Ülke olarak çok değişik alanlarda var olmak istiyoruz.

İlk hedefimiz bağımsızlık. Stratejik olarak da güçlü olmak istiyoruz. Gerçi bu konuda hayli kafamız karışık gözüküyor.

Teknoloji olarak referans alınabilecek bir ülkeden çok,  teknolojiyi iyi kullanan bir ülke olmayı yeterli bulan insan sayımız yoğunlukta.

Dünya ile aynı anda biz de üretiyoruz demek büyük bir övünç kaynağı. Hatta “bizde de artık aynı teknoloji var” diyen insan sayımız oldukça fazla. Bu yazdıklarıma ne var bunda diyecek çok insan var. Ancak yetmiyor. Aynı futbolda olduğu gibi iyi oynadık, yenildik ama ezilmedik ruh hali içerisindeyiz. Oysa dünyayı yönetenler böyle düşünmüyor. Tıpkı Harezim, Fergani, İbni Haldun, El Cezeri,  Biruni, Ahi Evran, Ali Kuşçu, Caca Bey, İbni Sina, Vecihi Hürkuş, Aziz Sancar ve daha nicesinden oluşan birçok bilim adamımızın da öyle düşünmediği gibi.

Dünya’ya referans bilim adamı oldular. İnsanlığa ve Türk Dünyasına katkı yaptılar.  Sürdürülebilir bir insan kaynağı oluşturma sistemi kurabildik mi? Hayır. Çoğu bireysel merak ve gayretlerle ya da çevrenin keşfetmesi ile bu yola girdiler. Dünya ise bunu bilinçli bir şekilde yapıyor. Geleceğin teknolojilerinde ve işlerinde çalışabilecek insanları, o projeler henüz fikir aşamasındayken yetiştirmeye başlıyorlar. Hatta devşiriyorlar.  Dünyanın dört bir tarafından insanları hayatlarının başlarından itibaren çeşitli projelerle tarayarak o insanları kendi çekim alanlarına yönlendiriyorlar. Yüksek standartta kurmuş oldukları sistemlerle, öğrencileri öğrencilik hayatları boyunca ve kendilerini bulabilecekleri imkânlar doğrultusunda yetiştiriyorlar. Öyle ki öğrenci, belirli bir işe başladığında bin kere dünyaya gelsem yine aynı yolu tercih ederdim diyebileceği tatminiyete ulaşabiliyor. Belki de kendi yaratılış gayesini keşfediyor.

Bu insanlara özellikle üniversite hayatında hazırladıkları imkânlarla,  gencin yaşamı boyunca sahip olacağı yüksek gayeleri de inşa ediyorlar.

Dünyanın en ileri projelerinde daha üniversite zamanlarında yakın temas sağlıyorlar.

Aynı zamanda da öğrencinin her türlü maddi ve ruhsal kapasitelerini tanımladıkları güçlü veri alt yapıları da oluşuyor.

Öyle ki, kim hangi alanda yetkin olabilecekse o yönde bir yaşam planı oluşturuluyor ya da yolunu bilen insanlar meydana çıkıyor.

Şirketler, devletler,  sivil toplum örgütleri,  uluslar arası etkili organizasyonların da yöneticileri bu kişiler oluyor.

Özellikle kendi maddi, manevi güvenlikleri için gerekli bilimsel çalışmalarla ilgili oluşturulan ‘’Biz bu sisteme nasıl sahip olabiliriz‘’ sorularını sorduklarında;  bilim ve üniversite çevreleri, o konu ile ilgili bütün kurumlar;  o hedefi oldurmak için harekete geçiyor. Finansal kaynakları zaten hazırlanmış oluyor. Çünkü o güçler için; hedef gerçekleştiğinde sağlanan stratejik üstünlük belki de çok yüksek güvenlikli bir yaşamı da garanti ediyor.

Bu sistemde yetişip, bu sitemde kendini rahat hissedenler, bu sistemde güvenlik kaygısı yaşamayanlar için,  elbette vatan da bu ortamı sağlayan yer ve kişilerden oluşuyor.

