Sene 1918. Osmanlı Devleti kendi hâkimiyetine son veren Mondros Mütarekesini imzalamıştı. Anlaşma gereğince vatan toprakları emperyalist devletler tarafından işgale uğramış, milletin arı namusu ayaklar altına alınmıştı.

Türk milleti esir yaşayamazdı. Buna alışık değildi. Bunun için hemen hemen her ilde İzmir'in işgalinden sonra reddi ilhak müdafaa-ı hukuk dernekleri kurulmuş, milis kuvvetler oluşturulmuştur.

Mustafa Kemal olağanüstü yetkilerle Samsuna çıktığı vakit, askeri ve mülki erkanı ziyaret ederek yapılacak işleri görüşmüş, işgallerin haksız ve hukuksuz olduğu ve bir an önce durdurulmasına dair protesto ve mitinglerin yapılmasını emretmişti. Amasya'da yayınladığı genelge ile “İstanbul hükümetinin vatanın ve milletin bağımsızlığını koruyamadığını, bunu sağlayamadığı takdirde milletin kendi mukadderatını yine kendisinin tayin edeceğini” bildirmiş, yeni bir devletin kurulacağının sinyallerini vermişti.

23 Nisan 1920'de TBMM'sinin açılmasıyla birlikte Anadolu'da kendi kaderini tayin eden bir hükümet oluşmuştu. Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarıyla yurtsever devlet adamlarından oluşan hükümet bir taraftan Padişahın gönderdiği hilafet ordusu, bir tarafta işgalci kuvvetlerin ordusu, bir taraftan da Damat Ferit ve Zeynel Abidin taifesinin çıkardığı fitne sonucu yurdun her tarafında meydana gelen iç isyanları bastırmakla uğraşmıştı.

11 Ekim 1922'de İtilaf Devletlerini dize getiren Anadolu aslanları hedefine ulaşmış, hedefine adım adım yaklaşmıştı. Artık yeni bir çocuk doğmuştu ve bu çocuğa bir ad vermek lazımdı. Bu çocuğun adı Osmanlı Devleti ya da halifelik olamazdı. Çünkü onlar imzaladıkları anlaşma ile kendi varlıklarına, hükümranlık haklarına son vermişlerdi. Onun için bu çocuğun adı Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti olacaktı, oldu da. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi.

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti varlığını devam ettirmek için elbette koskoca bir imparatorluğun tecrübelerinden faydalanacak, işine yarayan kurumlarını kullanacak, ıslah edilebilir kurumlarını ıslah edecek, işine yaramayan, kangren olmuş müesseseleri de kesip atacaktı.

Yeni kurulan Cumhuriyet, Sultanlık ve Hilafet ile bağdaşmazdı. 1876 'da parlamenter sisteme geçen Türk toplumunda geriye dönüş olmazdı. Hedef daima ileri idi. Sultanlık; Türk Milletinin kanla kazandığı bağımsızlık hakkını, kendi kaderini kendi tayin etmesi hakkını bir kalemde silip atmaktı. Bu ise millete yapılacak en büyük haksızlıktı. Zaten bir devlette iki baş olmazdı. İki baş olsa her biri başka tarafa çeker, ortada devlet diye bir şey kalmazdı. 

Elbette devlet kendini güvence altına alacak, kanunlar çıkartarak bir kısım tedbirler alacaktı. Milli Mücadele kazanıldıktan sonra Sultan Vahdettin'in bir İngiliz Zırhlısına binerek ülkeyi terk etmesi zaten saltanat makamını boş bırakmış, kendi kendini yok etmişti. Aynı zamanda Halife olan Sultan Vahdettin'in halifelik makamı da boş olduğundan Şeriye Vekili Vehbi Çelik, mecliste başlayan tartışmalar üzerine padişahın hal'ine dair fevte vermiş, hilafeti de Meclisin uhdesine bırakmıştı. TBMM de hanedanın en büyük azası Abdül Mecit Efendiyi Halife seçmiştir.(TBMM Zabıt Ceridesi, I Teşrin-i sani 1338. TBMM. 131.ictima I. Celse)

1923'te kurulan Cumhuriyete muhalif devlet adamları çoktu. TBMM'nin uhdesine bırakılan Hilafet müessesesi sadece ülkenin dini işlerine bakacaktı. Son Halife Abdülmecit Efendi ise gittiği her yerde zafer kazanmış bir komutan edasıyla hareket ediyor ve muhalifleri etrafında topluyordu. Bu durum Cumhuriyetin temeline bomba koymaktan beterdi. Padişah'a bağlı devlet adamları Abdülmecit Efendi'yi bir Sultan gibi tazimde bulunuyorlar, TBMM üyelerini ve bakanlarını karşılamada, saygıda hürmette gevşek davranıyorlardı. Bu durum devletin kurucusu Mustafa Kemal Paşa'nın hoşuna gitmedi ve Meclis'i toplantıya çağırdı. Çıkartılan bir kanunla 3 Mart 1924'te Hilafet kaldırıldı. Saltanat mensupları yurt dışına çıkartıldı. Türkiye'de mal edinme hakları elinden alındı. Kendilerine bir defalığa mahsus olmak üzere fert başına 2000 sterlin tahsis edilerek diledikleri ülkeye gitmelerine izin verildi.  1950'li yıllarda kadınlar, 1970'li yıllarda erkeler affedilerek Türkiye'ye dönmeye hak kazandılar. Yalnız bulundukları memleketleri terk edip dönenler çok az kişidir.

