Türkiye ekonomisini bilmem de Konya ekonomisinin iki yüzü var...

Bir yüzü ağıt yakıyor en âlâsından; diğer yüzünde gülücükler güneş gibi gül gül olup açılıyor.

Ağıt yakan tarafına bir bakalım:

Malumunuz olduğu üzere AK Parti'nin seçim vaatleri içinde en önemli maddelerden biri, bin lira civarlarında olan asgari ücretin bin 300 liraya çıkarılmasıydı...

Bu vaat işverenlerin yüzünü bir anda düşürürken, asgari ücretli çalışanların tarifi pek de mümkün olmayan bir sevinç yaşamasını sağladı. 

Az buz değil, asgari ücretli, maaşını 300 lira daha fazla alacaktı. 

Şimdi öyle tahmin ediyorum ki, asgari ücretle çalışanlar yatırım bile yapabiliyordur. Bu ülkede asgari ücretle çalışanların uyguladığı, nasıl olduğuna kimsenin anlam veremediği bir sanat var. Asgari geçim sanatı...

Bir hikaye var ya hani...

Zamanın birinde devlet liderleri biraraya geliyor. Almanya'nın devlet lideri, “Biz işçimize 5 bin dolar asgari ücret ödüyoruz. Bunun yanında her ay sosyal ve kültürel etkinlikler için 500 dolar ödeme yapıyoruz. Onu ne yapıyorlar, bilmiyoruz” der.

Fransa'nın devlet lideri de, “Biz çalışanlarımıza 3500 avro asgari ücret veriyoruz. Aylık ek olarak da 350 avro sanatsal faaliyetler için ödeme yapıyoruz. Biliyoruz ki, bu parayı sanatsal faaliyetlerde harcıyorlar. Çünkü faturasını istiyoruz” der.

Türk lidere gelir sıra. O da der ki, “Biz işçimize bin lira asgari ücret veriyoruz. 4 kişilik bir ailenin aylık minimum geçimi için bin 750 TL'ye ihtiyaç var. Bizimkiler nasıl geçiniyor, biz de çözemedik.”

İşte işçiye böyle hikayelere konu edilebilecek kadar komik ödemeler yapılıyordu daha düne kadar Türkiye'de...

Şimdi bir nebze olsun iyileştirme yapıldı da işçi rahat bir nefes alır oldu. 

Ancak, maliyetlerin yükseldiğinden dert yanan işveren ağlamaya başladı bu defa da. 

Ekonominin diğer yüzüne baktığımızda ise, işçisine asgari ücret verirken yüzü düşen, ağlayan işverenin nasıl da mutlu olduğunu görüyoruz. 

Konya'da bir kafe furyasıdır ki, aldı başını gidiyor. Lüks mekanlar adeta birbirileriyle yarışıyor. Kafelerin önünde duran son model araçlara baktığı zaman insanın bazen ağzı açık kalıyor, dibi düşüyor. 

İçeriye giriyorsunuz, kafeler ful çekiyor. 

Sonra düşünmeden edemiyorsunuz. Daha sabah ağlıyordu işveren... 'Benim 150 çalışanım var. 300 lira demek benim aylık işçi giderimin neredeyse 3'te bir oranında artması demek. Bunun altından ben nasıl kalkabilirim” diyor. 

Düşünüldüğünde o da haklı. Ama hak verirken, o kadar parayı yanında çalışan işçi sayesinde kazandığını; o son model araçlara işçilerinin emekleri sayesinde bindiğini; en lüks kafelere o işçilerin alın teri sayesinde bir akşamda asgari ücret kadar para ödeyebildiğini de hatırlatırım...