Ahlak, bir toplumun benimsediği ve herkesin uymak mecburiyetinde olduğu, kanun kadar olmasa da ayıplama ve dışlama yoluyla yaptırım gücü olan kurallardır. Toplumu yönlendiren davranış biçimleridir.

Güzel ahlak ise, toplumun beğendiği, bu karalarla uyan kişilerin el üstünde tutulduğu davranışlardır. Bunlar; doğruluk, dürüstlük, adaletli olmak, yalan söylememek, başkaları hakkında dedikodu yapmamak ve gıybet etmemek, yardımsever olmak, cömert olmak ilh!

Toplumun kurallarını genelde dini normlar belirler. Bu gün geçerliğini kaybetmiş din ve mezheplerde de güzel ahlakın numunelerini görebiliriz. Bu demektir ki dinler ortadan kalksa da getirdiği kurallar geneldir, varlığını sürdürüyor.

Bir toplumda en güzel ahlak sahibi şüphesiz peygamberlerdir. Onlardan sonra gelen ona canla başla bağlanmış, her emrine bütün varını yoğun harcayarak koşmuş sahabeler gelir.

Hz. Peygamber; “Ben en güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyuruyor.

Hz. Peygamberin zamanına baktığımızda  güçlünün zayıfı ezdiği, adaleti sadece kendi aralarında tesis ettikleri, genellikle kabileler arasında savaşların ve kavgaların olduğu, katliamların yaşandığı, kız çocuklarından utanıldığı; hatta onların bir kısmının diri diri toprağa gömüldüğü bir ortam olduğunu görüyoruz.

Her peygamberin ortaya çıktığı dönem hemen hemen aynıdır. Tevhid inancının unutulduğu, insanların bir takım putlara taptığı, güçlünün zayıfı ezdiği, ölçü ve tartıda hile yapıldığı, tacirlerin mallarının gasp edildiğini v.s görürüz.

İşte Yüce Allah, varlığını ve birliğini hatırlatmak, yeryüzünde adaleti dağıtmak üzere insanlar arasından en temiz kullarını seçerek diğer insanlara önder olarak peygamberler göndermiştir. Bütün Peygamberler de çocuk yaşlarından itibaren Allah'ın gözetiminde, onun terbiyesinde yetişmiştir.

Bir gün sahabeler, Hz Ayşe Validemize gelerek “Hz. Peygamber'in ahlakı nasıldı?” diye sordular. Hz Ayşe sahabelere dönerek;

-“Yahu siz hiç Kur'an okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur'an'ın va'z atiklerinden başka bir şey değildir.” diye cevap vermiştir.

Nitekim Hz. Peygamberimiz de “Ben en güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” buyurmuştur.

Güzel ahlakın en büyük özelliklerinden biri de insanlara ve diğer canlılara karşı merhametli olmaktır. Sevgili Peygamberimiz ailesine ve çocuklarına eziyet edenleri kınamıştır. Kendisi hanımları arasında daima adaletli davranmış, onları incitecek tek bir söz ağzından sadır olmamıştır. Çok ağır töhmet altında kaldığı “ıfk” hadisesinde bile Hz. Ayşe hakkında tek bir söz söylememiş, Cenab-ı Allah'ın Hz. Ayşe'yi aklamasını beklemiştir. Hanımlarına karşı son derece şefkatli ve mülayim olmuştur. İlk eşi Hz. Hatice'ye karşı olan sadakatini vefatından sonra da devam ettirmiş, onun ihtiyaç sahibi yakınlarına mümkün mertebede ihsanlarda bulunmuştur.

Sevgili peygamberimiz kişinin ailesine ve çocuklarına karşı merhametli ve şefkatli olmasını emretmiştir. Bir gün sevgili Peygamberimiz Mısırlı Kıpti cariyesi Mariye'den olma oğlu İbrahim'in hastalığını haber alınca koşa koşa Hz. Mariye'nin hücresine gelir, can çekişmekte olan çocuğu kucağına alır ve gözyaşlarına boğulur. 

Defin işlemleri hazırlanıp kabre konulacağı zaman da yine gözyaşlarına hâkim olamaz ve sicim gibi yanaklarından aşağıya akar. Bunu gören sahabelerden birisi:

“Ya Resullah, benim şu kadar çocuğum öldü. Hiç birisinin ardından ağlamadım.”

Resulullah Efendimiz,

“Allah senin kalbinden merhamet duygularını söküp aldıysa ben ne yapabilirim” demiştir.

Sevgili peygamberimiz ashabına Allah'ın bir lutfu olarak insanoğluna boyun eğdirilen, hem gücünden hem etinden ve sütünden yararlandığımız hayvanlara karşı merhametli olmayı emretmiştir. Taşıyabileceğinden fazla yük yükleyen ve onları aç bırakan hayvan sahiplerine kızmıştır.

Sevgili peygamberimizin sadece kılık kıyafetini taklit etmekle onun sünnetini yerine getirmiş olmayız. Onun giydiği kıyafetler İslamiyet gelmeden önceki kıyafetlerle aynı idi. Sadece Yahudilere ve Hıristiyanlara benzememek için izar bağlamamıştır. Onların adetlerini terk etmiştir.

Şu zamanda Hazreti Peygamberimizin öğütlerine, nasihatlerine o kadar çok ihtiyacımız var ki! Koskocaman bir İslam coğrafyasında ajanlar, misyonerler cirit atmakta ve her yerde kaos, kargaşa ve iç savaş çıkartmaktadır.  Batılı emperyalist devletler, İslam dünyasını karıştırmakta, Müslümanlar birbirini boğazlamaktadır.

 Müslümanlar olarak onun emirlerini canla başla yerine getirmeliyiz. Kendi aramızda güçlü bir ittifak halinde olup, düşman devletlere karşı yekvücut hareket etmek zorundayız. Öncelikle kendi ülkemizde adaleti, birlik ve beraberliği temin etmeli sonra da diğer İslam devletleriyle bir ittifak kurarak ekonomik, siyasi ve sosyal işbirliğimizi güçlendirmeliyiz.

İşçinin ailesini geçindirebileceği bir şekilde maaş verilmeli, onları açlığa mahkûm etmemeli,  adalet mekanizmasını sağlıklı bir şekilde işletmeliyiz. Adalet mekanizmasını nalıncı keserine döndürmemeliyiz.

Çocuklara, hanımlara karşı müşfik ve merhametli olmalıyız. Müslümanlar olarak birbirimize düşmek yerine birbirimiz sevmeli, haksız yere suçlamamalı, haksız yere kamu çalışanları işten çıkartılmamalıdır. Ülkede adalet temin edilmelidir. Herkes adaleti kendine göre yaparsa, ülkede mevcut kanunlara riayet edilmezse kaos ortaya çıkar. Bundan da biz fayda bulmayız, batılı emperyalist devletler fayda bulur. 

Halkıyla barışık, bütünleşmiş mutlu bir Türkiye için ele ele!

Esen kalın!

*** 

Yarın Miraç Kandili. Tüm Müslümanların Kandilini kutluyor, hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum. Dün Soma'da şehit olan 301 madencimizin vefat yıldönümü idi. Bu münasebetle tüm şehitlerimize, hassaten Soma ve Ermenek kömür ocağında şehit olan madencilerimize Allahtan rahmet diliyorum. Kederli ailelerin unutulmayıp, devlet tarafından sahip çıkılmasını istiyorum.