Türkiye Cumhuriyeti Lozan anlaşması şartlarına uygun olarak Osmanlı Devletinin borçlarını ödemeyi üzerine aldı ve ilk 10 yıl içinde ödedi. Devlet demiryolları hatlarını, limanları ve maden işletmeleri imtiyazını yabancılardan satın alarak millileştirdi.

Türkiye Cumhuriyeti süratle yeni kanunlar çıkartarak eğitimde, sanayide, iktisatta kalkınma hamlesine girişildi. Çıkartılan vergi ve arazi kanunnamesiyle Türk köylüsüne ağır gelen vergiler kaldırıldı. Demir yollarının yapılmasına hız verildi. Fabrikalaşmaya hız verildi. Bunlardan bazıları;

1920'de Anadolu ajansı, 

1923'te Türkiye Şeker Fabrikası,

 1924'te Türkiye İş Bankası, Ankara Fişek Fabrikası ve Gölcük Tersanesi; 

1925'te Ankara Hukuk Fakültesi, Feshane Yünlü Dokuma, Beykoz Deri ve Kundura, Hereke İpekli ve Yünlü Dokumalarını devralmak amacıyla Sanayi ve Maden Bankası, Şakir Zümre Fabrikası, Adana Mensucat Fabrikası, Eskişehir Hava Tamirhanesi;

1926'da Petrol Arama ve İşletme hakkının Türkiye'ye kazandırılması, Alpullu Şeker Fabrikası, Kayseri Uçak Fabrikası, Hadhane(Demir fabrikası), Tarım Satış Kooperatifleri ve birlikleri, Bakırköy Çimento fabrikası;

1927'de Ankara-Kayseri, Samsun-Havza-Amasya tren hatları; sonraki 5 yılda Amasya-Zile, Ankara-Sivas, Kayseri- Şarkışla, Kütahya- Emirler, Fevzipaşa-Gölbaşı, Gölbaşı-Malatya, Ulukışla- Niğde, Zile- Sivas, Kütahya- Balıkesir tren hatları yapılmıştır.

1928'de Merkez Hıfzısıhha Müessesesi, Kırıkkale Elektrik Santralı ve Çelik Fabrikası, Malatya Elektrik Santralı, Ankara Çimento fabrikası, Gaziantep Mensucat Fabrikası, Anadolu demiryolu Şirketi

1929'da Ankara Havagazı Fabrikası, Ayancık Kereste fabrikası, Trabzon hidroelektrik Santralı, İstanbul Otomobil Montaj Fabrikası, Mersin-Adana, Anadolu- Bağdat, Mersin- Tarsus demiryolları yabancılardan satın alındı. Haydarpaşa Limanı yabancılardan satın alındı.

1930'da Kayaş Kapsül fabrikası ve Nuri Killigil Tabanca, Havan ve mühimmat Tesisleri, 1933'te Sümerbank, 1933'te Devlet Hava Yolları, Petrol Arama ve İşletme İdaresi ile Altın arama ve İşletme İdaresi kuruldu.

1934'te Eskişehir Şeker, Turhal Şeker, Konya Ereğli Bez, Bakırköy Bez, Bursa Süt İzmit Paşabahçe Şişe Cam, Zonguldak Antrasit, Zonguldak Kömür Yıkama, Keçiborlu Kükürt, Isparta Gülyağı, Kayseri Bez Fabrikaları; Ankara, Konya, Eskişehir, Sivas Buğday siloları gibi tesisler kuruldu... (TURKOMANIA. ORG- Türk dünyasından haberler)

Türk Tarih ve Türk Dili üzerinde incelemelerde bulunmak üzere 1931'de Türk Dil Kurumunu,1932'de de Türk Tarik Kurumunu kurdu. Cumhuriyeti koruyacak ve yeni nesilleri yetiştirmek üzere her ilde okul yapımına hız verildi. Büyük kentlerde Öğretmen okulları açıldı. Kadına seçme ve seçilme hakkı verildi.

Osmanlı döneminde nüfus sayımında bile adam yerine konulup sayılmayan kadınlar, Cumhuriyetle birlikte eşit eğitim imkânına, seçme ve seçilme hakkına kavuştular.

Bize kendi vatanımızda özgürce yaşama, düşünme, çalışma, eğitim iş bulma şansı veren Cumhuriyeti kollamalı, korumalıyız. Cumhuriyet bayramı ve diğer milli bayramlar aynı dini bayramlar gibi büyük bir özveri, coşku ve titizlikle kutlamalıyız. Cumhuriyetin faziletlerini bilen, içine iyice sindiren ve gelecek nesillere aktaran nesiller yetiştirmeliyiz.