Bir düşünelim. Herhangi bir alanda dünyanın en iyi projesini yapıyoruz, yatırım haline getiriyoruz, işletmeye açıyoruz ve ihtiyaç duyduğumuz kaliteli insan kaynağını arıyoruz. Sonuç olarak da buluyoruz. Hatta övünülecek işler de yapıyoruz. Dünyaca etkili oluyoruz. Ancak sistem bir türlü bizim istediğimiz şekilde işlemiyor.

Sürdürülebilir, kendini yenileyen ve daha ileri giden bir yaşam biçimine geçemiyoruz. Kaliteli diye aldığımız insanlarımızın zihniyeti bir türlü bizlerin milli hedefleri ile örtüşmüyor. Çünkü yaşamının en etkili yıllarını onların sistemi ile geçirmiş. Tıpkı başka bir ailenin yetiştirdiği bir çocuğun,  gerçek anne ve babasını bulsa bile yaşamında en çok etkili olan annesini yani yetiştiren ailenin yaşamını tercih ediyor olması gibi. Bu sebepten;

  • Önce milli insan kaynaklarımızı yetiştirmenin yolunu bulmalıyız.
  • Milli konularımız olmalı. Her konu bir üniversite ve fakülteye zimmetlenmeli.
  • Muhtarlıktan Cumhurbaşkanlığına kadar bütün makamlar bu bilinç ile hareket etmeli.
  • Dernekler, odalar, federasyonlar bu amaçların sorumluluğunu hissetmeli.
  • İnsanları bu sebepleri dikkate alarak iş başına getirmeli görevlendirmeliyiz.

Bu işi tez elden yapmalıyız. Aileden, aşiretten, hemşericilikten, tertipçilikten, devrecilikten, okulculuktan, cemaatçilikten kurtulup asıl hedef ortak paydaların gerçekleşmesi olan, liyakate dayalı organizasyonları kurarak. Aile, aşiret, hemşericilik, cemaatçilik ihtiyaç kadarı ile belki olmalı ama asıl hedef milli olabilmeli ve liyakat öncelikli olmalı.

Yoksa dünya birkaç ailenin güdümünde onların çizdiği rotada yol almaktan kurtulamaz.
Tıpkı dünyadaki vahşetlere, adaletsizliklere, oldubittilere seyirci kaldığımız gibi.

Bugün onlar dünyayı karıştırıyorsa, milyonlarca insan göç etmek zorunda kalıyor, on binlercesi ölüyorsa biraz da bizlerin beceriksizliği, vurdumduymazlığındandır. Öyle ki Kudüs’ü İsrail’in başkenti yaptım. Akdeniz’de Türklerin ne işi var. Yaptırımlarla ekonominizi çökertirim tehdidini savurabiliyorlarsa bunda bizim de çok kabahatimiz var.

Çünkü bütün bu operasyonla, yetiştirdikleri o kaliteli, liyakat sahibi insanların yönetimindeki veya katkı yaptıkları organizasyon ve şirketler tarafından yapılıyor. Üstelik yapılan bu operasyonların büyük çoğunluğunun alt yapısı hazırlanırken o bölgelerin çocuklarının onların üniversitelerinde okurlarken hazırlamış oldukları tezlerinden derledikleri sağlam bilgilere dayalıdır.

Yani yetişmiş insan kaynakları her türlü mal mülk ve servetten daha değerlidir. Mülkiyet parasal bir büyüklük iken, yetişmiş insan kaynağı gelişmişlikle alakalıdır. Nerede bir kişi; insan kaynağını küçümsüyorsa, önünü kesiyorsa, pasifleştiriyorsa milli kaynakların en başta düşmanı o dur. Bu tip insanlar parasal zenginlik ya da makam unvan, kariyer sağladıkları sürece içinde bulundukları toplumları riske atmaktan çekinmezler. Bugün dünyayı savaşlara sürükleyen, çatışmalara zemin hazırlayan güçlerin en önemli meziyetleri bu tip hırsları olan insanları kullanmaktır.

“Ne işimiz var oralarda?” ‘’ O işlerde’’ diyorsanız eğer siz zaten milli olmaktan çıkmışsınız demektir. Sizin rahatlığınızı sağladıkları sürece dünyada herkes her şeyi yapabilir.