Bizim gibi ülkelerde alışılmışın dışına çıkmak cesaret ister. Genel akışa uygun olmayan davranış veya yöntemler geliştirmek ilk etapta psikolojik yıpranmayı beraberinde getirdiği gibi, sonraki bölümlerde ise müthiş bir direnç ile karşılaşırsınız.

Hatta yöntemin güvenilirlik ve geçerliliği test edilse bile, başarılı olduğu kanıtlansa dahi, zaman yöntemi pekiştirmesi gerekirken, tam tersi törpülemeye başlar. Büyük emeklerle oluşturduğunuz sistem, bazen kendi ortaya çıkardığı figürler tarafından baltalanır. Kötü niyet olmasa bile...

Çünkü suyun akışını değiştirmek kadar zor bir durum bu. Yüzyılların getirdiği alışkanlıklarla mücadele etmek neredeyse insan doğasıyla mücadele etmekle eşdeğer. Arkanızı dönüp bir başka işe yoğunlaştığınız anda, taşkınlar sizin yaptığınız setleri yıkıp geçiyor ve eski yatağına doğru akmaya başlıyor. Dayanacak gücün varsa otur baştan yap.

Çok basit bir mantıkla bakalım. 100 yılı aşan Türk futbolu, bütün imkanlara ve toplumun çok büyük ilgisine rağmen elle tutulur bir başarı gösteremedi. Türk futbol tarihinde sistemli, tutarlı, anlaşılabilir herhangi başarısı neredeyse yok. Kulüpler alt yapıdan üst yapıya kadar korkunç bir zararlı alışkanlık silsilesine tutulmuş. Devlet müdahale etmese kulüpler yok olup gidecek. Müdahale edilmeyenlerin yok olup gittiği gibi.

Peki bu tabloyu değiştirebilecek bir güç var mı? İmkansıza yakın. Çünkü bir sorunu ortadan kaldırmak için sorunun olduğunu kabullenmek gerek. Oysa mevcut alışkanlıklarımız sorunları reddetme, erteleme, günü kurtarma üzerine kurgulanmış. Topyekûn bir değişim söz konusu olmadığı için de alternatif yaklaşımlar geliştirmenin güçlüğü katlanıyor.

Hadi bir çılgınlık yaptınız ve farklı şeyler denemeye kalkıştınız. Evrensel doğruların ülkeye uyarlanmış versiyonunu bir kulübe entegre etmeye çalıştınız. Bilimsellikten, rasyonelleşmeye, verimlilikten sistemli hale gelmeye kadar pek çok alanda uğraş verdiniz. Binbir uğraş ile domino taşları ile nokta nokta resim çizmeye çabaladınız.

Hatta oldu ya, başarılı da oldunuz. Peki bu dönüşüm ne kadar kalıcı.

Hiç...

Koskoca bir hiç...

En üzücü tarafı da bu. Küçük bir noktayı düzeltmeye çalışan bir dostunuzun, yanlışlıkla devirdiği ilk taşın domino etkisi ile bütün resmi yıkması ile aslında bunca çabanızın birkaç saniye ile yok olabileceğini görmek. O resme bakıp tekrar baştan başlamak zorunda olmak. Dayanılmaz bir hal olsa gerek.

Konyaspor camiası, yönetimi, teknik heyeti, taraftarı ile alternatif yöntemler silsilesi ile bir var olma mücadelesi veriyor. Belki tercih belki de zorunluluk. Belki de ikisi birden. Zaten hali hazırda ekstra kaynaklarınız yoksa, ya da düştüğünüzde devlet tarafından kaldırılma imtiyazına sahip değilseniz, Türk futbolunda uzun süreli figür olarak kalmanız mümkün değil. Ligin genel reflekslerine göre 10 yıllık süreçlerle dibe vurup, yeniden yükselmek ve bu devri daimi gönüllü gerçekleştirmek zorundasınız.

Bu çarkı kırmaya çalıştığınızda ise ilk rakibiniz çok yakında oluyor; Kendiniz...

Sürekli oyuncu sirkülasyonundan mı şikayetçisiniz? İstikrar adına savunduklarınız sistemi sizin kadar sahiplenmeyebilir. Yaşlı, maliyetli ve verimsiz oyunculardan mı rahatsızlık duyuyorsunuz? Güvenip rol verdiğiniz gençlere sistemin sunduğu kazanımlar, misyonlarından daha cazip gelebilir. Motivasyonun oyundaki yerinin geçici olduğunu, kalıcı başarılar için kemikleşmiş davranışlar olması gerektiğine mi inanıyorsunuz? Negatif motivasyon ile süreciniz darbe alabilir.

vs... vs... vs...

Yeni Malatyaspor maçına kadar ince ince dokunuşlarla ortaya çıkarılan tablo, küçük bir yanlış temas ile sistemin güvenilirliğinin sorgulandığı bir noktaya evrildi. Şimdi herkes yerle bir olan tabloya bakıp kimin bunu bu hale getirdiğini tartışıyor. Kimsede yeniden başlayacak güç, başlamaya niyetleri olanlara verecek destek yok.

Yitirilen heyecanlar, yeni umutsuzluklar aşılıyor.

Ben de bakıyorum öyle.

Heyecansız...

İnsanın bütün yaşam enerjisini emen, büyük bir nezaket isteyen nadide umutlarıma hoyratça muamele eden bu coğrafyaya karşı yenilgiyi kabullenmek istiyorum.

Savunduklarımın doğruluğundan değil şüphem. Coğrafyanın kaderini değiştirememekten...