YORGUNUM HANCI

Abone Ol

İtiraf edeyim ki, kendimi çok yorgun hissediyorum.
Pek çok sancılı süreç, yüreğimi daraltan olaylar, yüksek sesle çalan tehlike çanları ve daha nicelerini  bir şekilde yaşamış ve bazılarına  tanık olmuş biri olarak hiç bu kadar  yorgunluk hissetmemiştim.
İki ay  gibi  kısa bir süre içinde yaşadıklarımız karşısında kelimenin tam anlamıyla bitik haldeyim.
Abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz. Saygı duyarım.
Sonuçta bu benim algılamam; eskilerin tabiri ile teşevvüş etmiş bir dimağ orta yerde  duruyor.
Kendi kendime  sana ne oluyor; dediğim çok  oluyor  elbet.
Aslına bakarsanız bana  bir şey olduğu yok.
Konya dışında yaşıyorum, toprakla uğraşıyorum, ithalatım, ihracatım dolayısıyla dövizim yok, kendime yetecek kadar tavuğum var günlük taze  yumurta ve  kıymetli komşumun hemen sağıp sıcak sıcak servis ettiği taze akşam sütü! anlıyacağınız doğal ve basit bir hayatım var.
Buna rağmen ülkenin gündemi beni  ziyadesiyle yorgun ve bitap düşürüyor.
Görünürde dini duyarlılığı  yüksek iki ayrı sosyal ve siyasi yapı büyük bir  kavga  veriyorlar.
Kavga öylesine orta yerde ve öylesine gürültülü ki, duymamak, görmemek mümkün değil.
Kavganın tarafları öylesine tribünlere oynuyorlar ki, “taraf tutmak istemiyorum abi” demek neredeyse imkânsız.
Kavgada öylesine ahlak dışı yöntemler kullanılıyor ki, kirlenmemek için büyük bir çaba harcamak zaruret.
Kavganın aşikâr hale geldiği ve deyim yerinde ise meydan muharebesine  dönüştüğü 17 Aralık   tarihinden  bu yana, çatışmalar şiddetini  hiç kaybetmedi. Hatta artan bir hızdan söz etmek mümkün.
Bu durum tarafların kapsamlı ve uzun süreli bir çatışmayı  göze aldıklarının işareti sayılabilir.
Burada cevabını  bulmamız gereken asıl soru; Gülen  Cemaatinin hükümetle mi yoksa devletle mi; Başbakan Erdoğan liderliğindeki hükümet ve parti cephesinin Gülen cemaati ile mi yoksa  arkasındaki büyük güç ile mi kavgaya girdiği sorusudur.
Kanımca Gülen Cemaati Başbakan Erdoğan üzerinden kendini yeniden  kurgulamaya çalışan devletle kavgaya girme durumundadır. Bu cemaatin çok istekli  olduğu  bir kavga değildir. Lakin hali hazırdaki  bağlantı ve angajmanlar  bunu zaruri kılmaktadır.
Kimi analistlerin, küresel sermaye baronları ile bürokratik ulus devletler arasındaki ölümcül kavganın meydan muharebesi  Türkiye de  yaşanacak  öngörüsü, bu çatışmada kendini hissettirmektedir diye düşünüyorum.
 Planlayıcıların asimetrik güç unsurlarının imkân ve kabiliyetlerini sonuna kadar  kullanmak niyetinde oldukları anlaşılıyor.
Cemaat yapılanmasının konvansiyonel güç unsurlarına karşı asimetrik tehdit oluşturduğu açıkça gözlenebilmektedir.
Gelinen  noktada konvansiyonel gücün halkı bilinçlendirerek alan hakimiyeti kurmaya çalıştığı  ve bunda görece başarı elde ettiği tesbit edilebilir.
Görünen o ki, uzun bir süre daha pek çok çatışmaya  tanık olmamız kaçınılmazdır.
Dünyanın  ağırlık merkezi olan bir  coğrafyada yaşıyoruz, yorgunluk kaderimiz be hancı!