Son zamanlarda dünyada insanlık adına baş döndürücü gelişmeler yaşanmakta!

Ülkemiz tarihi yapısı, kültürü, nüfus yapısı, coğrafi konumu, sahip olduğu değerler her şeyden  önce derin birikimi ve etkisi sebebi ile bu gelişmelerin istese de istemese de tam merkezinde yer almakta olduğundan her konuda doğrudan etkilenmektedir.

İnsanlık tarihinde görülmemiş bir değişim, hızla gelişmekte yaşamımızı her geçen gün daha derinden etkilemektedir!

Görünmeyen savaşın, pasif tutulmaya çalışılan, en aktif rolünü üstlenmek durumunda kaldığımız bir dönemden geçiyoruz.

Onun için aynı anda birçok şeyi düşünmek, yapmak ve çözmek durumundayız!

Bunun için en önemli konu içerde ve dışarıda gelişen olayları bir bütün olarak ele almamız gereken bir dönemden geçiyoruz.

Attığımız her adımda, aldığımız her kararda, geliştirdiğimiz her stratejide global dünyanın gelişimini göz önüne almalı ona uygun davranmalıyız.

Biz bu gelişmeleri, dört yüz yıldır biriktirdiğimiz, birikirken bir imparatorluğu kaybettiğimiz, yeni bir devleti tam olarak tesis edemediğimiz bir konumda iken karşılıyoruz.

Bedenimize küçük gelen bir anayasa,  derme çatma kanunlar, çıkarılamayan yönetmelikler,  içine kapanık bürokrasi, devleti hala deniz sanan toplumsal yapımız,  daldaki kuştan eldeki kuş daha iyidir diyen, bal tutan parmağını yalar diyen kültürümüzle ve bu toplumsal yapıya şirin görüneceğim derken devleti atalete sürükleyen yönetim anlayışımızın olduğu bir dönemdeyiz

İşte böyle bir dönemde silkinip bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.

7 Haziran seçimlerinde; bekleyip görelim, başkaları hata yaparsa biz daha güçleniriz diyerek sorumluluktan kaçıp, daha seçim  gecesi koalisyon kapılarını kapatan  MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, ki ben o zaman da köşemde eleştirmiştim;  şimdi tam bir Devlet ve Millet adamlığı sorumluluğu ile devletin çözüm mekanizmasının merkezine oturmuştur.

Yetkili olmaktan , etkili olmanın daha kuvvetli bir güçlü bir yönetim biçimi bilinci ile çözüme önemli katkılar yapmaktadır.

Devlet adamlığından beklediğimiz en etkin inisiyatifi kullanarak toplumun önünü açmaktadır.

Nasıl ki; TBMM bütün ülkenin meclisi, Cumhurbaşkanlığı ülkenin cumhurbaşkanı, Hükümet milletin tamamının hükümeti ise, aynı güçte Muhalefetin de milletin muhalefeti olduğunu belki de ender görülür bir şekilde temsi etmektedir.

Hükümet bu değerli inisiyatifi doğru değerlendirmeli, eleştirilere kulak vermelidir! Elbette bütün eleştiriler hükümetin dikkat etmesi gereken uyarılardır ama bu sorumluluğa dikkat etmek, değer vermek ayrıca önemlidir!

Eğer bu önemli katkı suiistimal edilir, siyasi manevralara kurban edilir ise sadece bu tip girişimler hayal kırıklığına uğramaz; toplumda gelişmekte olan katılımında önü kesilmiş olur.

7 Haziran'da CHP de bu inisiyatifi almış  ama yürütülen koalisyon çalışmaları hayal kırıklığına sebep olmuştu! Hükümetin baştan; olmamak üzere yürüttüğü bir koalisyon havasından kurtulamayan bir arayıştı. CHP bence daha açık davranarak, zamanında tepkileri koyarak millete doğru anlatabilirdi ancak; CHP bir işe başladı mı devamını getiremiyor ısrarcı olamıyor!

