''Ellerinizdeki diploma, öğretim denilen ve yazık ki, ilacı henüz keşfedilmemiş müzmin bir hastalığın raporudur.'' -Peyami Safa-

Evet, Mezuniyetin artık anlamını yitirdiği kanaati var insanlarda. Daha Okul Öncesi Eğitim döneminde bile cübbe giyilip kep atma derdi var. Tabi devamında İlk Okul, Orta Okul, Lise derken her öğretim kademesinde devam eden bir çılgınlığa dönüşüyor. Anne Babaların aile bütçesine ekstra maliyet oluşturan, esnaflara yeni ve kazancı bol bir iş oluverdi bu mezuniyet programları. Tabi salonlar, yemek şirketleri, organizatörler vb. gibi birçok sektörün ekmeğine yağ süren bir kazanç dönemi oldu bu yılsonları. Okullar birbirleriyle yarışıyorlar adeta.Yani diyeceğim o ki; bu mezuniyet işi öğretimin en son dönemi olan akademik eğitimin sonunda meslek sahibi olmanın onuruyla yaşanan bir coşkuydu.

Bu kadar geçen zamanın, masrafın ve emeğin sonun da nihayet büyük umutlar ile hayaller ile meşakkatle kazanılmış ve bitirilmiş olan üniversitelerden milyonlarca mezun var değil mi?Kepler atıldı ve üniversiteler binlerce mezun verdi bu yıl da her zaman olduğu gibi Ortalama on altı yıllık eğitim hayatının ardından insan, kendini sudan çıkmış balık gibi hissedebilir. Okulun insana verdiği huzur, güven ve biraz da rahatlık duygusu biter. Artık bir bakıma güvenli bir kale gibi gördüğümüz duvarların dışına konulmuş sorumluluklarla ve hayatın zorlu yüzüyle karşı karşıya kalmışızdır. 

Yeni mezunlar kervanında yer alan öğrencilerime ve tüm genç arkadaşlarıma fikir vermeye çalışmak yerine bizden büyük ve Türk edebiyatının en önemli aydınlarından, mütefekkirlerinden biri olan Peyami Safa'nın 20 Haziran 1942 yılında ''Yeni Mecmua' 'da yayımlanan mezunlar için yazmış olduğu ''Mezunlara Nutuk'' başlıklı yazıya yer vermek istedim köşemde.

''  Selâhiyetim olsaydı, her sene üniversitenin ve yüksek mekteplerin son sınıf mezunlarını bir araya toplar, onlara şu fikirleri kabul ettirmeğe çalışırdım:

-  Tahsiliniz bugün sona eriyor, değil mi? Ellerinize tutuşturulan diplomanın en büyük yalanı budur. Tahsiliniz bugün bitmiyor, bilakis bugün başlıyor. On altı, on yedi seneden beri size öğretilen şeylerin çoğu ihtisas bakımından lüzumsuzdur; bütün dünyada hâlâ yıkılmamış kötü bir öğretim sisteminin kurduğu ananeye göre hafızalarınıza istif edilmiş, unutulmaktan başka hiçbir şansları olmayan ölü bilgilerdir. Zekânız bu kokmuş malumat kadavlarını ne kadar erken atarsa hürriyetine o kadar erken kavuşur. Mümkün olsaydı, size bugün diploma yerine bir hafıza müshili verir, ilmin bu molozlarını ruhumuzun barsaklarından dışarıya çabuk defetmenize hizmet ederdim. Ellerinizdeki diploma, öğretim denilen ve yazık ki, ilacı henüz keşfedilmemiş müzmin bir hastalığın raporudur.

Bugünden öteye tek işiniz, kendinizi bu zoraki bilgi illetinin toksinlerinden kurtarmağa çalışmak olsun. Size ihtisas olarak öğrettiğimiz şeylerin de bir kısmı lüzumsuz, bir kısmı yanlıştır. Bunların içinde pek azı ileride sizin için düşünmek ve kültürünüzü derinleştirmek için malzeme olmağa yarar.

Ameli ve nazari, serbest ve resmi bütün mesleklerde geri kalmışların hayatına bakınız. Bunlar diplomalarını alır almaz tahsilin bittiğini ve öğrenilecek hiçbir şey kalmadığını sanmışlardır. Hayat, onların gözünde iki mevsimliktir: Biri ekme çağı ki tahsil çağıdır; öteki de biçme devresi ki bütün ömür süren meslek devresidir. Bu devrede ekme yok ve yalnız biçme var sanmışlardır. Hâlbuki asıl ekme devresi tahsil çağından sonra başlar ve biçme ameliyesini de içine alır.

Şu mahalle doktoru niçin mi kazanmıyor? Muayenehanesine girip bakınız; cevap: Diploma! Zavallı hekim, bu diplomayı oraya astıktan sonra hastalara bakmaktan başka yapılacak işi kalmadığına inanmıştır. Kütüphanesi tam takırdır. Orada unutulmuş mektep bilgilerini hatırlatan birkaç tıp lügatinden ve arkadaş tavsiyesiyle alınarak tamamıyla okunmayan birkaç eserden başka bir şey göremezsiniz. Bu kitapların cildini kaplayan bir parmak toz, hekimin bütün muvaffakiyetsizliklerini izah eden ve kendisinden başka herkesin görebileceği işarettir.

Bütün bu zavallılar, beşikten mezara kadar süren hayat okulundan başka okul olmadığını ve diplomasını aldıkları mektebin, asıl hayat okulunun küçük ve kötü bir taklidinden başka bir şey olmadığını bilmeyenlerdir. Aranızda bu hakikati anlamayanlar, o zavallılar ordusuna katılacaklardır.

  İşte bugün hepiniz, size hiçbir suni okulumuzun veremeyeceği, hiçbir müfredat programının kazandıramayacağı bilgileri ve görgüleri temin edecek olan büyük hayat okulunun eşiğindesiniz. Bu okuldan çıkmak için ölmek lazımdır. Yaşadığınız müddetçe, artık hocalarınıza yaranmak için değil, babanızın gönlünü hoş etmek için değil, iyi not almak için değil, sınıfta kalmamak için değil, yedikçe acıkan tecessüsünüzü doyurmak için, öğrendikçe artan cehlinizin azaltmak için, memleketinizin ve mesleğinizin şerefi için ve nihayet kendi muvaffakiyetiniz için, program ve disiplin zoruyla değil, anlamak ve çalışmak aşkıyla, durup dinlenmeden öğrenecek ve deneyeceksiniz.

Asıl bugün mektebe başlıyorsunuz. Notları ve imtihanları olmayan bu büyük mektepten mezun olmak ve diploma almak yoktur. Çünkü ilim bitmez ve öğrenmek ihtiyacımız, varlığın sırları ve cehlimizin karanlıkları kadar sonsuzdur.''

Safa'nın hem mezunlara verdiği öğütler hem de dönemin eğitim sistemi için yaptığı değerlendirmelerin hâlâ gerçekliliğini koruyor olması hakikaten dikkate değer ve üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Umarım Peyami Safa'nın bu yazısı yeni mezun genç arkadaşlarıma bir ışık tutar. Asıl hayat okulunda büyük başarılar elde etmeniz dileğiyle! Vesselam!