Arka Bahçe 

 Saatler gün gibi günler ay, aylar yıl gibi uzunken. Herkesi kendim gibi bilirken mi? Severken ölesiye, nefret ederken öldüresiye, yaşadığım her duyguyu uçlara taşırken, asla, hiçbir zaman, mümkün değil, sonuna kadar, ya hep ya hiç sözcükleri lügatimin başında iken mi? Aklımın başkenti koşulsuz sevgiler diyarı, adresim ıssız deniz kenarı, kulağımda duygusal şarkılar, damağımda anne yemeklerinin eşsiz tadı. Hasret gibi hasretler yaşamamıştım henüz o zamanlar. Zıpır bilmeceler gözde komedilerdi. Yoncimik'e 'aboneydik' mahallece. Çiğ sarımsak soğan yemek büyük ayıptı bizim yaştakiler arasında,  Turşu saçma, gereksiz.

Ölmeyi ölenlerin işi bilirdik de kendimize yontmazdık hiç.  Zira büyük anne ve büyük babalar hayattaydı hala. Sözüm ona formunu korumak için şekersiz çay içen fakat tabağındaki tüm pasta, tatlı, sarma, dolma, kısır, kek Allah ne verdiyse mideye indiren kokoş teyzeler günü vazgeçilmez magazin olaylarının, dedi kodu kazanının buram buram kaynadığı yegane ortamlardı.

Oysa ne güzeldi önemli kararlar almak ve sonuçlarına katlanmak büyüklerin işiydi. Ayın sonu nasılsa gelir, faturalar ödeme gününü hiç sektirmezdi. Eve misafir geldiğinde başka bir odada uyuyakalsanız herkes çocukluğunuza verirdi. Karamsar olmaya, olaylara negatif bakmaya, hep bir bahane bulmaya, suçu ağabeyinizin ya da ablanızın üstüne atmaya her zaman hakkınız vardı. Uyuyunca düne ait her şeyi unutur bugüne yeniden doğardınız.

Saçlarınızı boyamanıza gerek yoktu. Dip boyanız gelemezdi hiç. Yeşil kıyafetin altına kırmızı ayakkabıyı giyebilirdiniz hiç çekinmeden. Üzülünce ağlar, sevinince hoplaya zıplaya kahkahalarla gülerdiniz. Kurutulmuş yaprak ve peçete koleksiyonu en değerli hazineydi. Bir gün anne ve babamızın yaşına gelebileceğimizi hayal bile edemezdik.

Anne iseniz bilirsiniz insan ilk kez anne olunca vazgeçer çocuk olmaktan. Çünkü çocukluk birazda bencillik demektir ki anne ile asla yan yana gelemeyecek bir sözcük varsa o da bencilliktir. Karnı acıksa bir annenin ilk işi çocuğunu doyurmaktır. Üşüse önce çocuğu giydirir sıkı sıkı. Marketten ilk çocuğun ihtiyaçları alınır. Uykudan gözleri kapansa çocuk uykuya dalmadan yatağa yatmaz.

 Bunun adı fedakarlıktır. Bir anne bunu fedakarlık olsun diye yapmaz. Büyümek, olgunlaşmak, ilkel benlik duygularını, dürtüleri ve hazları öteleyebilmektir. Empati kurabilmektir. Kendi için istediğini başkaları içinde isteyebilmektir. Bunun için cennet anneye ve şehide taliptir. Zira ikisi de fedakarlık etmiştir biri canında öbürü hayatından. Üstelik de gönüllü olarak.  Hiçbir zorlamaya maruz kalmadan, yüksünmeden, 'öf' bile demeden.

Çocukluk bir insanın ana vatanı, arka bahçesi. Hiçbir ebeveyn oraya bilinçli olarak ayrık otları ekmez. Konuyla ilgisiz gibi görünse de hafta içi okuduğum bir makale beni çok etkilediği için burada belirtmek istedim. Doğan Cüceloğlu yazısında bir anne ile çocuğun diyaloğunu işlemişti. Ayrıntılar için yerim yok.  Sadece şunu söylemekle iktifa edeceğim. Lütfen çocukların çocukça isteklerini eğer o an uygun değilse mantıklı ve basit sözlerle o an bunun mümkün olmadığını uygun bir dille anlatalım. Koşullu sevgi ve onu terk etme gibi tehditvari sözlerle farkında olmadan onun ruhunda yaralar açmayalım. Unutmayalım ki çocuklar çoğu zaman soyut kavramlarla düşünemezler. Ve bir annenin çocuğuna verebileceği en değerli hazine koşulsuz sevgisidir.