Osmanlı Devleti'nde Tanzimat'la birlikte, devletin kötü gidişine dur diyebilmek için birçok fikir akımları gelişti. Bu fikir akımlarını Osmanlıcılık, İslamcılık ve Milliyetçilik başlıkları altında toplayabiliriz. Bu fikir akımları daha çok Avrupa'ya gönderilen öğrenciler ve genç Osmanlılar tarafından ithal edilmiştir. Hürriyet, milliyet, eşitlik, anayasa gibi kavramlar Osmanlı devletine Tanzimat'la birlikte girmeye başlamış, savunucuları tarafından hararetle müdafaa edilmiştir. Bunlardan biri de Anadoluculuktur.

Bu hafta Konya Türk Ocağında “Osmanlıdan Günümüze Fikir Akımları-Anadoluculuk nedir?” konuşuldu. Konuşmacı, hepimizin çok yakından tanıdığı bilge insan, Prof. Dr. Nurullah Çetin idi.

Nurullah Çetin, millî akımla birlikte ülkemizde gelişen Anadoluculuk hakkındaki yaklaşımları,  3 gurupta topluyor:

1)Paganist yaklaşım

2) Makrsist yaklaşım

3) Milliyetçi yaklaşım

Paganist yaklaşım: Kökenleri dünyanın kadim doğa dinlerine uzanan bir inanç biçimi ve bu dinlerin genel adıdır.  İnsanlar peygamberler öldükten sonra tevhit inancını bırakıp Allah'a yaklaşmak için bir takım putlar yapmaya başlamış, zamanla aracı olan putlar, heykeller amaç olmuştur. Bu putların pek çok isimleri olmuştur. Bunlar hep o dönemin hükümdarları, hükümdar ailesinin ileri gelenleri ve devlet idaresinde söz sahibi olanların heykelleridir. Burada insan tanrılaştırılmıştır. İnsana ait özellikler, hayali bir takım tanrılar icat edilerek onlara yükletilmiştir.

Türkiye'de paganist yaklaşımın öncüsü Yahya Kemal'dir. Yahya Kemal, İstanbul'un fethinden sonra İtalya'ya kaçan Hıristiyan ilim fikir ve sanat adamları, eski Yunan kültürünü, sanat ve edebiyat eserlerini yeniden bir incelemeye tabi tutarak Rönesans'ı, aydınlanma çağını başlatmışlardır. Biz de Yunan medeniyetinin eserlerini yeniden inceleyerek ilerleyebiliriz, kalkınabiliriz tezini savunmuştur. Neo Yunancılık (Yeni Yunancılık) adı altında eski Yunan kültür ve edebiyatını canlandırmaya çalışmıştır. Ama dilde hece veznini kabul etmemiş, aruzla şiir yazmıştır. Divan edebiyatına ilgi duymuş, halk edebiyatına uzak durmuştur. Eserlerinde aristokrat bir konuşma dili olan İstanbul Türkçesini esas almıştır. Buna Yakup Kadri de yazılarıyla destek vermiştir. Yunanistan'la Osmanlı devletinin arasının bozulmasından sonra Ömer Seyfettin'in de ağır bir eleştiri yazısı üzerine bu yaklaşımdan vazgeçilmiştir

 Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bu akımın temsilcisi Halikarnas Balıkçısı ( Cevat Şakir Kabaağaç) olmuştur. Bütün eserlerini ege sahilleri ve Ege Bölgesinin il ve ilçelerini tanıtmak, eski Yunan kültürünü canlandırmak ve Türk toplumuna kabul ettirmek amacıyla kaleme almıştır.

Marksist Yaklaşım: Karl Mark, toplumsal mutluluğu sadece ekonomik olarak kalkınmakla olabileceğini söylemiş, kral ve din adamlarının otoritelerini kırmak için bir işçi sınıfı oluşturmaya çalışmıştır. İnsanın sadece yeme içme ve güzel giyinme ile mutlu olacağını söylemiş, asıl mutluluğun dünyada olduğunu, öbür dünyada bir cennet bulunmadığını söylemiştir. “Din afyondur”  diyerek insanların dinî duygularını zayıflatmış, kilisenin otoritesini kırmıştır. İnsanları, tamamen maddeye bağımlı kılarak, onlara hedef olarak sadece dünyadaki cennete kavuşmayı göstermiştir. Doğu toplumlarında toprağa bağlı köleler olmadığı için köylülerle el altmış, özel mülkiyete karşı çıkmış ve onları eşit çalışma ve eşit paylaşım” adı altında ortak bir paydada toplayarak çarlık Rusya'sında sosyalist devrimi köylülere yaptırmıştır.   Osmanlı devletine gelince 1908'lerden sonra filizlenmeye başlayan sosyalist düşünceye sahip aydınlar İttihat ve Terakkinin karşısında fazla tutunamamışlar, 1918'de İttihat ve Terakki'nin iktidardan uzaklaştırılmasından sonra parlamentoya girebilmişlerdir.  Osmanlıdaki temsilcileri Prens Sabahattin ve ekibi, Türkiye Cumhuriyetindeki takipçisi de Hilmi Ziya Ülken ve Nazım Hikmet'tir. Anadoluculuk fikri her ne kadar Hilmi Ziya Ülken'e dayandırılıyorsa da onun Anadoluculuğu aslında memleketçilik esasına dayanır. Fikir, Osmanlıcılık, İslamcılık ve Turancılık fikrine bir tepki olarak doğmuştur. Anadoluculuğu ikiye ayırır. Kültürel Anadoluculuk ve ideolojik Anadoluculuk! Kültür Anadoluculuğu Anadolu'nun İslam'a irtibatını keserek, direk eski kavimlere dayanır. Selçuklu ve Osmanlı devletini yok sayarak Etilerin, Lidyalıların medeniyetini över.