Ben söyledim! Ben yaptım demekten öte geçemiyor.  Oysa her faaliyetin değer kazanabilmesi için; kararlı, tutarlı devamlı bir istikameti olmalı değil mi?

Elbette CHP'nin de  katkı yapacak mesafede olması önemlidir. Hatta asıl muhalefet görevi onundur!

Bir mücadele olacaksa, çözüm masasında olunmalı. Ringe çıkılmalı. Kimse ringin dışında ringin içindeki rakibini dövemez! Kimse ringe çıkmadan galip olamaz! Ne kadar güçlü, ne kadar doğru olursa olsun!

Burada bence CHP de inisiyatifi kullanabilmesi için çözüm masasında yer almalı! 

MHP ve AKP'nin hazırladığı Anayasa taslağını Başbakanla görüşmeli!Ön yargısız olarak!

Belki de bildiklerini bir kenara koyarak! Hele hele ideolojik saplantılara kapılmadan!

Değişmez hiçbir kural yoktur!

 Paramparça olmuş bir devleti yeniden tesis ederken, bir taraftan da işgal altındaki ülkemizi kurtarmak için Büyük lider Mustafa Kemal Atatürk ''Şüphesiz komutanından erine kadar her birliğin kendine ait görevi bilmesi, yapabilmesi ve bütün emir sahiplerinin kendiliklerinden düşünerek durumun gereğine göre iş görebilmesi sağlanmadıkça, bir takım insan yığınlarına ordu demek yanlış olur.”diyerek aslında yaşamın her alanında inisiyatifin de nasıl kullanılacağını tarif etmiştir.

Kemal Atatürk; Milli mücadele ve Devletin yeniden inşasını yaparken bir yerden emir almamış, bir yere benzemeye çalışmamış;  Ülkenin o zamanki şartlarını doğru analiz etmiş, sentez yapmış ve çözüm için her türlü bilgiden tecrübeden, kaynaktan yararlanmış!

Belki bugün yaşasa idi Atatürk;  bu olayı çözmek isteseydi; eminim bugünün dünya şartlarına göre sentezler yaparak çözerdi! Kendi yaptıklarının çoğunu günün şartlarlına göre güncellerdi!

Bence Sayın Kılıçdaroğlu ya inisiyatif alıp çözüme ortak olmalı,  gelişmeleri seçmeni, karşı çıksa dahi anlatabilecek bir pozisyon almalı ya da inisiyatif alabilecek bir genel başkana yer açmalı!

Muhalefet demek iktidarın her dediğini, her yaptığını  çürütmeye çalışmak demek değildir; Muhalefet demek,  güçlü çözümler üreterek millete yönetime hazır olduğu mesajı vermek demektir!Bu millet bunu muhakkak görür. Görünmüyorsanız, görünecek bir şey yapmamışsınızdır!

Hele hele sosyal medyanın her alanının canlı yayın yapabildiği bir dönemde her yer muhalefetin medyasıdır.

Devlet Bahçeli pozitif bir yaklaşımla , katkı yaparak çözümün parçası olarak göz dolduruyor!

İnşallah bu girişimi etkin ve yerinde kullanmaya devam eder; hükümetin dümen suyunda değil  devlet gemisinin dümeninde, çözümü rotaya koyan lider olarak!

İktidar ve muhalefet elbette tartışacaklar, elbette her şeyde aynı fikirde olmak zorunda değiller ancak; karşılıklı fedakarlık, ikna mekanizmasının düzgün çalışması, gücün değil kuralları konmuş iletişimin, açılığın hakim olduğu bir ortamla.

Tabii ki kendi pozisyonumuza uygun olarak. Başkasının ne düşündüğünden çok kendi irademizin çözümü.

Tabii ki, evrensel değerleri, bilimi bir kenara atmadan!

Eğer bunu becerebilirsek; devlet denen mekanizmayı da inisiyatif kullanabilen bir organizmaya dönüştürürüz!