Bayrak, bir milletin bağımsızlık sembolüdür. Milletler onun gölgesi altında huzur içinde yaşarlar. Milletin var olabilmesi için kendisine ait bir toprağı, siyasi bir teşekkülü; yani devleti, ideali ve bayrağı olmalıdır. İdeal, geçmişte beraber yaşamak, hali hazırda birlik ve beraber içinde yaşamak ve gelecekte de aynı ideali paylaşmak, tasada ve sevinçte beraber olmak düşüncesidir.

Vatan ve bayrak bir milletin namusudur. Her ikisi de elden gitti mi geriye ne kadınların namusu kalır ne de kişilerin can ve mal güvenliği. Ülkemizin güneyinde yaşanan olayların, bayraklarının dalgalandığı bir vatanını olmaması kitleleri yerinden yurdundan etmişti. Kimisi memleketinde anasını babasını bırakmış kimisi çocuğunu ya da tek bir canını güçlükle bomba yağmurundan kurtarabilmişlerdi. Geriye dönüp bir Fatiha okuma imkânı bile bulamamışlardı. Başka bir ülkeye sığınmak zorunda kalmışlardı.

Bizim de kendi tarihimize böyle safhalar çoktur. Şöyle 90 yıl geriye gitsek, dönüp bir baksak bayraksızlığın, vatanın düşmanlar tarafından işgal edilmesiyle namusun nasıl ayaklar altını alındığını çok bariz bir şekilde görebiliriz. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıktığından vatan topraklarımız emperyalist devletler tarafından işgale edilmişti. Doğuda Ermenilerin ve batıda Yunanlıların Türk halkına yaptıkları katliamların haddi hesabı yoktur. Güneyde Fransızlar Ermenileri kullanarak Antep, Urfa ve Maraş'ta onların Türk halkına yaptıkları katliamlarda seyirci kalmışlardır. İşte bağımsızlığını kaybetmiş bir milletin hali. 1920'li yıllarda Ermenilerin ve Yunanlıların yaptıkları mezalimi araştırmak için kurulan tahkikat komisyonun raporları bir incelenecek olursa ırzın, namusun nasıl ayaklar altına alındığı, can ve mal güvenliğinin ne şekilde yok edildiği net bir şekilde ortaya çıkar.

Bayraksızlığın ve vatansızlığın ne demek olduğunun yolu geçmişimizi incelemekten çıkar. Al bayrağın gölgesinde özgürce havayı en büyük nimet bence.

 “Ey mavi göklerin kızıl ve beyaz süsü!

Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,

Işık ışık dalga dalga bayrağım,

Senin destanını okudum, destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın

Mezarını kazacağım

Seni selamlamadan uçan kuşun

Yuvasını bozacağım.

!”(1) demişti Arif Nihat Asya göklerde nazlı nazlı dalgalanan şanlı bayrağımız için. Bizim gölgesinde rahat bir nefes alabilmenin uğrunda nice şehitler verdiğimiz al bayrağımız için.

Son birkaç senedir Türk bayrağına gereken önemin verilmediğinin kanaatindeyim. Gönderden Türk bayrağı indiriliyor, bu şahıs hiçbir ceza görmüyor. Türk bayrağını yakıyorlar, her hangi bir tahkikat yapılmıyor. Açıkçası bu durumu esefle kınıyorum.

Şairin dediği gibi “ onu selamlamadan uçan kuşun” yuvasını bozmak gerekiyor.

7 Şubat 1907'de Çatalca'nın İnceğiz köyünde doğan Arif Nihat Asya, Cumhuriyet kurulurken o dönemin tüm sancılarını sıkıntılarını çekmiş biri. Bunun içindir ki bayrak, özgürlük, vatan ve millet sevdalısı olmak onun en büyük hasletlerinden biri olmuştur.

Şiir yazmaya çok erken yaşta başlayan Arif Nihat'ı nazıma yönelten etkenlerden en etkilisi I. Dünya Savaşı yıllarında bazı destancıların Haseki'de okuyup sattıkları harp destanları olmuştur. Daha çok şiir, mensur şiir, fıkra, deneme ve vecizelerle şöhret bulan Arif Nihat'ın edebiyatta en kudretli yönü şiirde olmuştur. Şiir ve mensur şiirlerini Hayat, Çağlayan, Türk Yurdu, Hisar, Elif, Defne, Türk Sanatı ve Devlet gibi dergilerde yayınlandı. Görüşler ve Başak adıyla iki dergi çıkardı. Bazı fıkra, deneme ve vecizelerini ise Türk Sözü, Demokrat,  Yeni İstanbul ve Memleket gazetelerinde neşretti.

1933 yılından itibaren Üsküdar Mevlevihanesi'nin son şeyhi Ahmet Remzi Akyürek'le sıkı bir dostluk kurmuş, onun teşvikiyle Mevlevi kültürünü tanıma imkânı bulan Arif Nihat Asya, “Kubbe-i Hadra” adlı kitabında Hz. Mevlana ve Mevleviliği anlatır. Aruz, hece ve serbest vezni başarıyla uygulayan şair, divan edebiyatı ile halk edebiyatını nazım şekillerini kullanmıştır. En çok kullandığı nazım şekli rübaidir. Kahramanlık, tarih duygusu, din, aşk, tabiat ve memleket güzellikleri gibi temaları işleyen şairin, ebced hesabıyla tarih düşürdüğü şiirleri de mevcuttur.

Arif Nihat'ın din, iman, milli değer ve şahsiyetleri konu alan şiirleri, 1950'den sonra yetişen yeni nesillere tarih şuurunun ve dini duyguların uyanmasında ve gelişmesinde önemli rol oynamıştır. “Bayrak”, “Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor”, “Fetih Davullar”, “Selimler”, “Kubbeler”,  “Süleymaniye” gibi şiirler hep bu gayeye hizmet etmek için yazılmıştır.(2)

Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Heykeltraş, Rübaiyat-u Arif, Kökler ve Dallar, Kıbrıs Rübaileri, Emzikler, Dualar ve Aminler, Nisan, Kova Burcu, Avrupa'dan Rübailer, Aynalarda Kalan, Basamaklar, Divançe-i Arifgibi eserlerin sahibi, “Bayrak” şiiriyle bayraklaşan büyük insan Arif Nihat Asya'yı vefatının 41. Yılında rahmet ve saygı ile anıyoruz. Allah sevdiği ve yarlığadığı kullarıyla beraber eylesin.

Dipnot:

1)Asya, Arif Nihat, Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor s.25,Yağmur Yay, 4. Baskı, 1973/İST

2)Birinci, Nejat, “Asya, Arif Nihat” Diyanet İslam Ansiklopedisi, C:3, s,543, TDV Yay, 1991/İST