Yıllardır futbol maçı izlememe rağmen futboldan anlamadığımı düşünürüm hep. Bilgim dahilinde yorum yapmaya çalışırım ama öyle sürekli de 'ben futboldan anlamam' demem. Çünkü artık futbolu öğrenmem şart.

Futbolun kurallarını değil de dış etkenleri ve saha içi sistemini öğrenmek için çaba gösteriyorum son zamanlarda. Bunun Aykut Kocaman dönemine denk gelmesi benim için ayrı bir şans. 

Aykut Kocaman bana ilk önce kulüp nasıl olunur onu öğretti. Taşların yerine oturmasından sonra saha içinde yaşananların çok daha kolay olacağını!

Yıllardır tribünde takım nasıl desteklenir, bunu daha iyi nasıl uygularız, bunları düşünmekten maça izleyememişim. Futbolun dinamitlerinden uzak kalmışım. İşim gereği öğreniyorum. Keşke öğrenmesem mi acaba? Her şeyi doğal bıraksam!

Tabi son zamanlar Konyaspor'un yakaladığı başarılar ve ardından yaşadığı olumsuz hava şartları nedeni ile bazı şeyleri harmanlamak lazımdı.

100 yıllık tarihi boyunca ilk kez üçüncü olmuş ve ilk kez Avrupa Ligi'ne katılmış bir takım. Herkes bunun şans ile olduğunu düşünüyor. Ben daha çözümleyemedim. 

Şans ile olduysa bu başarı, bu sene aynısını ya da daha fazlasını beklemek senaristlik olur.

Bu başarı takımın, yönetimin, teknik heyetin, taraftarın, basının vs. ortak bir ürünü ise eğer, sezon başında Aykut Kocaman ve Konyaspor yönetimi bir daha bunun zor olacağını ve hedefin 50 puan barajı olduğunu belirtmişti. 

Ama ligin ikinci yarısında maçlar oynanmaya başladıktan sonra alınan birkaç kötü sonucun ardından takım ıslıklandığında, yuhalandığında, kabul ettiğimiz bu hedefe çok uzak değildik aslında.

Gelinen nokta öncesinde kısa süreli bir kaos yaşadık. Kaosun sona ermesini en çok isteyen ise Konyaspor taraftarı oldu. Ya da ben öyle sanıyordum.

Konyaspor yönetimi ve Aykut Kocaman arasında yaşananlara 'Ulusal basına malzeme veriyoruz. Bu konu kapansın' şeklinde yorumlar geliyordu haklı olarak.

Ama yukarıdaki yorumu yapanlardan bazıları en büyük malzemeyi Başakşehir maçında yaptıkları ile kendisi verdi. Hem de sadece ulusal basına değil, ulusal futbol camiasına.

Ben maçın bir bölümünü izleyebildim. Evet, herkesin ortak görüşü olduğu gibi takımda bir mücadele sorunu yaşanıyordu. Hem maçın tamamını izleyemediğim için hem de futboldan tam anlamadığım için futbol konuşmak doğru olmaz. Mücadele sorunu olduğunu maçtan sonra Aykut Kocaman bir cümlü ile açıkladı aslında; Daha çok isteyen taraf kazandı.

Takım yenilebilir, kötü oynayabilir, eleştirilebilir, protesto edilebilir. Ama bir Konyasporlu'nun rakip takım lehine 'gol' diye bağırması kabul edilemez. Ben kabul etmiyorum. 

Ben de 10 yaşından beri maça gidiyorum ama bize kimse takım protesto ederken rakip takım lehine bağıracağımızı öğretmedi. Biz böyle görmedik. Ki birinin öğretmesine gerek, orada bir mantık hatası var. 

Nerede kaldı cefakar Konyasporluluk? Nerede kaldı vefakar taraftarlık? Geçen sezon deplasmanda takım 4 yediği halde bağrına basan Konyasporlular hiç mi örnek olmadı size?

Bu takım Türkiye Kupası'nda çeyrek finalde mücadele ediyor. Belki final yapacak, belki kupa alacak. O zaman aynı oyuncuları tribüne çağırıp alkışlamaya yüzümüz olacak mı peki? Bence olmamalı!