Henüz 10 yaşındaydım... Yıl 1997. 

Çocuğuz henüz, aklımız, bilgimiz yok ama sevgimiz vardı... Seviyordum bir çınarı. Onu görünce kalbim çarpar, sevgim artardı. 1997 4 Nisan'ında, televizyondan aldım acı haberi... Türk dünyasının lideri, son Başbuğ Alparslan Türkeş, gerçek sevdasına kavuşmuş, vuslata ermişti...

Küçüktük dedik ya, kalbimiz büyüktü. Gözlerimden boncuk boncuk yaş döküldüğünü hatırlarım.

Bir siyasi liderin arkasından henüz 10 yaşındaki bir çocukken üzülünür mü? O kişi Babaysa, ataysa, Türk dünyasının lideri ise üzülünürmüş. O yaşımda anlamıştım...

Türkiye adeta buz tutmuştu. 

Yürekler yangın yeri gibi yanıyor, yangın yeri olan yürekler soğuğa karşı direniyordu.

Aylardan Nisan'dı. Türk milleti titriyordu ancak soğuktan değildi...

O Türk milletinin umudu, milyonların Başbuğ'uydu. Büyük devlet adamı, büyük dava adamıydı. 

8 Nisan'da, Başbuğ'un aslanları milyonlar, son yolculuğuna uğurladı onu. 

Bir zamanlar “Fatiha bilmez” denilen ülküler, merhum Başbuğ Alparslan Türkeş'i, çat ayazda, karda abdest alarak, Hatm-i Şerifler okuyarak, dillerde tekbirlerle uğurlamıştı... 

**

Çocuktuk, şanssızdık, onu sağ iken tanıyamadık aklımızla fikrimizle. Sevgimiz vardı sadece, Başbuğ sevgisi. O sevgiydi bizi bir davaya götüren, bir davayı anlamak için okutan, öğrettiren. 

Büyük adamdı merhum Başbuğ... Dava adamıydı. Turan dedi, Türk-İslam dedi de başka bir şey demedi. Türk milletinin asıl amacını, gayesini, davasını hatırlattı.

Turan için, tabutluklarda işkence gördü... Türlü saldırılara maruz kaldı. Korkmadı, meydanları boş bırakmadı. 

Hiçbir zaman yıkılmadı, Allah'tan başka kimseye boyun eğmedi. Doğru bildiğinden şaşmadı, davasından ödün vermedi. 

Yiğitti Başbuğ, sevdalıydı, sevgi doluydu, sert bakışlı ama duygusaldı, gönül eri, millet adamı, devletinin aşığıydı...

Bir döneme imza attı Başbuğ. Türk milletine bir gerçeği hatırladı. Türk milletinin 5 bin yıllık devlet geleneğini, asırlara meydan okuyan kültürel birikimini, İslam'la şereflenen maneviyatını hatırlattı. Bu doğrultuda yürüdü yolunda. Bu kutsal yol, bu kutsal dava için ömrünü adadı. 

Siyaset arenasında hep inandığı davayı savundu.

Vefakar, cefakar, gönlü iman doluydu. Türk kimliğini, İslam'ın ışığını yeniden hatırlattı her defasında. Gençliğe önem verdi, Ülkü Ocakları'nı Türk milletinin çatısı yapmak için uğraştı.

Gençlere umut verdi, güç verdi, ahlak verdi...

 

“Hepiniz birer Türk Bayrağı'sınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.” dedi Türk gençlerine, Türk milletine misyon yükledi. 

 

“Emirlere mutlak itaat lâzımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle dâvamız yürümez. Her şeyde örnek olmak lâzımdır.”

 

dedi, bir dava için ciddi bir çalışma içerisine girmek gerektiğini söyledi. 

 

“Kendinizi küçük görmeyiniz. Sizler büyük kuvvetsiniz. Vazifenizi hiçbir zaman unutmayınız. Kuvvet birliktir. Dâvamızın geleceği birliktedir. Birlik, beraberlik içinde olmaktır.”  dedi, Türk milletinin gücünü hatırlattı, birlik ve beraberlikle her türlü düşmanın alt edilebileceğini hatırlattı.  

“Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır.” dedi, Türk milletinin töresinden, kültüründen vazgeçmeksizin yolunu sürdürmesi, hedefine ulaşabilmesi için geçmişinden güç alması gerektiğini öğretti. 

 

“İslâmiyet'i ele alıp Türklüğü inkâr etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir. Ahlâkçılık anlayışımız, Türk Ahlâkı ve Müslümanlık inancından meydana gelmiştir. TÜRKLÜK bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.” dedi, İslam ahlak ve faziletinin ne kadar önemli olduğunu anlattı. Savunduğu Türk-İslam ülküsünün temelini hatırlattı, ne İslam'dan ne de Türklükten vazgeçilebileceğini öğretti. 

 

“Fikir, iman, ülkü aşkı. İnsanları güçlü yapan bunlardır.” dedi, Türk milletine yol gösterdi. Türk milletinin içi boş beyinlerden değil, bizi biz yapan değerlerin öğrenilmesi gerektiğini, emperyalizme, Siyonizme, komünizme, faşizme karşı mücadelenin anahtarını verdi. 

 

“Gençliğimizi büyük bir savaş beklemektedir. Bozgunculuğa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir savaş” diyerek uyardı. Bugünleri görecek kadar ileri görüşlüydü. 

Düşmana karşı Türk milletinin her zaman dik durması gerektiğini savundu. Düşmana fırsat verilmemesi gerektiğini söyledi. İleride olabilecekleri biliyordu. Türkiye'nin bugün yaşadığı saldırıları aslında merhum Başbuğ önceden haber vermiş, bu saldırılara karşı durabilecek gücün nasıl kazanılabileceğini anlatmıştı ömrü boyunca. 

 

Kısaca, merhum Başbuğ Alparslan Türkeş, Türk milletine kimliğini hatırlattı, inancını hatırlattı, benliğini hatırlattı... Ömrü boyunca bu mücadelesini sürdürdü. Anlaşılamadı ama hep anlattı. Bıkmadı, usanmadı, yorulmadı, yılmadı... Koca bir ömrünü harcadığı büyük ufuk, onun emanetinde yaşatılmaya devam etti. Ancak yıllar geçtikçe o unutuldu. Türk-İslam öğretilerinden uzaklaşıldı. Türk milletinin değerini sömürenler, başardı! 

Başbuğ'un ülküsü, siyaset üstüydü. Çünkü Türk milletinin özünü savundu. Türklük dedi, İslam dedi, ahlak dedi, fazilet dedi, saygı dedi, sevgi dedi, şahsiyet dedi, hürriyet dedi, gelişim dedi, teknik dedi, bilim dedi, bilgi dedi... Bunların hangi biri Müslüman Türk milletinin zararına olabilir ki? Başbuğ hayatında anlaşılmadı. 4 Nisan'dan 4 Nisan'a hatırladığımız büyük dava adamını ve savunduğu ülküyü, bir parti, bir davanın mensupları olarak değil tüm Türk milleti olarak her gün hatırlayalım, unutmayalım! Kurtuluş reçetemiz bilin ki; kimliğimizdedir, inancımızdadır, töremizdedir... Yani Başbuğ'un anlattığı ülküdedir! 

Seni unutmadık Başbuğ'um, unutmayacağız! Mekanın cennet olsun...