Yıllar Evvelinin...

Abone Ol

 Yıllar Evvelinin Ramazan Günleri

Yıllar evvelinin Ramazanı derken asırlar evvelinden gelen ramazan günleri değil onları yazabilmek başka bir âlemdir.

Bendeniz bizzat yaşamım içinde ki 1930 – 1965 li yıllar arası olan Ramazan günlerini anlatmak isterim.

***  

Mübarek Ramazan'ın aylık misafirliği devamda ama!

Daha dün başladı derken Yarısına ulaşıverdik.

Önceki yazımda Ramazanın nostalji olan ilk gününü sundum sizlere.

Diğer günler değişikli mi? Derseniz elbette ufak gibi görünen farklar var tabii.

Hele kibrit kutusu Apartmanlar yerden bitercesine çoğalınca bugün daha da bir başkalaştı

***

Yıllar evveli Hanenin beyefendisi Sabah namazını mahalle mescidi veya camisinde değil de Konya'da bulunanlar Kapı, Sultan Selim, Aziziye gibi camilerde kılmak için erken hareket ederdi.

Hareketten evvel Hanımefendi siparişlerini verirken “Fakir komşuyu da unutma” deyip eline Zembil veya kamıştan yapılma sepeti tutuştururlardı.

O günlerde Alâeddin ve İplikçi camileri kapalı idi.

Giderken kendisi gibi yola düşenlerle beraber sohbet içinde tutarlardı yolu.

Tabii bu anlattıklarım şehir hayatı yaşayanlar içindir. Köy ve ilçeler bambaşkadır.

Camide namazı eda ettikten sonra, esnaf olanlar iş yerini besmeleyle açar diğer çalışanlarda gelip iştirak ederler.

Kaldırımlar satış eşyası ile işgal edilmiş değildir. Sulanır temizlenir dükkân önleri.

***

Her tarafta bir sessizlik vardır. Bağıran çağıran hak getire. Haykıran olabilirse ayıplayıp susturmayı sağlarlar.

Bu sakinlik içinde müşterilerine, bu günlerin aksine “Ramazan berekettir” düşüncesiyle az kârla yani diğer günlerden daha ucuz satış yapmayı prensip etmişlerdir. Müşterilerde Yahudi pazarlığına girmemiş olurlar.

Değil kan dökme kavgaya bile rastlayamazsınız. Kavga ya başlayacak olanlara hemen ilgilenerek sulh ediverirler.

İşte “maneviyat duygusu ve Ramazan'ın ulviyeti” bu idi sadece aç-susuz kalmak değil. Şimdileri gibi bıçak tabanca saldırısı görülmüyordu.

***

Gelen müşterilerden Fakir olarak bildikleri olursa ücret almaz hayırlarına sayarlardı.

Öğle ezanları okunurken çalıştırdıkları ile beraber dükkânın kapısını çeker veya eşyanın üstünü örtüverip yakın camiye giderlerdi. Hırsızlık hak getire. Allah'ın emniyeti içindeydiler.

İkindi vakti de öyle olup namaz eda edildikten sonra, bu günün oto kalabalığı ve binecek vasıta olmadığı için yarım saatten fazla uzaktaki evlerinde İftara ulaşmak için dükkânı veya iş yerini kapatıp tabanvayla, merkebi veya at arabası olanlar onunla yola düşerlerdi.

***

Siparişleri daha evvelce aldıkları için ilave olarak bu günün sıvanmış yumurtalı veya Tahinli pideleri adet olmadığından, mahalle aralarında olmayıp sadece çarşı merkezindeki pidecilerden pide alır birde şekerciye uğrarlardı.

Şekerciden ufak çeşitli şekerlerden alırlardı. Mahallesine vardığında sadece kendi çocuklarına değil o sırada bulunan diğer çocuklara da verip sevindirirlerdi.

Zaten bunu bilen çocuklar babaların, amcaların geleceği saatte mahalle girişinde hazır olur, görünen baba ve amcalarını karşılamaya koşarlardı.

***

Evine gelen Beyefendi hanımefendinin hazırladığı içine peynir, kıyma vb. içli Şebit (Yufkanın pişmişi) dürümü alıp mahallenin bu gün yeksan olan Mescidine veya camisine giderdi.

Mevlana Müzesi içinden atılan fişek sesi ardından Alâeddin tepesindeki çaputla atış yapılan Top sesi gürleyince orada olanlar birbirlerine dürüm ikramla oruçlarını açardı. O zamanlar Hurma bulunmazdı.

Ezan sonu namazı eda edip camiden çıkarken bir yabancı görmüşlerse gideceği misafirlik olup olmadığını sorarlar yoksa kendi evlerine iftara davet ederlerdi.

***

Evde tahta veya bakır sini kurulmuş üzeri iftariyeliklerle doldurulmuş olurdu.

Zamanın pekmezi çok olması ve kaynatırken yapılmış kireçle sertleştirilen Kabak, Patlıcan, yanında şekerli olan Kayısı Kiraz, Gül Fişne reçelleri, Pekmez, pekmezle karıştırılmış Tahin, Küflü yağsız yağlı tulum köy peynirleri, çeşitli turşular, beze sarılmış limonlar, içi içli dürümler hazır ve nazırdı.

         ***

Beylerin camiden gelmesi ile sofraya oturulup Allaha hamd-ü sena edilmeyi müteakip iftariyelere saldırılırdı.

İftariyelerden sonra her gün bir çeşidi olan çorba sonu orta denilen Patlıcan üstü kaburgalı etin pişirilmiş yemeği sonra ya kıvrım ya su böreği yada başka bir börek endam ederdi.

Devamı olarak her gün çeşitli olarak, Baklava, Saçarası, Kıvrım Sütlaç, Güllaç tatlıları yer aldıktan sonra evde yapılmış bulgurdan oluşan pilav ortaya konurdu.

Mevsimine göre kavun karpuz ve kavunda son hamlenin yiyecekleri idi.

Yemek sonu ailecek Hamd duası edilirdi.

Sofralar kalkarken minderler üzerine oturmaya çekilince o zamanlar evlerde lavabo bulunmadığı için, getirilen ufak leğen ve ibrik ile eller yıkanır kahvelerin gelişi beklenirdi.

***

Kahveler sonu abdestler yenilenir ve caminin yolu tutulur teravi namazını eda ederlerdi

Bazı beyefendiler çarşı içindeki Türbe civarı havuzlu kahve ve diğerlerinde çay içmeye giderler dostları ile sohbet sahura kadar sürebilirdi.

Ev ailesinin iftar günlüğü bu kadar.

Allah ömür verirse İftar davetleri ve Sahurda ki oluşumları anlatırım inşallah.

***

Hoşça kalınız