İstanbul Caddesinde, Farabi Hastanesini geçtikten sonra, güzel bir yol kenarı mevki vardır: ZENCİ MUSA PARKI

Çok uzun süredir tabelasından başka bir özelliği olmayan bu yol kenarı bölgesi için nicedir düşüncelere dalardık.

Hayat-ı muhayyel bu ya:

“Zenci Musa Parkı'na girerken, ahşap zemin üzerinde Mehmet Akif'ten bir beyit:

“Eşref Bey'in emireri Zenci Musa,

Omzundan arşa yükseldi nebi İsa”

İşin dikkat çekici tarafı, bu ibretli beyitin İngilizce, Arapça tercümelerinden başka, Somali ve Sudan dillerine de çevrilmiş olmasıydı.

Yani, Konyamızda muhacir ve misafir üç bin civarındaki Afrikalının, en fazla mensubu olduğu SOMALİ ve SUDAN ahalisinin lisanı!

Park güzel düşünülmüştü. ZENCİ MUSA'nın emireri olduğu Kuşçubaşı Eşref Sencer'in hayatı da zarif bir kitabeden öğreniliyordu.

Eşref Sencer (1873-1964) yazılı kitabe bizi, bir başka yöne sevk ediyordu:

“12 Ocak 1917 tarihli London Times”

Kitabede 97 sene öncesine ait, London Times'in tıpkıbasımı ve tercümesi vardı:

Öğrendiğimize göre, Eşref Sencer ve 43 arkadaşı, 18 saat süreyle İngiliz, Arap ordusunu oyalamış, 300.000 Osmanlı altınının YEMEN'deki 7. Ordu Komutanı Ahmet Tevfik Paşa'ya ulaşmasını sağlamışlardı.

Bu yüce görevi de ZENCİ MUSA gerçekleştirmişti. (London Times 12 Ocak 1917)

Parkın merkezinde ise Zenci Musa 1880-1921 yazılı mütevazı bir anıt vardı.

Üsküdar Özbekler Tekkesindeki kabrin bir benzeri 'makam' olarak oradaydı.

Açıklamalardan, Zenci Musa'nın Trablusgarp'ta başlayan Edirne, Balkanlar, Kanal Harekâtı, Çanakkale, Kudüs ve Yemen Cephelerinde kelle koltukta savaştığını ibretle öğreniyorduk. 

Her şey ne kadar güzel düşünülmüştü. 

Konyamızda misafir ve muhacir üç bin Afrikalıyı düğün pilavı ile ağırlamak için ZENCİ MUSA PARKI'ndan daha isabetli bir adres bulunamazdı.

Üç ayrı noktada, üç ayrı lisanda dev ekranlarda, TRT'nin 22 dakikalık ZENCİ MUSA Belgeseli meraklılarca büyük bir ilgiyle seyrediliyordu.

Doğrusu “Zarf ve Mazruf” çok güzeldi. 

Zenci Musa Parkında, üç bin zenci kardeşimiz Akif'in Safahat'ına aldığı ZENCİ MUSA'nın hayatını bir belgeselden öğreniyorlardı.

Biraz sonra Konya Düğün Pilavı başlayacaktı. Önce en yaşlı zencimiz Somalili Abdülkadir'e ve Konyamızda dünyaya gelen 62 Konyalı çocuğa armağan merasimi vardı.

Elbette üç adet nikah.

Henüz Konyalı damat veya gelin yoktu ama Konya'da tanışanların nikahı ve düğünü için bu adres seçilmişti.

Müziksiz olmaz.

Esir gittikleri Amerika'da CAZ ve BLUES müziğini geliştiren zencilerin toplantısı zaten müziksiz olamazdı.

Ama önce ev sahipleri sahne aldı. 

Belediye sanatçısı Kör Ahmet ve Belediye ekibi Kaşık's herkesi coşturdu fakat CAZ başkaydı.

Bir köşede yazar Mehmet Niyazi'yi gördüm. Tek başınaydı ve gözlerinden yaşlar akıyordu. 

Hepimizi ZENCİ MUSA ile tanıştıran ve bu kahramanın romanını yazan bu mütevazı insan tek başına bir köşeden olanları temaşa ediyordu.

İlerde, çok ilerde zenci çocuklar top oynuyorlardı, işte “Konyaspor alt yapısı” dedim.

Kasketli ve siyah gözlüklü ziyaretci ise Yabancı Şube'den Ercan Bey'e benziyordu.

“Bir komiser, her zaman komiserdir” diye aklımdan geçirdim.

Yan tarafta muhtemel bir sıhhat vakası için bir cankurtaranın hazır olduğunu gördüm.

Düğün, zenci kardeşlerimizin tanışması, Konya'da doğan zenciler, müzik, Mehmet Niyazi, cankurtaran ve Zenci Musa Parkı!

Her şey ne kadar güzel düşünülmüştü ama Con Tv yoktu. İyi reklam aldığı bir kasaba şenliğini canlı yayınlamaya gitmişti.

Sahayı taramaya başladım, bu kadar güzelliğin, tesbih gibi bir araya gelmesini sağlayan isimsiz kahramanları aramaya başladım. 

Uzak bir köşede Dr. Mustafa Güçlü ve Ahmet Köseoğlu'nu gördüm, yaklaştım, konuşmaların bir kısmını duydum.

Ama onlar anladı.

Ben de onların anladığını anladım.

Onlar da benim anladığımı anladı. 

Bu anlatışlar, kaç saniye içerisinde ne kadar uzarsa, o kadar uzadı.

“Şaşırmadım” dedim. “Tebrik ederim” dedim. “Merak etmeyin kimseye açıklamam” dedim...

Zenci Musa bir yol kenarı tabelası değildi. Muhteşem bir ömürdü, bir belgeseldi.

Ama bu okuduklarınız bir hayt-ı muhayyel sahnesiydi vesselam.

Son söz: “Ben bir tabelayım Zenci Musa Parkında 

Ne Büyükşehir ne küçük şehir olanların farkında”