“İnsanda yok ise 'edep' 

Neylesin medrese, neylesin mektep!

Okusa 'alim' olsa,

Yine merkep, yine merkep...” demiş üstad Necip Fazıl Kısakürek...

Büyük ama dertleri de en az kendisi kadar büyük bir ülke Türkiye...

Cahilinden de çekiyoruz, okumuş, mürekkep yalamış olanından da...

Mürekkebi yalamakla adam olunmuyormuş, onu anladık son zamanlarda...

Çalakalem hazırlanmış, kim tarafından hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen, dertlerinin ne olduğunu sorsanız, oturup iki kelam edemeyecek insanların kaleminden çıkmış olan ve adını 'bildiri' koydukları paçavranın altına bu ülkenin yetiştirdiği ve aydın olarak nitelendirilen insanlar imza atıyor ya...

Vah ki ne vah...

Elbette ki herkes fikrini sunmakta sonuna kadar özgür... Ancak bu özgürlük ülkenin bölünmez bütünlüğünü, vatanın ve milletin bağımsızlığını, kardeşlik kültürünü, genlerimize işlemiş olan İslam medeniyetini zedeleyecek düzeye geldiyse, orda durmak, durdurmak gerekir. 

Had bildirmek, 'hadi oradan' demek dahi yetmez böylesine. 

Sana oku ve okut denildi de, yanlış okumuş, yanlışı okutmaya çalışmışsın şimdiye kadar anlaşılan...

Ekmeğini yediğin bu topraklarda, milletin vergileriyle maaşını aldığın devlete baş kaldırmak, yalan yanlış lakırdılar etmek senin ne haddine...

Hadsiz...

Her fırsatta 'eğitim şart' der ve insanı eğitmek gerektiğinden söz ederiz. Ancak eğitenlere de bakmak lazım bu noktada.

Bakın dünyada eğitim nasıl oluyor:

Almanya'da ilkokul öğrencilerine okumayı ilk söktükleri andan itibaren öğretilen temel şey üretim ve hayat disiplini. Okul fişlerinde bile “Üretim ve hayat disiplinle başlar” deniliyor...

İngiltere'de de yaşken eğilecek olan ağaca “Geçmişini bilmeyen, geleceği tayin edemez” aşısı yapılıyor küçük yaştaki ve okumaya aç insanlara...

Japonya da aynı şekilde. Feleğin çemberinden geçmiş olan Japonlar da, “Yaşamak için üreteceksin” diyor çocuklarına...

Biz dün 'Ali ata bak' dedik, çocuklarımızı ganyan bayilerinden, iddia bayilerinden topladık. 

Şimdi Ali gitti, yerine Ela geldi. Ali ata bakardı, Ela ise Ali ile el ele...

E bu çocuk büyüdüğünde ne ede?

Edeceklerini ediyorlar aslında. Büyüyüp belli bir yaşa geldikten sonra bunlara 'aydın' sıfatı veriliyor.

Etrafını ışıtmaktan yoksun olan bu insanlar, belli bir süre sonra ekmeğini yedikleri kabı pisletebiliyorlar. 

Allah kimseyi ekmek yediği kaba pisleyecek kadar şerefsiz yapmasın...

Okumuş merkeplere de sözüm şudur ki, okumakla adam olunamayacağını, cahilliğin ruha işlediği insanın kütüphaneler dolusu kitap yutmuş olsa da nafile olduğunu bir kez daha gösterdiniz.