Perdelerini açıp kendisini gösterdiği ilk günden bu yana yerli otomobille ilgili fikirler ve yorumlar havada uçuşuyor. 

Aslında bu yorumlar yerli otomobiller görülmeden önce de vardı ama bakış açısı hep olumsuzdu. Otomobilin kendisini göstermesiyle birlikte bir anda karamsar tablo yıkıldı, herkes olabildiğine yerli, olabildiğine milli bir tavır ortaya koymaya başladı. 

Daha seri üretimine geçilmemiş olmasına karşılık sipariş üzerine sipariş yağdı, yağmaya da devam ediyor. Bırakın seri üretimi, fiyatıyla ilgili de en küçük bir dipnot yok elimizde…

Fiyatı demişken, halk arasında yerli otomobile fiyat biçen biçene…

Kimisi diyor ki, yerli otomobil olduğu için ÖTV’si olmayacak, birçok vergiden arındırılmış olacak. Yerli üretim olduğu için maliyetler çok düşük olacak. Zaten devletin maksadı da Türkiye’deki araç piyasasının altında bir fiyatla bu araçları piyasaya sürerek, dışarıya giden dövizi ülke içinde tutmak, ekonomiyi daha canlı hale getirmek…

* Bu kanaatte olanların yerli otomobille ilgili genel fiyat beklentisi 150 bin TL ile 250 bin TL arasında değişiyor. 

Bu kadar donanımlı bir araç öyle ucuza satılır mı?

Tebaanın bir kısmının görüşüne göre ise, yerli de olsa böylesi donanımlı bir aracı öyle ucuz paralara kullanmak kolay değil efendiler… İyi ata bineceksen, hakkını vereceksin. Yerli otomobilin ucuz olmayacağı / olamayacağı yönünde görüşe sahip olanlar, bu otomobilin ilkleri bünyesinde barındırdığını, tamamen elektrikle çalışıyor olmanın yanında insan hayatını kolaylaştırıcı pek çok donanıma sahip olduğunu söylüyor. Öyle ki, otomobilden evinizdeki aydınlatma sisteminden klimaya kadar her şeyi kontrol edebileceksiniz. Daha ne olsun?

* Bu kanaatte olanların yerli otomobille ilgili beklentisi fiyatının 300-700 bin TL arasında değişeceği yönünde…

Diğer yandan otomobilin her bir segmentinin kendi içinde rakipleriyle birlikte değerlendirilerek fiyat politikasının buna göre belirleneceği de fikirler arasında. 

Örneğin, sedan D segmentindeki yerli otomobil, bu segmentteki aynı doluluktaki diğer otomobillerin fiyatlarından bir miktar daha ucuz olacak. Yani misal verecek olursak, 600 bin TL’lik sedan otomobil, 500 bin TL olacak. 

Petrolcüler bunun altında kalmayacak?

Halkın beyin fırtınasına yetişmekte zorlansak da fikirleri mümkün mertebe takip etmeye çalışıyoruz. Diğer bir görüş ise daha kaygılı… Hadi fosil yakıtlar diye tabir edilen petrol türevlerinin üretenleri, piyasanın devleri elektrikli arabayla ilgili bir yaptırım uygulayıverirse ne olacak? (Elektrikleri mi kesecekler, bilemedim?)

Diğer yandan bu arabaların elektrikleri nerede ve nasıl doldurulacak? Bununla ilgili altyapı nasıl sağlanacak? Hadi Türkiye’de altyapıyı hazırladık diyelim, ihraç edeceğimizi düşündüğümüz ülkelerde bu altyapıyı nasıl oluşturacağız?

(İnsanlar ciddi ciddi bu konuları düşünüyor.)

Daha bitmedi!

Yerli otomobili aldık diyelim, kullanıyoruz da… Bir süre sonra bozuldu. Sabah kalktık bindik, arıza lambası yandı, ekran görüntü vermedi... Ya da yolda giderken tekleme yaptı… 

Bu arabaların servisleri kim, bu insanlar kimler? Bu kadar kısa sürede elektrikli otomobille ilgili 81 vilayette yerli otomobil ustası nasıl yetiştirilecek?

Tüm bunları insanların düşünüyor, yorumluyor, kafa yoruyor olması bana göre gayet normal. Demek ki hakikaten bir beklenti varmış yerli otomobille ilgili. Şimdi de yerli otomobilin geleceğine yönelik fikir teatisinde bulunuluyor. 

Bizim oralarda bir ‘ESENE HİKAYESİ’ anlatılır. Yazıyı buraya kadar okuduysanız, durun bu hikayeyi de paylaşıvereyim sizlerle…

Zamanın birinde bir Esene varmış… Aşırı derecede pimpirikli, saplantılı fikirleri olan bu Esene’yi baş göz etme vakti gelmiş.

Kendi denginde biri istemiş Esene’yi, ailesinin oluruyla evlenmiş…

Evlendiği günün ertesi sabahı gelin Esene, evin balkonuna çıkmış feryat figan ağıt yakıyor…

Kaynanası ve eşinin ninesi, sesleri duyup koşmuş gelmiş gelin Esene’nin yanına. Sormuşlar, “Kızım hayırdır, senin derdin ne? Niye ağlıyorsun, dizini dövüyorsun?

Kaygı küpü gelin Esene duvarda asılı bulunan bakır guşaneyi (geniş kazan) göstererek cevap vermiş:

“Hadi bizim çocuğumuz olursa,

Çocuğumuz emeklemeye başlarsa,

Guşanenin altına gelirse,

Guşane duvardan düşerse,

Çocuğun kafasını yararsa,

Çocuğum kanlar içinde kalırsa… ağlaman mı ebesi, ağlaman mı ninesi...”

Konya tabiriyle, “Pek şiitmeyin” a dostlar. Minareyi çalan, kılıfını da hazırlamıştır hazaar… Olur gider hepsi…