İki yıl oldu… Tam iki yıl. Acı kaybımızın üzerinden tam yedi yüz otuz küsur gün geçti. Dile kolay gönle zor. Söze bir an; dimağa bir asır. Bahar gelip toprağın kara bağrından yeni canlar fışkırmaya başlayınca aklımızda ne bahar sevinci ne heyecan; yalnız ve yalnız yaklaşmakta olan ölümün(ün) ayak sesleri. Nisanla beraber doğanın taze nefesi değil kulağımıza fısıldayan; bir ömürlük çınarın bir haftaya sığan macerası. Fenalaşması, düşmesi, hastaneye kaldırılması, kalp çarpıntılarıyla geçen yoğun bakım günleri… Sonra tüm gerçekliğiyle gelen ölüm… 

Böyle haber mi olur?  

Böyle veda mı olur? 

Böyle miydi kavlimiz? 

Taşınmana alışmak çok güç; eve her uğrayışımda kapıda yazılı adın karşılar ya önce beni.  O adın harflerini okşayarak teselli bulmak. Bir de mezar taşında yazmakta adın; kapıdaki soğuk demire, mezarın başındaki soğuk mermer kaideye kazınmış harfler okşanır olmuş nicedir. 

Ölümü yalnızca ölenlerin işi bilirdik seni kaybetmeden önce. Seninle aklımıza kazıdık “Her nefis ölümü tadacaktır”  ayetinin mahiyetini.  İnsanın bir yakınını kaybetmesi mezarlıklar hakkındaki uzak, mesafeli düşüncelerine de tesir ediyor. Zira canınızdan bir parça; bir uzvunuz, kolunuz, bacağınız belki kalbiniz orada toprağın altındadır. Mezarlık ikinci adresiniz oluveriyor handiyse. Yakınınızın sağında solunda metfun merhum ve merhumeler sanki yakın akraba. Onlara da bağışlıyorsunuz bir Fatiha.

Yakınını kaybedenler bilir, el açan her dilenci, yardım isteyen her âdem, yanınızdan geçen her aç hayvancağız ötelerden bir mesaj taşır size. Yardım eder, elinden tutar, ihtiyacını görürseniz mezardaki yakınınızın yeni yerinde rahat edeceğini kalben duyar ferahlarsınız. Tıpkı dünyanın neresinde olursanız olun okuduğunuz duaların ona ulaşacağını bildiğiniz gibi.

Zaman zaman dünya işlerine dalarak onu unuttuğunuzu sanır kendi kendinize kızarsınız. Hâlbuki kalpte olan unutulmaz; zihindeki sıralamada bazen aşağılarda kaldığı için siz unuttuğunuzu sanırsınız.  Yanılsamalarla, gelgitlerle, sorgulamalarla geçecektir bundan sonraki ömrünüz; hayırlı olsun… Dahası artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır! 

Her sofrada geçmişler için okunan duaların başına senin adın konuyor nicedir. O dualar hep geçmişlerimiz için okunsaydı ve sen sofranın başında bizimle birlikte bölseydin ekmeği. O zaman belki gülüşler içten, mutluluklar sonsuz olurdu. Fakat artık buna imkân yok. Bu imkânsızlıkla yüzleşmektir ki belki de insanın canını asıl acıtan bu…

Sözün, sözlerin sonu varıp dayanmakta bitişe; sabah ermekte akşama, yaz kışa, genç ihtiyara, yaşam ölüme… Böyle durumlarda yani ki söz dönüp dolaşıp senin artık aramızda olmadığın gerçeğine gelince, iyi ki inancımız var diyorum. Bana da baki değil ki bu hayat; sonunda ona kavuşmak var diyorum, aldırma!  Yoksa katlanılır mıydı bu yokluğa? 

Babacığım ruhun şad, makamın cennet olsun. Umarım Yüce Yaratıcı bizleri ötelerde tekrar kavuştursun. Selam ve esenlik her daim üzerine olsun…