Bugün 28 Ocak...

Benim için önemli bir gün...

Ölümü hatırladığım gün... İlk defa bu kadar yakını olduğum bir kişinin, adını gururla taşıdığım dedemin (gocababamın) vefatının sene-i devriyesi...

Doğduğumda kucağına vermişler. Kulağıma ezan okuyup, adını – adımı o fısıldamış. Rasim olsun demiş ve kendi ismini vermiş...

Aynı çatı altında 25 yıl yaşadığım insan... Bende çok farklı bir yeri var. Çocukluğumda benimle çocuk oldu. Büyürken hep yanımda oldu. Gençliğimde benden daha gençti...

Dizinin dibinde oturup, köstekli saatini cebinden çıkarma bahanesiyle yere düşürdüğü çikolata ve şekerleri yemelerim aklıma geliyor şimdi.

Sonra ezan okunurken elimden tutup camiye götürmeleri...

Köyde birlikte tarlada çalışmalarımız, traktör sürmeyi öğretmesi... Ekin ekmemiz, tarla sürmemiz, harman dönemimiz, un öğütüp, bulgur çektirmemiz...

Bayramlarda evin en büyüğü olarak köşeye oturması, elini öpmek için sıraya girmelerimiz ve bizi sevindirmek için verdiği minik hediyelerimiz...

Tatlı diliyle yaptığı o güzel sohbetleri saatlerce dinlemelerimiz...

Sevgi dolu bakışları, içimizi ısıtan samimiyeti...

Ölümse hatırımızda bile yoktu. Askere gideceğimde 'sırası mıydı' demişti, 'sırası mıydı şimdi askerliğin.' Belki de ilk defa kızmıştı bana. Başka zamana ertelememi istemişti. Ve ben askerdeyken, hayata gözlerini kapattı. 

Allah rahmet eylesin...

Herkes için kendi ailesi kıymetlidir. Vazgeçilmezdir... Hele dede bir başkadır. Şimdi biz evde onun eksikliğini hissediyoruz. Oturduğu köşedeki koltuk boş. Yerine de kimse oturmuyor.

Hayranı olduğu, kendisini rahat hissettiği köydeki evinde içtiği sigaranın yarım paketi ve çakmağı halen sehpanın üzerinde durur. 

Her şeyden önce, onun kokusu gelir burnuma buram buram. Sanki öyle bir şey yokmuş, dedem rahmetli olmamış ve kapıdan giriverecekmiş gibi hissederim köye her gittiğimde kendimi... 

Ama şunu da bilirim ki, her nefis bir gün ölümü tadacak... 

Zaman ne çabuk ilerliyor. Su misali akıp geçiyor. Anı yaşamaya çalıştığımız için bazen bize çok uzak gibi gelen şeyler aslında bize bugünümüzden daha yakın. Bunu göremiyoruz. Sadece zaman zaman yaşadığımız olaylar, başımızdan geçenler bize hatırlatıyor zamanın ne kadar hızlı bir şekilde ilerlediğini. 

Özlüyor insan. Kaybettiklerinin kıymetini, onların yokluğunda daha iyi anlıyor. Sonra, henüz kaybetmediklerine ne kadar kıymet verdiğini de sorguluyor. 

En büyük miras sağlıksa, sağlıktan sonra da huzurlu bir aile ve büyüklerin kıymetini bilmek gelir. 

Bu vesileyle bugün sadece kendimi yazmak istedim. Büyüklerinizin ve ailenizin kıymetini bilin. Benden küçük tavsiyesi. 

Bir de, bu yazıyı okuyup, rahmetli dedem için bir fatiha gönderirseniz ne mutlu bana...

Mesnevi'den:

“Biz, ben diye varlığa düşerek dostu incitme ki, kimse düşmanın olmasın!”