Bir kere daha tarihi, dünden bugüne gelen yalan tarihi, özünden yoksun bırakılmış insanı konuşalım. YÜZEYSEL İSLAM'I...
Kendini tanımak ve çevresine tanımlamak isteyen insan, önce aslını bilecek. Bilecek ki; Gerçeğe, hakikatin taa kendisine ulaşacak. Ki buda bir gerçektir, kendini bilmeyen Rabbini bilemez.
Atamız Adem (a.s.) den zamanımıza kadar geçen dinimiz İslam'ın geçirdiği evreler öznesini koruyup günümüze kadar geldi ve kıyamete kadar baki. Onu gerçekliğiyle yaşayan mü'minler hep var oldular. Şuan da her coğrafyada sayıları az da olsa varlıklarıyla bizi ayakta tutan O mü'minler. Onlar özdesiyle bildikleri ve anladıkları İslam'ı yaşadıkları için mü'min oldular.
Ne yüzeysel insanlık, ne de yüzeysel Müslümanlıktı onların ki.
Kendilerini iyi bildikleri için, Yaratanı da çok iyi bildiler. Yaşamlarıyla inançlarını ayakta tutmanın mücadelesini verdiler ömürlerince.
Gelin görün ki, işimize gelen tarihi övgülerimizi gündemden düşürmeyiz, iş bize geldi mi, aynı süreçlerle imtihan edildik mi bakarsınız en mükemmel dava eri biz, tarihi yazanlarda onlar değil sanki biz.
Rivayet, rivayet, rivayet... yalan tarih, münafıkların dillerinden düşmeyen yalan İslam. Bir konunun, olayın, aslına inildiğinde hakikatin kendisine ulaşılır. Aradaki tüm yalan tarih kaldırılır, kendini ortadan kaldırmak zorunda hisseder. Dinimiz, sistemi ve düzeniyle o kadar mükemmel ki eşi benzeri getirilemeyecek, varsayılsa çökecek, rezaletleriyle baş başa kalacak.
Bugünkü, sözde âlim müsveddeleri, yalan tarihin dedikoducuları gerçek İslam'ın dışında yüzeysel İslam'ı yutturdular İslam alemine. Nefisleri neyi istiyorsa hep onu anlattılar. Onunla ameli zorladılar. Gerçekte söylenene inilirse yüzeysel dini bilgiden insanı kendisini anlamaya ve tanımlamaya götüren din anlaşılacak ve o Allah'a ulaştıracaktı. Allah'ı kavrayan onun dini için canını hiçe sayar. Cennet karşılığında her şeyini Allah'a satar.
Bu şuuru kavrama ya da müsaittir aslında insan ama insanoğlunun nankörlüğü de boynunda asılı durur her adımında.
Yüzeysel yaşanan din, din değildir. Din adına kocaman bir yalandır. Yalan'ın ustasıdır.
Var zannedersin aslında yoksundur.
Bildiğini zannedersin ama bi hiçsindir.
Din diye bilirsin, ama ne din vardır ortada nede ondan bir emare.
Düzen almış başını gitmiş, saf Müslümanları da kendi hamurunda yoğurmuştur.
Dilde olan İslam ve Müslümanım kavramı gerçek değerlerinden uzaklaştırılmış, dilde var özde yok duruma getirilmiş. Adına inanıyorum denmiş neye inanıyorsun veya sen kimsin denildiğinde avare avare bakmış yüzüne.
Erler vardır ki ahlak'a ve emanete sahip çıkarlar. Geldiği kaynağı bilir, döküleceği denizi bilir.
Sahibinin çizdiği güzergâhtan sapmamış. Ve her ne olduğuna kani olduysa sapa sağlam durmuş ve yüzeysel nesnellikten, öznesel gerçekliğe ulaşmıştır.
Niye biz sahihlikte, tek doğrudan bu kadar uzağız hala. Ellerimizi başımızın arasına alıp düşünmekten niye bu kadar uzağız. Yakinleri kendi elimiz ve dilimizle niye bu kadar ırak ettik. Niye kendimiz edip kendimiz buluyoruz. Düzelmedikçe düzeltilmeyeceğimizi niye hala anlamıyoruz.
Bize saf ve cesur yürekli bir yetimin ellerinden getirilen mukaddes dinimiz bu kadar yüzeysel ve basit değil ki, onu din olarak kabul edenler yüzeysel Müslüman olsun.
Yüzümüzün ak hali için,
pak bir geçmişimiz için,
aydınlık bir geleceğimiz için,
yüzeysel İslam değil yaşayan ve yaşatan İslam için... buyrun.
OKU... (Alak 1)