SIRADAN BİR VATANDAŞIN HATIRA DEFTERİNDEN

Okuz-yazarız ya, vaktimizin genişliğine ve bulunduğumuz mekâna göre bazen bir deftere, bazen de bir peçeteden gazetelerin kenarlarındaki boşluklara kadar değişen kâğıt parçalarına aldığımız notlar, kayda geçirdiğimiz hatıralar olur. Bugün bu hatırlardan yirmi yıl kadar öncesin ait bir tanesini sizlerle paylaşacağım.

Sabırla sonuna kadar okursanız, kafanızda “Ülke olarak nerelerde ilerlemeye kaydettik, nerelerde yerimizde sayıyoruz?” sorusuna cevaplar oluşacağını sanıyorum.

***

Her defasında "bu sonuncu" denirdi eskiden, evlere hapis kalarak sayılmalar için. Bu yıl "ayıp", "çağdışı" ve benzer laflar duyduk ama nedense "bu sonuncu" sözü bir dilek olarak bile dillendirilmedi.

Eşimin alaycı bir şekilde "Beyefendi nüfus cüzdanınızı istiyorlar." deyişiyle uyandım. Önce şaka yapıyor sandım, ama çocukların aralarında geçen konuşmalardan gerçekten de sayım memurunun geldiğini ve nüfus kâğıtlarımızı istediğini anladım.

Gömleğimin cebinden sürücü ehliyetimi alıp eşime verdim, "Nüfus kâğıdım hastanedeki dolabımda kalmış" diyerek.

***

Giyinmemi tamamlamak üzereyken memurun buyurganlara özgü bir ses tonuyla "Bu bey şu anda evde mi?" dediğini işittim. Nüfus kâğıdımı gönderebilmiş olsaydım evdeki varlığımdan hiçbir şüphe duyulmayacaktı, sürücü ehliyeti ise şüphe doğurmuştu. İkisi de İçişleri Bakanlığı'nın verdiği belge ama! Olsun. Bu "nüfus sayımı"ydı ve "nüfus kâğıdı" dışındaki belgeler şüpheyle karşılanmalıydı.

Salona girdiğimde durumu az önceki ses tonuyla hiç de uyumlu olmayan, burnunu çeken genç bir delikanlıyla karşılaştım. Mevsimin ilk soğuklarıyla gripal enfeksiyon geçirmekte olan bir üniversite öğrencisi ya da yeni atanmış bir öğretmen...

***

Eften püften bir iki sorudan sonra mesleğimi sordu, "Doktor" dedim. Sonra nerede çalıştığımı sordu. Söyledim. "Bu iş yerinde ne olarak çalışıyorsunuz?" diye sordu. Yine "Doktor" dedim. Sonra esas mesleğimi sordu, tekrar "Doktor" diye karşılık verdim.

Bu cevapları elinde tuttuğu çarşaf gibi matbu forma geçirirken tedirgindi. Üç defa "doktor" fazla gelmişti ona. Aynı şeyin üç defa sorulmasını mantıksız bulup "mutlaka birinde farklı bir cevap isteniyor da biz anlayamadık" düşüncesiyle olacak, başını kaldırıp "Bunlardan birini doktorluk yapsak" dedi. Onaylamamı bekliyordu. Bence hiçbir sakıncası yoktu doktor ya da doktorluk yazılmasının. Bu davetsiz misafirin bir an önce işini bitirip evimden gitmesini sağlayacak her şeyde ona destek çıkabilirdim.

***

Burnunu bir defa daha çektikten sonra "Eşinizin doğum yeri?" dedi. Masanın üstündeki nüfus cüzdanına uzandım. Memur, "insan eşinin doğum yerini bilmez mi?" gibisinden bir bakış fırlattı bana. Eşimin doğum yerini tabii ki biliyordum. (Bilmem gerekli miydi ya da bilmem bana, eşime ya da evliliğimize ne kazandırıyor olabilirdi, ayrı mesele) Benim nüfus cüzdanına bakmam, bilgimi kesinleştirmek ihtiyacımdandı çünkü bir kaç haftadan beri yapılan duyurular bu sayımın çok ciddi bir iş olduğu kanaatini hâsıl etmişti bende. Olur ya eşimizin doğum yerini yanlış söylersek, Allah korusun, devletimizin bize yapacağı büyük hizmetlerin yanlış planlanmasına sebep olabilirdik!

"Ankara" diye okudum nüfus cüzdanından. Memur, "İlçe ismi söyleyeceksiniz" dedi. "İlçe yok" dedim nüfus kâğıdını göstererek. Ciddileşerek "Olmaz" diye karşılık verdi memur, "Bir ilçe ismi olmalı."

***

Çaresiz büyük oğlumu "Haydi annene soruver, hangi ilçede doğmuş?" diyerek mutfağa gönderdim. Bu sırada küçük oğlum "Baba, belki de annem yolda doğmuştur." deyivermez mi! Memurun tüm ciddiyetine rağmen saçma sapan sorular karşısında ne zamandır içime hapsettiğim kahkahayı koyuverdim.

Öyle ya... Yolda doğmuşsa ne olacak? Yol deyince aklımıza hemen kara yolu gelmemeli. Uçakta ya da gemide doğmuşsa eşim, biz bu sorumluluk sahibi sayım memurumuza ne diyeceğiz? Bunlar aklıma geldikçe neden sorulduğunu anlayamadığım bir yığın soruyla gözümde tam bir zırvaya indirgendi bu sayım işi.

Birkaç dakika sonra eşim "Çankaya, Çankaya" diyerek kapıda belirdi.

Sayın sayım memurunun sorularını cevaplama görevini ona bırakarak salondan ayrıldığımda midemde kuvvetli bir bulantı hissettim.

En yakın lavaboya koştum.

Ve kustum... 

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)