Önceki yazımızda Endüstri 4.0 ve toplum 5.0’ın hayatımızdaki dönüşümü ve vadettiklerinden bahisle bundan kendimizi tecrit edemeyeceğimize göre madalyonun tersi hakkında düşünmeye davet etmiştim. 3T (Teşhis, Tedavi, Takip) kuralına uygun teşhis yapmaya gayret edelim.

Var olanlara ilaveten modern hayatla gelen dertlerimiz o kadar çetrefilli ve çeşitli ki saymakla belki baş edemeyiz; ancak her bir maddesi ayrı bir inceleme konusu olmakla beraber büyük resmi ortaya koymak babından bir çırpıda akla geliverenler: siber terör, biyoterör, dezenformasyon, siber bağımlılık/kölelik, algı yönetimi, itibarsızlaştırma, çevre felaketleri (iklim değişikliği, karbon salınımı, kuraklık), doğal afetlerin sıklığı, genetiği bozulmuş gıda ve insanlar, olağanüstü artan psikiyatr hastalıkları (Alzheimer, anksiyete, paranoya vs.)  ve ilaç kullanımı, asosyallik, aile yapısının bozulması, kadın cinayetleri, z kuşağı vs.

Bugün toplumun önünde yol gösterici konumunda ve ünvanlı insanlar bile siber dolandırıcıların oyununa gelebilmekteler. Kişisel verilerimizin birilerinin eline geçtiği haberlerini medyadan okumaktayız. İnternet üzerinden dezenformasyon ve itibarsızlaştırma faaliyetleri alabildiğince yapılmakta ve toplum bireyleri oldukça savunmasızdır. Sosyal anlamda insanlar yalnızlaşmış ve adeta sanal alemde gerçeklik algılarını yitirenlere dahî rastlanmakta ve Güney Kore’de olduğu gibi internet bağımlılığından kurtulmak için rehabilitasyon merkezlerine ihtiyaç duyulur hale gelmiştir. Ezcümle: yalnız insanın/bireyin tüm bunların üstesinden gelmesinin gittikçe imkansız olduğu günlere doğru gidildiği aşikardır.

Siber suçlarla mücadele yavaş yavaş kişilere karşı işlenen suçlardan oluşan polisiye vaka olmaktan çıkmış ve milli güvenlik meselesi olmaya başlamıştır. Aynen donanımlı bir güç gibi kuvvet oluşturulması gereken bir eksen olarak karşımıza çıkmaktadır.

Aile birimi, zaman içinde ataerkil aileden bölüne bölüne çekirdek aileye ve nihayet  ergen çocukların ayrı evde yaşayacağı bireylerden oluşan bir topluma doğru evrilmektedir. Böylece aile içindeki iletişim önemli ölçüde bireysel izolasyona dönüşmüştür.  Hayretle müşahede etmekteyim ki ev tercihleri dahi değişmiştir. Şimdi evlerin bir kısmının  1+1 veya sadece 1 oda olarak inşa edildiğini ve tercih edildiğini  görüyorum. Boşanmalar kaygı verici boyutlara artmış, aile kurumu önemli ölçüde yıpratılmıştır. Evlenme/yuva kurma yaşı artmıştır.

Z kuşağı diye tanımlanan ve internet çağında doğan günümüzün  gençliği tüm yukarıda sayılan derin problemlerin içinde büyümüş ve ne yazık ki genel itibariyle yeterli donanıma sahip değildir. Gençlikte genellikle çok sınırlı kelimeden müteşekkil kuş dili konuşulmakta, okumaya yazmaya meyil çok azalmaktadır. Gençlik kendini edilgen hissetmekte ve değiştirme ve dönüştürme özgüveni yeterince gelişmemiştir.
 

Şairin lisanıyla “Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı.” Dediği gibi tüm bu dertler modern çağla gelmiştir. Çareleri özeldir dolayısıyla  tedavisi ve ilaçları da milli karakterimize göre geliştirilmeli, devlet politikası olmalı... Başıboş bırakıldığında bu akıntıya, anafora kapılıp savrulabiliriz. Şair Ziya Paşa: “Eyvah bu bâzîçede (oyunda) bizler yine yandık, Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık”der… ancak bu sefer farklı olmalı… Tren kaçmamalı, iş işten geçmemeli… inşallah müdebbir davranarak ayakta dimdik durmayı başaranlardan olmalıyız.

Mevzuya devam edeceğiz…