20.    yüzyılın başlarında, sanat dünyasında bireysel duyguların ve içsel deneyimlerin ifade edilmesine dayanan bir akım ortaya çıktı: Ekspresyonizm. Bu akım, özellikle Almanya’da etkili olmuş ve zamanla dünya geneline yayılmıştır. Türkiye’de de Ekspresyonizm, sanatçıların kişisel ifadelerini ve duygusal yoğunluklarını tuvallerine yansıtmalarıyla kendini göstermiştir.
Türkiye’de Ekspresyonizm, özellikle 1950’lerden sonra belirginleşmeye başlamıştır. Bu dönemde, sanatçılar geleneksel temsilcilikten uzaklaşarak, daha çok renk, çizgi ve form üzerinden duygularını ifade etme yolunu seçmişlerdir. Natüralizmden uzaklaşan bu yaklaşım, sanatçının iç dünyasını, subjektif bakış açısını ve duygusal tepkilerini ön plana çıkarmıştır.
Türkiye’deki Ekspresyonist sanatçılar arasında, figüratif anlamda gelişim gösteren ve beden imgesi ile kurdukları diyalogla dikkat çeken isimler bulunmaktadır. Bu sanatçılar, eserlerinde deformasyona uğramış figürler, abartılı form ve renk kullanımlarıyla, izleyicilerde güçlü duygusal etkiler uyandırmayı amaçlamışlardır.
Örneğin, 1950’ler ve 60’lar boyunca, Türk resminde Ekspresyonizm’in etkileri görülmeye başlamış, sanatçılar kişisel duygularını ve toplumsal eleştirilerini eserlerine yansıtmışlardır. Bu dönemin öne çıkan isimleri arasında, insan figürlerini ve yüz ifadelerini abartılı ve dramatik bir biçimde ele alan sanatçılar yer almaktadır.
Günümüzde de Türkiye’de Ekspresyonizm, farklı sanat dallarında ve çeşitli anlatım biçimleriyle yaşamaya devam etmektedir. Yeni Ekspresyonist akım, çağdaş sanatçılar tarafından farklı yorumlarla ele alınmakta ve Türk sanatının zenginliğine katkıda bulunmaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye’de Ekspresyonizm, sanatın evrensel dilinde yerel bir lezzet katmış ve Türk sanatının gelişimine önemli katkılar sağlamıştır. Bu akım, sanatçıların iç dünyalarını dışa vurdukları, duygusal derinlikleri ve toplumsal yorumlarıyla izleyicileri etkilemeye devam eden bir sanat anlayışı olarak karşımıza çıkmaktadır.