İnsanlığın ortak değerlerinden biri olan demokrasinin nihai bir tanımı yoktur. Demokrasi benim nezdimde “bilinçli halkların sahip çıktığı bilinçli haklardır.” Demokrasi kavram olarak halkın egemen olduğu bir çeşit yönetim biçimidir. Günümüzde ise çoğulcu demokrasiden çoğunlukçu demokrasiye geçilmiştir. Çoğulcu demokrasi çeşitliliğin farkındadır tek olmadığını bilir, çoğunlukçu demokrasi ise halkın desteği azami dereceye ulaşınca azınlığın kendisine uymasını bekler. Bir toplumda seçme hakkını birey olarak kullanan kişinin oyu hangi cenaha giderse gitsin kazanan genel iradedir. Çoğunluğun kanaati anlayışıyla demokrasi elbette ki sağlanır ancak muhalif oy kullananların fikirleri, görüşleri çoğunluğun içinde eritilmemelidir.

Demokrasinin yegâne amacı ötekinin tanınması olmalıdır. Sadece başkalarının farklılığını tanımakla da bir ülkeye demokrasi gelmez, demokrasi; aynı toplumun içinde dünya görüşü farklı olan insanları bir arada yaşatmakla başlar. Başkalarının farklılığının tanınmaması herkesin kendi iç dünyasına gömülmesine dönüşebileceğinden, her türlü yönetim biçiminin ve demokrasinin önceliği; eşitlik ilkesi olmalıdır. Herkesi kendi dünyasına bırakmak ileride toplum için bir tehdit oluşturabilir. Başkasının haklarına saygı duymayan demokrasi kabul edilemez.

Demokratik toplum yalnızca anı kurtarmak ve geleceği kendi standartları içinde şekillendirmek yerine standartlarının dışına çıkar ve zamanı ve mekânı bu boylamda incelemeye gayret eder. Bu çeşitlilik arayışı değişime indirgenmemelidir. Birçok toplum Batının geliştirdiği yenilikleri kendine uyarlama çabasındayken, modern toplumlar da gelişirken yitirdiklerini bulma çabasındadır. Ezbere dayalı sistemlerle ülke yönetilmez, alternatif bir toplumun oluşması belki de içimizdeki ikiliğe iyi gelir.

Bugün bizler Demokrasi ve Milli Birlik Günü olarak adlandırılan 15 Temmuz’a siyasi tercihlerimizi ve farklı görüşlerimizi bir kenara bırakarak hep birlikte tarafsızca sahip çıkamıyorsak bu; toplumun ikilik anlayışının ortaya çıkardığı bir üründür. Demokratlar gittikçe artan fanatizme bir dur demelidir. Topluma yurttaşlık ve aitlik ruhunu benimsetemediğimiz takdirde Türk toplumunun dillere şayan destanları senin liderinin zaferi benim liderimin zaferi genellemesi içinde değerini yitirecek, esas olanın halk olduğu unutulacaktır. Bugün demokrasi ne bizde ne başkasında ne zenginlerde ne fakirlerde ne geçmişte ne de gelecekte daha fazla değildir. Dünyada öyle bir eşitlik sağlanmalıdır ki işte o zaman gerçek manada demokrasiden bahsedilebilsin.

15 Temmuz’un neden Demokrasi ve Milli Birlik Günü olarak ilan edildiğine değinelim istiyorum. O gün meydanlarda vatanı için mücadele eden kararlı bir halk vardı buna hepimiz şahit olduk. Halk bağımsızlık hakkına sahip çıkmak için oradaydı. Kamuoyu, Yurtta Sulh Harekatı'nın varlığından ilk defa TRT ekranlarında Tijen Karaş'a zorla okutulan darbe bildirisi ile haberdar olmuştu. Olaylar saat 22.00 civarında Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün askerler tarafından kapatılmasıyla başlamıştı. Aynı saatlerde İstanbul ve Ankara semalarında jetler uçmaya başladı. 22.15 sularında ise Atatürk Havalimanı ele geçirilmeye çalışıldı. Saatler 23.45’i gösterirken bir grup darbeci TRT binasına girdi ve bahsettiğim darbe bildirisini okuttu. Herkes olayları şaşkınlıkla yakinen takip ederken saat 00.25 sularında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan CNN Türk canlı yayınına Facetime ile bağlandı. Erdoğan, Hande Fırat’ın sorularını cevapladığı konuşmasında halkı meydanlara çağırdı. Olayların seyrini değiştiren konuşmasını “Ben bugüne kadar Halkın gücünün üstünde bir güç tanımadım” diyerek tamamladı. Bu çağrı demokrasi çağrısıydı. Bu çağrı halka güven aşıladı. Halk darbe girişimini canını ortaya koyarak geri püskürttü. 15 Temmuz 2016’da ordunun içinde örgütlenmiş bir grup vatan haininin düzenlediği cunta girişiminde 251 vatandaşımız şehit olurken 2 bin 196 vatandaşımız gazi oldu. Halkın devletin görevini hiç düşünmeden nasıl üstlendiğine, kendi temel hak ve özgürlüğünü sonuna kadar nasıl savunduğuna gözlerimizle tanıklık ettik. Bu zamana kadar tarihe geçmiş onca zaferin birlik ve beraberlik bilinciyle nasıl bertaraf edildiğini dinleyip durduk. 15 Temmuz’da ise kendi zaferimizi yazdık. Halk haklarını savunduğu ölçüde bağımsızdır.

Demokrasi için bir diğer önemli nokta ise insan haklarıdır. İnsan haklarının asıl hedefi kişileri devlet baskısından korumaktır. Dünyanın sancılı demokrasi tarihini irdelediğimizde John Locke’un insan hakları düşüncesini ortaya çıkarmakta fazlasıyla katkısı olduğunu görürüz. Locke’a göre “devletin amacını, kapsamını ve sınırlarını belirleyen insan haklarıdır.” Demokrasinin niteliği insan haklarına verdiği öncelikle ölçülür. Hak ve özgürlükler ise ancak kullanılabildiklerinde anlamlıdır. Devletin görevi insanların haklarını tanıma, karışmama, koruma, temin ve tedarik etmektir. Devlet insan haklarına ilişkin görevini yerine getirdiği takdirde yurttaş bireyler yetişir. Bunun aksi gerçekleştiğinde ise halk yurttaşlığın getirdiği yükümlülüklere kulak asmaz ve devletle sadece ihtiyacı olduğunda etkileşime geçer. Bir devletin devlet olabilmesi için insanların varlığına ve desteğine ihtiyacı var. Devlet kendi bildiğini okur, halk başına buyruk davranırsa bu gamsızlık bizi yalnızlaştırır: devlet olmanın gereği birlik ve beraberlik olgusunu yitiririz.

Vatandaşların siyasi sistemlere karşı güveninin giderek azaldığı bir dünyada demokrasi belki de son neferimizdir. Türk toplumu demokrasiye olan güvenini kaybetmeye başladığının farkında ve onsuz yapamayacağının bilincinde. Bağımsızlığına düşkün olan bir toplum olarak temel değerlerimize sahip çıkmalı ve demokrasi hakkımızı aramalıyız.