Konyaspor tarihinin zirvesiydi 2017 yılı. 100 yıla dayandığını iddia ettiğimiz tarihinin en başarılı yılı. 2 kupa ile taçlanmış fantastik bir hikayenin finali. 

Aynı zamanda futbolumuzun içinde olduğu pespayeliğin, vasatlığın, iğrendirici başarısızlığın sebebini bir kez daha anladığımız bir dönem.

Doğru işlerle kısa sürede nasıl başarıların kazanılabileceğinin kanıtı, yerleşik basitliklerle kısa sürede nasıl yerle bir edilebileceğinin aynasıydı 2017. Şimdi yeni bir yıla adım atarken ne heyecan var şehirde ne de umut.

Yeşil beyazlı camiayı bulunduğu konumdan daha ileri götürecek bir akla ihtiyacı varken, olduğu noktada bile tutamayacak bir vasıfsızlığı teslim edilmiş kulübün kaderi. 

Tam bir ‘Derdini kime diyeceksin? Kimi kime şikayet edeceksin? İsyanın zirveleri ulaşsa ne?’  hali. 

Benim için itiraz ve kabullenme yılıydı 2017. Büyük bir ayağa kalkma hamlesini devam ettirme heyecanı ile başladığım, bu hamlenin önüne geçmeye çalışanları gördükçe canımın yandığı, engelleyemediğim, sonra da mecbur kabullenerek bitirdiğim…

Kabullendim çünkü, başka bir ihtimalin olduğunu görmesine rağmen yine çıktığı bataklığa dönmeye çalışan bir zihniyetle mücadele edilemeyeceğini anladım. 

Kabullendim çünkü, sorunun futbolu yönetmenin çok daha ötesinde, hayata dair algılarımızın şekillendiği zamanlarda olduğunu idrak ettim. 

Kabullendim çünkü,  yaşama dair doğru bildiğimiz pek çok ezberin aslında bir efsaneden ibaret olduğunu fark ettim. 

Bu yeni kabullerle yeni bir döneme giriyoruz. Sanırım bu yeni dönem eskisinden daha heyecansız, daha soluk, daha cansız. 

Bazı şeyleri değiştirebileceğine olan inancın yerini müstehzi bir ifade ile manzarayı izleme isteği alacak.