Uzun zamandır kamuoyundan gizlenen şehit haberleri yeniden internet ortamında dolaşmaya başladı. Ülkenin en güvenli saydığımız bölgelerinde dahi patlamalar oluyor, vatandaşı panik içinde yaşıyor. 

Antalya'da meydana gelen patlamada çok şükür can kaybı yaşanmadı. Ama insanlarımız tedirgin. Toplu taşıma araçlarına, metrolara, istasyonlara, otogarlar ve hava limanlarına girmekte tereddüt ediyorlar.

Ülkemiz bu haldeyken bile maşallah eğlencemizden, zevk ü sefadan vazgeçmiyoruz. Sanki ülkemizin doğusu bizim vilayetimiz değil. Ülkemizin doğusunda ve güneyinde akan kanlar sanki Türk ve Müslüman kanı değil. Eğlence mekânları, kafeler tıklım tıklım dolu. TRT ise müzik yayınına hiç ara vermiyor. Bir ülke ki bu kadar şehit veriyor, onun seslendirdiği türküler sevda Türküleri! 

Bu kadar vurdumduymazlık niye?

Türkülerimizin tınısı atık değişmeli, ağıtlar yakmalıyız. Çünkü doğumuzda ve güneyimizde akan kanlar bizim kanlarımız. Ordumuzun maneviyatını güçlü kılmak için kahramanlık türküleri söylenmeli. Birbirine güven telkin eden söyleyişlere ihtiyacımız var. Halk olarak birlik ve beraberliğe, kardeşliğe, karşılıklı dostluğa dayalı konferanslar ihtiyacımız var. Biz Türk Milleti olarak ordumuza destek vermeli ve onun moralini güçlü tutmalıyız.

Bir yanda ülkemiz kan gölü, bir yanda ise ne ile mücadele etmesi gerektiğini bilemeyen bir siyasi irade var. İlk önce bu siyasi iradenin zihin bulanıklığının giderilmesi lazım! Bunun için de problemlere kalıcı çözüm yolları üretmemiz gerekmektedir. Dün ak dediğimize bu gün kara dememeliyiz. Uluslararası ilişkilerde hissi değil akıl ve mantık yolunu tercih etmeliyiz. Şartlara göre strateji üretebilmeyiz. Şu anda tutarlı bir dış siyasetimiz mevcut değil. 

Türkiye terörle mücadele ediyor. Terörü ortaya çıkaran en önemli sebeplerden birisi cahillik ve işsizlik problemidir. İnsanları cahil bırakmamak için okullarımız birer ilim irfan yuvası haline getirilmelidir. İdarecilerimiz ehil insanlardan ve ahlâken temayüz etmiş olanlardan tayin edilmelidir. Liyakatsiz olanlar ve adil davranmayanlar,  yönetim ve idare bilinci vasfını taşımayan insanlar işten el çektirilmelidir. 

İç siyasette de dibe vurmuş bir durumdayız. Toplumu birleştirmek yerine sürekli ikilik çıkartmak ve onları germekle meşgulüz.  Batının bizim ülkemizde ekmek istediği fitne tohumlarının gönüllü neferleri oluyoruz.

Eğer bir toplumda siz ayrışmaya çanak tutarsanız, zenginliklerimiz farklılık olarak addederseniz o toplum süratli bir şekilde çözülmeye doğru yol alır. Bu devleti kuran hâkim unsurun Türk olduğunu unutup, onun ismini Anayasadan dahi söküp atmaya kalkarsanız ortada bir kimlik sorunu meydana gelecektir. Biz kimiz? Biz Müslüman'ız, diyeceksiniz. Din, insanların aklıyla ve özgür iradesiyle yaptığı bir tercihtir. Ama siz onu kimlik yerine koyamazsınız. Dinin milletleri halkları birleştirici bir rolü olsaydı bu gün İslam coğrafyasında ayrı ayrı milletler devlet kurmazdı. Türklük bir yaşayış biçimi, kültür ve ülkü birliğidir. Türklük bir aidiyet, mensubiyet duygusudur. Siz bu duyguyu aşağılarsanız, değerlerini hor görürseniz, devleti kuran idari ve askeri kadroya “tu kaka” derseniz, sizi bu coğrafyadan silmek isteyenler neler yapmaz.

Bir milleti birleştiren en önemli unsurun dil olduğu kaçınılmaz bir gerçekliktir. Her millet konuşmasını, insanlar arası ilişkilerini, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşayışını, edebi ürünlerini, sanatını, musikisini ve folklorunu kendine özgü bir lisan ile icra eder. İnsanların giyim kuşamı, örf ve adetleri, sanatı, edebiyatı, türküleri, ninnileri, ağıtları, deyişleri, oyunları, sanat ve zenaatı, ahlâkı, ticareti, sanayi, dokumaları kısaca her şeyi bir milletin kültürünü oluşturur. Kültürsüz bir toplum düşünülemez.

İşte kültürü oluşturan bir unsur arızalandı mı çözülme de orada başlıyor. Bir insanın mensubiyet duygusunu söker alırsan ya da erozyona uğratırsan akıl feraset sahibi sağlıklı fertlerin oluşturduğu bir topluluktan söz etmemiz imkânsızdır. Hele hele toplumda adalet mekanizması layıkıyla işletilmezse; -ki bunu işleten kişiler akıllı ve ahlâklı olmak zorundadır.- artık o toplumdan hayır bekleme.

 Ehil olmayan kişilerin bırakın kilit mevkileri, basit bir devlet memurluğunda bile suyu tersine döndürür.  Küçük bir memuriyette başlayan bir rüşvet ya da yolsuzluk, adam kayırmacılık, kocaman bir ejderha olur ve o devleti yutar. Nitekim tarihimizde bunun örnekleri çoktur. Rüstem Paşa ile Osmanlı Devlet mekanizmasına ilk rüşvet mikrobu aşılanmış, devleti adım adım ölüme götürmüştür. Günümüzde de durum bundan farklı değildir. 

Neme lazımcılık, vurdum duymazlık aldı başını gidiyor. Hiç kimse bu gidişe bir dur dediği yok. Bir taraf kan ağlıyor, bir taraf oyunda oynaşta.

Bu gün ülkemizin doğusu ve güneyi kan deryasına çevrildi. Türk Devleti ve ordusu bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ama arkamızı sağlama dayayamadığı için, sırtından hançerlenmek korkusu yaşandığı için güvenle adım atamıyor. Bunun için de sürekli şehit veriyor ve karşımızdaki kardeşlerimiz boğazlanırken, ABD bombaları onların üstüne ölüm kusarken biz hâlâ ABD müttefiki olmakla gurur duyuyoruz. Değişen dengeleri takip edip ona göre bir strateji üretemiyoruz. Türkiye'de birçok strateji uzmanı var. Acaba bunlar bir şeyler üretiyor da meşveret usulünün dinimizin emri olmasına rağmen buna kulaklarını ve vicdanlarını tıkayanlar duymazdan mı geliyor.

Birçok insanın ölümüne sebep olan terörist öldürülüyor, bizim gelirimizden maaş alan bazı milletvekilleri onların cenazesine atkılıyor ve Türk milletini lanetliyor. Teröre karşı ülke içinde bile tutarlı bir politikamız yok.

Türkiye karşısında kiminle savaştığını neyle mücadele ettiğini bilmeli ve tavrını net koymalıdır.

Selamet ve esen kalın.