Hilmi Ziya Ülken'den sonra bu geleneği Kemal Tahir, Nurullah Ataç, Orhan Kemal devam ettirmişlerdir. Eserlerinde Marks'ın çizdiği komünist sistem içinde birbirleriyle çarpışan sınıf oluşturma, merkezi yönetime karşı bir köylü sınıfı oluşturup, aradıkları Dünya cennetine kavuşmak için ihtilali onlara yaptırmak istemişlerdir. Eserlerinde köydeki yaşamı, yoksulluğunu, eğitimsizliğini, ağaların zulmünü dramatik bir şekilde anlatır ve köylüleri haklarını kendileri arama yoluna gitmeleri için teşvik ederler. Bu zulme ses çıkarmayan köy muhtarlarının ve imamlarını her fırsatta kötüleyerek halkı devlete karşı soğuk davranmaya, halkın hassasiyetlerini törpülemeye çalışırlar. Nazım Hikmet'in Kuva-yı Milliye Destanın da Atatürk ve ekibinden hiç bahsedilmez. Ona göre millî mücadele başlı başına bir halk hareketidir, başarı ise halkın eseridir. Halbuki halk o dönemde savaşlardan öyle bıkmıştı ki millî mücadeleyi yöneten kadrolara asker bile vermek istemiyorlardı. Zoraki asker ve vergi veriyorlardı. Burada halk idare edilendir, yönlendirilendir. Onu idare edenler ve harekâta yön verenler ise Atatürk ve ekibidir.

3) Milliyetçi yaklaşım: 1908'de Milli Edebiyat akımı ortaya çıkınca siyaseti, kültürü etkilemiştir. Bu akım, Batı'nın emperyalizmine bir tepki olarak doğmuştur. Başlıca temsilcileri Yahya Kemal ve Ziya Gökalp'tir. Daha sonra Ömer Seyfettin, Mehmet Akif, Yakup Kadri, Reşat Nuri Güntekin, Yusuf Ziya Ortaç, Ziya Osman Saba ve Ahmet Kutsi Tecer temsil etmiştir.

Yahya Kemal yazı dili olarak İstanbul Türkçesini esas alır. Ona göre İstanbul bir imparatorluk merkezi olduğu için birçok kavimler gelip yerleşmiş ve İstanbul kültürünü oluşturmuştur. Birçok yazar ve şairler ve sanatkârlar İstanbul'da toplanmış, Türk diline, musikisine ve mimarisine katkıda bulunmuştur. Şiirlerinde aruzu kullanıyor, heceyi kullanmıyor. Divan edebiyatı nazım şekillerini devam ettiriyor. İstanbul hanımlarının ve beylerinin kullandığı bir Türkçeyi kabul ediyor.

Ziya Gökalp ise Anadolu merkezli yeni bir millî edebiyat anlayışı getiriyor. Bizim asıl millî edebiyatımız halkın kullandığı dildir, hece vezniyle yazılan şiirler, koşmalar türküler, varsağı, semaidir, der. Divan edebiyatına ve Arapça ve Farsça kalıplarla ağırlaştırılmış ağdalı bir edebiyat dili yerine duru sade bir Türkçe yazı dilini savunur. Bu konuda halkiyat çalışması yapar. Halk hikâyeleri, masallarını, destanlarını ve efsanelerini, örf adat ve geleneklerini, inanışlarını ve yaşam biçimlerini, düğünlerini, düğünlerde söylenen türküleri derler. Ona göre Anadolu millî kültürün kaynağıdır.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesini oluşturan Ziya Gökalp, Garba doğru derken, garbın ilim ve teknolojisi alınacak kendi kültürümüz içinde yoğrulacak ve Türk milletinin terakkisi için seferber edilmelidir. Edebiyatta, sanatta, musikide, ekonomide milli olunmalıdır. Batının edebiyat şekilleri, roman, tiyatro, şiir, deneme ve nazım şekilleri bir araç için kullanılacak ama işlenen kültür Türk milletinin kültürü olacaktır.

Atatürk'ün vefatından sonra millî politikalardan vazgeçildiğini vurgulayan Nurullah Çetin, ülkenin kalkınması, tam bağımsızlığımızın korunabilmesi için Ziya Gökalp'in belirlediği ve Atatürk zamanında uygulamaya konulan Millî politikaların devam ettirilmesi gerektiğini söyledi.

Nurullah Hocama verdiği bilgilerden dolayı çok teşekkür ederiz. Gerçekten de kurtuluş özümüze geri dönmektedir. Türk'üz ve Müslüman'ız. Türk'ü İslamiyet'ten ayırmaya çalışmak nasıl bir cinayetse, Türk'ü yok sayarak eski kültürleri dirilmeye çalışmak, bu şekilde bir Anadoluculuk yapmak cinayettir. Hem eski Türk kültür varlıklarımızı hem de İslami kültür varlıklarımızı koruyup güzelleştirerek devam ettirmemiz, tarihi ve millî değerleri, aklın ve bilimin ışığında yorumlayarak bu güne uyarlamalıyız.

NOT: Hafta sonu Türk Ocaklarında Osmanlıdan Günümüze Fikir Akımları konusuna devam edilecek. Konuşmacı, AÜDTC Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Gündoğdu, konu başlığı, İslamcılık- Türkçülük.