TRT’de payitaht dizisini izlerken yaşamın içerisinde sık sık izlediğim, eleştirdiğim  bir davranış biçimimizin çok net uygulamasını gördüm. Kahraman Halil Halit Bey, imparatorluğun  en önemli görevi gizli teşkilatın en başındaki kişi. Çok başarılı. Canından vazgeçmiş, padişaha ve devlete bağlı vatansever bir kişi. Ölüm korkutamadığı için hiçbir şey de korkutamıyor,cesur bir  görevli. Her türlü  sorunun içinden çıkabilen, çözüm odaklı çalışan değerli bir insan. Bir de sarayda Zeynep  hemşiremiz var. İkisi arasında bir ilişki yavaş  yavaş  gelişiyordu. Bu esnada Halil Halit de sorundan soruna koşarken , yine de işin içinden bir şekilde çıkarabiliyordu. İlişki öyle bir yere geldi ki; Halil Halit Bey ve Zeynep hemşire birbirine gönlünü kaptırdı. Devletle uğraşan , imparatorluğun  altını oymaya çalışan güçler Halil Halit Beyden kurtulmanın yolunu buldular. H.Halit Bey’in  kalbini dolduran varlık Zeynep Hemşire’yi kaçırdılar,rehin aldılar. İstediklerini almak için sevgili ile tehdit ettiler. Halil Halit Bey de her ne kadar ara formüller olsa da devletin varlığını tehlikeye sokacak şekilde ,  rehinecilerin istekleri doğrultusunda hareket edebildi. Burada  son derece normal bir duygu olan,sevgi,aşk bağlılık kötü niyetli insanların gayet mahir bir şekilde  silah olarak kullanılabildiğini gördük.

Dizide padişahın yakın çevresi, ailesi zaman zaman  kötü niyetli insanlar tarafından devlete ve padişaha karşı  onu yıpratmak için  kullanılan silahlar haline geliyor.

Bu benzer şekilde  olaylar eski  Cumhurbaşkanımız Turgut Özal zamanında da çocukları ile ilgili olaylar gerçekleşmişti. Bazı bakanlar vekiller, yöneticilerle ilgili olarak siyasi hayatımızda zaman zaman karşılaştığımız benzer olaylar var.

Sadece siyasette değil özel sektörde de benzer olaylar oluyor. Şirkete bir yönetici atanıyor, etrafına tanıdık , akraba  gibi insanlar yerleştiriliyor, buna da güvene dayalı yönetim deniyor. Sonra zaman zaman  liyakata dayanmayan bu görevlendirmeler ile şirket  onların deneme yanılma alanı haline geliyor. Onların yalanı , sorumlunun doğrusundan daha geçerli hale geliyor.  Sektör   karlı ise zarar öteleniyor görünmez oluyor, zayıfsa belli bir zaman sonra şirketi zora bile sokacak sonuçlar doğurabiliyor. Akrabalar dahil  herkesin  rahatlıkla çalışabileceği şirketler ilkesiz ama adına güvenilir denen insanlarla liyakati önemsemeyen  oluşumlarla  ; güveni, doğruluğu, ilkeyi, en zayıf halka haline getiriyor. Birçok başarısız girişimin ardında organizasyonun  zafiyetinin sebep olduğu zayıf halkalar; zararlar, geri kalmalar, gelişememe gibi sonuçları  doğurmaktadır.

En zayıf halka , devlet yönetiminden, aileye, şirkete, yerel yönetime kadar yönetimin olduğu her alanda duygusal açıdan yaklaşarak belirlenen organizasyon yapısı, görevlendirme ve kararlarımızda her zaman adaletin,doğrunun, liyakatin, hukukun ve  ahlakın ayaklar altına alınmasında önemli rol almıştır. Mesela yerel seçimlerin yaklaştığı günlerde , en büyük zayıf halkamız ne? Doğru insanı mı seçmek istiyoruz? Gerçekten memleketin gelişmesini mi istiyoruz? Eğer bu konuda samimi isek memleketin gelişmesi için doğru olanı tercih etmeliyiz

Ya da benim ailem,benim grubum, mahallem, bölgem diyerek asıl amacımızı yok sayacağız.

Burada asıl olan nasıl doğru yönetileceğini kendimize samimi bir şekilde soramamamızdır.

Mesela bir memleketi nasıl geliştirebiliriz sorusunu samimi bir şekilde soramadığımız gibi.

Gerçekten sorabilseydik acaba gelişmenin önündeki engelleri kaldırabilir miydik?

Elbette. Eğer doğru amacı tespit eder, doğru  araçları kullanır, doğru insanla yola çıkar doğru ilkelerle doğru rotalar çizilirse memleket de gelişir, şirket de gelişir devlet de.

Liyakat ön plana çıkarsa,ilkeler oluşturulabilirse ;görevlendirilen akraba da olabilir, sevgili de, mahalleli de herkes olabilir. Yeter ki asıl amacın zayıf olabilecek halkaları güçlensin.

Bir zincirin kaldırma kuvveti en zayıf halkası ile ölçülür. Payitaht dizisinde Abdulhamit’in  çevresindeki olaylar anlatılırken yakınların, akrabaların, saray görevlilerinin nasıl devletin en zayıf halkası haline gelebildiği  çok güzel izah ediliyor. Padişah ne kadar zeki  ne kadar mahir olursa olsun çevresinin de aynı kalitede veya yakın bir marifette olmaları gerektiğini çok net izah ediyor. Halil Halit gibi bir  görevdeki insanın ne kadar özel olması gerektiğini, herkesi sevemeyeceğini görmek üzüntü verse de özel görevdeki insanların etrafındaki insanların tamamlayıcı niteliklere haiz olması  gerekiyor. Yoksa devlet şirket ve yerel yönetimler gibi organizasyonlar eğreti gelin misali göreve gelenlerin öğrenme arenaları olmamalı.

Orası milli değerlerimiz, varlıklarımızdır. Bekamız, istiklal ve istikbalimizin yolunda önemli köşe taşlarıdır. Onun için insan kaynaklarımızı çok iyi değerlendirmeliyiz. Yetiştirmeliyiz . Üstelik bütün organizasyonu tamamlayacak şekilde . Eğer gelişeceksek , önder olacaksak önce insan kaynaklarımızın ve çevresinin kalitesini düzenlemeliyiz. Yoksa ne şirket, ne yerel yönetimler ne devlet gelişemez, tekamül edemez.

Hep başkalarının takipçisi oluruz.