Yüzölçümü itibariyle Türkiye'nin en büyük ili olan Konya, farklı coğrafi yapılara sahip. Şehrin bir tarafı gözünüzün alabildiğine düz bir ovadan ibaretken, bir tarafı ise yüksek dağların, engebe yolların, sarp geçitlerin arasında.

Bu nedenle Konya'da dağlı ve ovalı kavramları gelişmiş. Konya'yı dağlılar ve ovalılar var ediyor.

Bir de şehir merkezinde doğup büyümüş, Türbe önünde evi, Meram'da bağı olanlar var...

İnsanların meslek seçimlerinde, eğitim durumlarında, uğraş alanlarında, hayat şartlarında, sosyo-ekonomik yapılarında bu coğrafi ve fiziki şartların etkilerini doğrudan görebiliyoruz.

Mesela bir ovalıyı ele alalım...

Okul, eğitim, iş hayatı onun için o kadar önemli şeyler değildir. Dönüm dönüm tarlaları vardır. Kendisini de besler, kendisinden sonra gelecekleri de...

Yılın dört mevsimi tarlalarda olmadığı için kendisine ayıracağı bir hayli zamanı vardır. Bu zamanını da çoğunlukla hayvancılıkla değerlendirir ovalı...

Konya tabiriyle ovalı, azıcık gubuzdur... (Ben de ovalıyım)

Geçim sıkıntısı gibi bir derdi yoktur. Tarlasından harman döneminde aldığı mahsul onu bir sene boyunca ziyadesiyle besler. Rahat olduğu için biraz da gözü karadır. Harmana borçlanmayı iyi becerir. Aman aman kaygıları yoktur. Ovada yaşayan nüfusun geneline bakıldığında yüksek eğitim almış ve memuriyet hayatını tercih etmiş olanların oranı oldukça düşüktür...

Bir de dağlıyı ele alalım...

Az olan şey her zaman kıymetli olur. Bu nedenle dağ köylerinde bir avuç toprak parçası bile çok önemlidir. Küçücük topraklardan en büyük verimleri alabilmenin gayreti dağlılarda hep var olmuştur.

Dağ adamı çetin şartlarda yaşadığı için daha dirayetlidir. Zorluklarla daha iyi mücadele eder. Parasının kıymetini bir ovalıdan çok daha iyi bilir. Bugünü değil, yarını düşünür. Harmanda büyük getiriler sağlayacak hasatlar elde edemez. Var olan toprak parçasından elde ettiğiyle ancak kışlık ihtiyaçlarını karşılar. Karnını doyurur.

Bu nedenle de başka alanlara yönelmiş, daha farklı işler yapmaya başlamıştır. Dağ bölgesinde buna bağlı olarak eğitim seviyesi çok daha yüksektir. Dağlılar okur, yazar... Büyüyünce de hiç bir şey olamazsa bile devletin bir kurumuna memur olur...

Doğduğu topraklardandoyduğu topraklara göç etse de yine kendi topraklarını unutmaz. Dağlılık bilincini aklından çıkarmaz. Doğduğu topraklar da hayatının bir yerinde muhakkak yer alır.

Bu tespitlerimizin ardından Türkiye genelinde bürokratik anlamda önemli görevler üstlenmiş olan isimlere, kamuyu yönetenlere ve siyasilere baktığımız zaman ezici bir çoğunluğun dağlılardan oluştuğunu söyleyebiliriz.

Bunun en bariz örneği, aslen Taşkent'li olan Başbakan Ahmet Davutoğlu'dur. Selçuklu'nun Başkenti Konya'daki Toros Dağları'nın kuzeye bakan yamacındaki Taşkent topraklarında doğmuş olan Başbakan Davutoğlu, daha sonra Osmanlı'nın başkentinde büyümüş ve şimdilerde Türkiye'nin başkentinde Türkiye'nin idaresini üstlenmiş bir lider...

Bunun dışında birçok bakanlıkta görev yapan, bürokrasinin çeşitli kademelerinde kilit noktalarda bulunan, kamu idaresinin valilik, kaymakamlık gibi önemli idari birimlerinde görev yapan Konyalıların profiline baktığımızda yine ezici bir çoğunluğun dağlılardan oluştuğunu söyleyebiliriz.

Aynı şekilde siyaseten de dağlılar ovalılardan birkaç adım öndedir. Dedik ya, hayatın zor şartlarını küçük yaşlarda gördükleri için farklı alanlarda zoru göğüslemeyi başarıp, iyi yerlerde kendilerini gösterebiliyorlar.

Bu anlamda Konya'nın geçmiş dönem milletvekillerine, mevcut milletvekillerine ve milletvekili adaylarına baktığımız zaman da yine dağlıların ovalılardan birkaç adım önde olduğunu görüyoruz.

Demem o ki, Konya'da ovalılar üretiyor. Dağlılar yönetiyor...

Mesnevi'den:

“Kardeş, inciyi sedefin içinde ara, sanatı da ehlinden iste.”