Türkiye'de amelelik diye bir gerçeklik var. Herkesin gördüğü ama görmezden geldiği, bildiği ama işi düşmediği sürece bilmediği, işi düşmeden umursamadığı, kimsenin dikkate almadığı bir gerçeklik bu...

Üniversitelerin ilgili bölümleri amelelik üzerine bir sosyal araştırma yapıp bir tez yazmışlar mı bilmiyorum ama bana göre ciddi bir araştırma konusu bu amelelik.

Yeşilçam'da İlyas Salman'ın, Kemal Sunal'ın, İbrahim Tatlıses'in ve daha birçok sanatçının rol aldığı filmlerde de işlenmiş bir konu olan amelelik... Aslında bize filmlerde gösterilenlerin neredeyse tamamı gerçek hayatta yaşanıyor...

Hani filmde, ameleler yol kenarında bekliyor, ameleye ihtiyacı olan işveren geliyor sonra seçmeye başlıyor ya: “Sen, sen, sen... Sen dur, sen de gel. Tamam sen gelme...” replikleri...

Değişen bir şey yok... 1970-80'li yılların manzarası ile bugünün manzarası birebir aynı. İnsan, insan olduğu için değerlidir ya. Burada böyle bir değer yok söyleyeyim...

Yaklaşık 5 yıl önce amelelerle ilgili bir haber yapmış ve dertlerini dinlemiştim. Bu manzara o dönemden beri hep hatırımdadır. Geçtiğimiz günlerde yine amele pazarına gittik mesai arkadaşım Mustafa ile birlikte. 5 yılda ne değişmiş derseniz, değişen bir şey yok. Yüzler bile hemen hemen aynı.

Beni gördüklerinde hemen hatırladılar. O dönemde yaptığım haberi saklamış birçoğu. Bizimle ilgilenip, sorunlarımızı Konyalılarla paylaştın, Allah senden razı olsun diyorlar. Allah onlardan da razı olsun de diyim...

Bu defa amele pazarına gitme nedenimiz biraz farklıydı. Daha önce bir duyum almıştım. Suriyeliler amele pazarında çalışmaya başlamışlar. Hatta bana bunu söyleyen akrabama, Suriyeli komşusu olayı şöyle anlatmış: “Konyalı ameleler 80-100 liraya çalışıyor. Biz ise 20-30 liraya çalışıyoruz. Bize daha yüksek fiyatlarda iş vermiyorlar. Konyalı ameleler işi alıyor ama kendileri gitmiyorlar. 80 liraya işi aldılarsa, 30 lirayla bizi çalıştırıyorlar. 50 lira kendilerine kalıyorlar.”

Bu şekliyle bizim için müthiş bir haberdi. Suriyeli çalışır, amele övünür diyebilirdik. Ama baktım ki gerçekte durum böyle değilmiş. Bana anlatılan bu olay belki bir örnek teşkil etmiş olabilir. Ama genele baktığımız zaman durumun tamamen farklı olduğu ortaya çıkıyor. 

Evet, bahsedildiği gibi amele pazarı denilen ve Şeker Mahallesi'nde bulunan bir işçi kahvesinin önünde hem Türkler, hem başta Suriyeliler olmak üzere farklı ırklardan insanlar bulunuyorlar. Türkler kahvenin önünde, Suriyeliler ve diğer farklı ırklardaki insanlar da birkaç metre ileride oturmuş, bir aracın gelip işçi götürmesini bekliyor.

Hani son dönemde Suriyelilerin karıştığı asayiş olaylarını duyup görünce kızıyordum içten içe. Biz ensar olduk da bunlar nasıl muhacir, bizdeki bilinç onlarda yokmuş diyordum. Ama 5 parmağın 5'i de bir olmadığı gibi, insanlar da bir olmuyor. İçlerinde hakikaten salih niyetli insanlar var. Tek dertleri helalinden evlerine ekmek götürebilmek olan insanlar var...

Çalışma izinleri olmadığı ve Suriyeli oldukları için bir işe girip çalışamıyorlar. Bundan dolayı da bu amele pazarı onlar için umut kapısı olmuş. Allah yar ve yardımcıları olsun. Amelelerle ilgili tüm detayları manşetimizde ve 18. sayfada bulunan haberimizden öğrenebilirsiniz. 

JUNIOR'U DA EVLENDİRDİK 

Dün bizim için oldukça yoğun ve bir o kadar da heyecan dolu geçti. Düğünümüz vardı bizim... Gazetemiz Teknik Sorumlusu namı diğer (junior) Mustafa Arslan, evlendi. Kendisine kurduğu bu güzel yuvada ömür boyu mutluluklar diler; iki cihan saadeti dileriz. 

Mesnevi'den:

“İş, söz ve doğruluk, meleğin gıdasıdır. Melek, bunlarla göğe ağar.”