“Öcalan’ın istekleri gerçekleşiyor”

Türk Ocakları Konya Şubesi, 7 Aralık Cumartesi günü “Hukuk Devleti Türkiye” adlı bir konferans düzenledi. Konuşmacı, Türk Milletinin çok yakından tanıdığı bir isim; Talat Şalk.  Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra ilk sorgulamasını yapan Ankara DGM savcılardan…
Talat Şalk,  konuşmasına Türkiye Cumhuriyetini yıkmak için kurulan örgütlerden ve bunların niteliklerinden bahsederek başladı.  İBDA-C, Hizbullah gibi dini örgütlerin Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim şeklini değiştirerek İslamî esaslara dayalı bir idare kurmak istediklerini söyledi. Şalk, TİKKO, TKP, DHKP-C gibi örgütlerin de Marksist-Leninist bir yapılanmaya giderek Türkiye’deki demokratik yapıyı bozup Sovyet Rusya’da olduğu gibi sosyalist bir yönetim şekli getirmek istediklerini bunun için de her türlü şiddet, baskı ve propagandayı gayelerine erişmek için bir vasıta olarak kullandıklarını ifade etti. Talat Şalk konuşmasına şöyle devam etti:
“PKK da Marksist-Leninist bir yapılanmanın içine girerek, Türkiye Cumhuriyetini yıkmak ve yerine Kürt hâkimiyetine dayalı bir yönetim şekli kurmak amacını güttü.  Bunun için her türlü propagandayı, silahlı çatışmaları, tehdit ve sindirme gibi terör faaliyetlerini uygulamaktan çekinmediler. Bütün bu örgütler, uzun süren bir hazırlık aşamasından sonra eylemlere başladılar.
PKK, 17 Kasım 1978’de Fis köyünde kuruldu. Abdullah Öcalan ve arkadaşları Ankara-  Gölbaşındaki karargâhında yürüttüğü gizli faaliyetlerden sonra örgüt elemanlarını çeşitli illere göndererek propaganda yapmaya başladı.  PKK’nın kurulmasına Avrupa devletleri; İngiltere, Fransa, Yunanistan Rusya, ABD, Suriye gibi devletler büyük ilgi gösterdiler. Onların her türlü eğitimini, barınmasını ve silah yardımını üstlendiler. Başları sıkıştıkça soluğu Suriye ve Kuzey Irak’ta aldılar.1980 darbesinin terör gruplarına ağır bir darbe indirdi. Bütün terör örgütleri Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı. Fransa, Yunanistan ve Suriye gibi ülkelere iltica etiler. Abdullah Öcalan ve ekibi de illegal yollarla Kuzey Suriye’ye geçti ve Beka vadisine yerleşti. Hafız Esat, burada Lübnanlılara ait olan 3 kampı boşaltarak PKK’lıların hizmetine verdi. Bunların her türlü iaşesini, barınmasını ve eğitimini üslendi. Yunanistan, deneyimli subaylarını göndererek teröristleri eğitti. Fransa, silah ve erzak yardımı yaptı. Rusya silah yardımı yaptı. Avrupa Ülkeleri ve Rusya, teröristlerin kuzey Suriye’de konuşlanmasına göz yumdular.
Türkiye ile başının derde girmesini istemeyen Hafız Esat, Öcalan’ı Mesut Barzani ile tanıştırdı ve Kuzey Irak’a geçirdi. Öcalan,  Türkiye’ye giriş çıkışlarını Kuzey Irak’tan gerçekleştirmeye başladı. Öcalan, Barzani aşiretinden güçlü aileleri kendisine bağlayarak örgütün elaman sayısını arttırdı.. Uyuşturucu işlerine girdi ve örgüte malî kaynak sağladı. Suriye’deki Kürtlerin de bir kısmını kendine bağladı. Gittikçe güçlenen Öcalan, ne Barzani’yi ne de Hafız Esat’ı dinledi. Güney sınır bölgemizdeki yaşayan vatandaşlar üzerinde baskı kurmaya, terör saldırılarını arttırmaya başladı. Bütün bu hazırlıkları, bizim devlet adamlarımız görmezden geldiler. 1985 yılında Kuzey Iraktan, Şemdinli ve Eruh İlçelerimize baskın düzenlediler. Askerlerin silahlarını aldılar ve halkı meydanda toplayarak propaganda yaptılar. Bizim idarecilerimiz de “üç- beş çapulcu” diyerek olayı geçiştirdiler, hafife aldılar.
Daha sonra terör faaliyetleri büyük şehirlere, turistik mekânlara kaydı. Leyla Zana, yaptığı bir konuşmasında, “Turistin bıraktığı para bizim güneydoğuya bomba olarak düşmektedir.” demiştir.
Terörle mücadelede güneyli dostlarımız Türkiye’yi yalnız bırakmıştır. Yunanistan subayları PKK’lıları eğitmiş, Suriye yer göstermiş, onları barındırmıştır. Abdullah Öcalan,1998 yılında Suriye’den çıkmak zorunda kaldığı zaman ona destek çıkan hiçbir ülke sahip çıkmamış, sığınma talebini reddetmiştir.
1985-91-92 yıllarında PKK ile güvenlik güçleri arasında çatışmanın şiddetlendiği, her iki tada büyük kayıpların verildiğini söyleyen Şalk, bu esnada sivil halkın da çok büyük zarar gördüğünü, çok sayıda can ve mal kaybının yaşandığını dile getirdi. Maalesef devlet halkını korumaktan aciz kalmıştır. Halk yanında devleti bulamadığı için korkusundan PKK’nın isteklerine boyun eğmiştir.” dedi.
15 Şubat 1999’da Öcalan Kenya’da Amerikan ve Türk İstihbaratının koordineli harekâtı sonucunda yakalandı. Türkiye’ye teslim edildi. Talat Şalk, Öcalan’ın İlk sorgusunda, amacının bağımsız bir Kürdistan kurmak niyetinde olduğunu itiraf etti, dedi.
 Şalk’ın, Öcalan’a yönelttiği soru: PKK’yı siz kurdunuz. Amacınız Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkıp müstakil bir Kürt devleti kurmak mıdır?
Cevap: Evet, PKK’yı ben kurdum. Amacım bir Kürt devleti kurmaktı, diye suçunu itiraf etti. 1,5 ay sonra Abdullah Öcalan tekrar bir dilekçe vererek, daha önceki sorgulamada söylemediği söyler olduğunu beyan ederek ifadesinin alınmasını istedi. Tekrar sorguya çektiğimizde kendinden çok emin bir şekilde; “Cumhuriyetin kurulmasında iki halkın birlikte çalıştığını, Biri Türk ve öteki Kürt iki halkın 1000 yıldır birlikte yaşadıklarını; Ama Türkiye cumhuriyeti devletinde Kürt halkının yeterince temsil edilmediğini” dile getirdi. Yani Cumhuriyetin demokratik olmadığını, iki dilli iki uluslu bir yönetim şekli istediğini söyledi. Anayasanın değişmesini, Kürtçenin de Türkçe gibi resmi dil olmasını; yani anadilde savunma yapmak, eğitim öğretim yapmak istediklerini dile getirdi. Daha sonra yanıma yaklaşarak- beni asarlar mı? diye sordu. Ben de 20 yıldır kimse asılmadı. Buna siyasîler karar verir dedim.”
Talat Şalk,2003’te AKP Hükümetinin imzaladığı BM ve AB’nin dayattığı demokratikleşme paketi çerçevesinde Türk hükümetinin anadilde eğitim, anadilde savunma hakkını kabul ettiğini vurguladı...