Ekonomik krizle, gıda, fiyatlarındaki yükselişlerle, Rusya- Ukrayna arasındaki süren savaşla Mübarek Ramazan Ayına bir kez daha  kavuştuk. Her yıl olduğu gibi, bu ayda yeni alışverişlerde bir telaş içinde oluruz.

Ancak bu yılki Ramazan ayındaki alışverişlerimiz geçen yıla göre daha farklı bir hal aldı. Neden mi dersiniz?

Çok açık yükselen enflasyonla birlikte, gıda fiyatlarındaki aşırı yükseliş birçok gıda ürününü almakta vatandaşları oldukça zorluyor.

Birde Ramazan ayını fırsata çevirmek isteyen fırsatçıların, fiyatların yükselmesindeki olumsuz etkisi de derinden üzüyor.

Undan şekere, yağdan yumurtaya, peynirden zeytine tüm tüketim kalemlerine gelen zamların yanı sıra, sebze ve meyve fiyatlarına gelen zamlarda satın alma gücünü gittikçe zayıflatıyor.

Alım gücü gün geçtikçe düşen vatandaşlar bu duruma tepki gösterirken, yüksek fiyatlardan dolayı da satılamayan ürünlerinde çürüyüp bozulması sonucu çöpe atılırken, bir israfta yaşanıyor.

Diğer taraftan gıda ürünlerinde KDV indirimi yapılmasına rağmen, bunun yansımaması ve halen gıda ürünlerinin pahalı olmasıyla sürekli artması vatandaşları düşündürüyor.

Kaldı ki TÜİK’ in açıkladığı Mart enflasyonunu piyasa beklentilerine paralel artış gösterirken; TÜFE' de aylık artış yüzde 5,46 olarak gerçekleşti.

Böylece yıllık enflasyon yüzde 61,1'e ulaşırken, Yurtiçi üretici fiyatları ise, yıllık yüzde 114,97 artış kaydetti.

Böyle giderse enflasyonun yükselişi devam ederken, gıdaya yapılan zamların buna paralel olarak devam edeceği gözüküyor.

Bu durum karşısında vatandaşların alım gücünün yükselmesi içinde, geçinebilecekleri bir gelir elde edecekleri bir yapı geliştirilmeli ve biran önce uygulanmalıdır.

Enflasyonun yüksekliği ve fiyatların sürekli artmasına yönelik Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’nun açıklamasına göre ülkemiz, dünyadaki enflasyonu en yüksek yedinci ülkesi konumuna getirildi.

Yükselen enflasyonla birlikte büyük bir yoksulluk dalgası ülkeyi sarmaktadır. Bu dalga her geçen günde devam ediyor.

TÜİK’ in gizleyemediği kısmı bile yüzde 61,1 olan enflasyon, tüm halkı hızla yoksullaştırmakta, açlık riskini büyütmektedir.

Çalışanların, parasının büyük bölümünü ayırmak zorunda bulunduğu gıda fiyatlarında TÜİK’ e göre son bir yılda yüzde 70, Birleşik Kamu İş’in hesaplamalarına göre ise, yüzde 118 oranında artış yaşanmıştır.

En düşük memur maaşı, 6 bin lira sınırına dayanan açlık sınırını zor karşılarken, asgari ücretle çalışan milyonlarca vatandaşımız, milyonlarca emeklimizin eline geçen para açlık sırının bile oldukça altında kalmaktadır.

Yıllardır artan yoksullaşma 2021 yılının son aylarından itibaren açlık tehlikesini büyütmeye başlamıştır. Sağlıklı ve dengeli beslenme halkın büyük kısmı için oldukça güç görünüyor.

Hiç bir geliri olmayan işsizler, çalışabilecek yaşta ve durumda olmayanlar, dar ve sabit gelirliler, ücretliler, çiftçiler, esnafın, sanatkârın kısaca bütün halkı derinden etkiliyor.

2021 yılında 100 liraya dolan bir gıda sepeti için bugün 218 lira ödeniyor. Ulaştırma, ev eşyası, giyim, konut, sağlık, eğitim gibi zorunlu harcamalarda ise, yüzde 99’a kadar yükselen yıllık artışlar yaşanmaktadır.

Yılbaşında kamu çalışanlarına yapılan yüzde 7,5 oranındaki zam, daha yılın ilk ayında erimiştir.

Kamu çalışanları, toplu sözleşmeye göre yılın ilk üç ayının sonunda devletten yüzde 15,3 enflasyon farkı alacaklı haline gelmiştir.

Emeklilerin, daha ilk üç ayda yüzde 22,8 oranında alacağı doğmuştur. Yapılan yüzde 50 zamma rağmen asgari ücretin bu günkü alım gücü, Mart 2021’deki alım gücünün yüzde 10 altındadır.

Türkiye tarihinde hiçbir zaman enflasyon düşmemiş, sadece zaman zaman artış hızı yavaşlamıştır.

Dolayısıyla kısa sürede yapılması gereken şey maaş, ücret ve aylıkları bu fiyat seviyesini karşılayabilecek bir noktaya çıkararak, alım gücünü artırmak olmalıdır.

Kamu çalışanları ve emekliler için temmuz ayını beklemeden, enflasyon farkı ücret, maaş ve aylıklara yansıtılmalıdır.

Milyonlarca çalışanın aldığı asgari ücret aynı zamanda ücretler genel seviyesi için bir göstergedir. Bu nedenle Aralık ayı beklenmeden yeniden belirlenmelidir.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’nda belirttiği gibi ülkemiz dünyanın enflasyonu en yüksek yedinci ülkesi içinde yer alıyorsa, bunun önüne geçecek olan siyaset ve ülkeyi yönetenlerdir.

Öncelikle sürekli yükselen Enflasyonla, artan gıda ürünlerindeki bu artışının sebeplerini oluşturan nedenler saptanarak, çözüme gidilmelidir.

Ramazan fırsatçılarıyla birlikte, gıda fiyatlarındaki fahiş artışı yapanlara gereken ceza verilmelidir.

Artan fiyatlar karşısında satın almanın güçlendirilmesi içinde çalışanın, asgari ücretlinin ve emeklinin geçinebileceği bir geliri kavuşturulması sağlanmalıdır.

İktidarın biran önce bütün çağdaş ülkelerin yaptığı araçlarla enflasyonla mücadele ederek, paramızın istikrarını koruyacak politikaları uygulamaya koyması gerekir.

Ne dersiniz sizce de öyle yapılması gerekmez mi?