” kaldırılıverdi. Kimseden, o darbenin en ateşîn destekçilerinden bile, gık çıkmadı! Tıpkı Osmanlı döneminde, 1 Haziran 1909'da icadı resmileşen ve 27 Mayıs 1935'te kabul edilen "Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun"a kadar Cumhuriyet döneminde bile bayram olarak kutlanan “İyd-i milli” gibi bu “bayram”da tarih oldu. 

 

Hiç kimse, kanaatimce tarihimizin en önemli günlerinin başında gelen 23 Nisan'ın da ya da başka bir dini ya da milli günün de tarih olmayacağını söyleyemez.

 

***

 

Ancak tartışılmaz olan bir şey var: Toplumun törenlere ihtiyacı var, yöneticilerin de. 

 

Yönetenlere tüyo: Ne kadar çok tören icat ederseniz o kadar kolay yönetirsiniz. 

Yönetilenlere uyarı: Ne kadar çok törene katılırsanız o kadar kolay yönetilirsiniz.

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)