Konya Aydınlar Ocağı salı kültür sohbetlerinde bu hafta Volkan Önder Erikci“İngiltere’nin Ortadoğu Siyaseti ve Vehhabilik” konusunu anlattı. Muhammed İbn Abdülvehhab’ın, 1703 yılında Arabistan’ın Uyeyne kasabasında doğduğunu, babası Abdülvehhab İbn Süleyman’ın Üyeyne kadılığı yapmış ve bazı eserleri günümüze kadar gelmiş bir Hanbeli âlimi olduğunu, dedesi Süleyman bin Ali’nin ise Necid müftülüğü yaptığını söyleyen Erikci “Gerçek bir âlim olarak yetişmesine rağmen, Necid bölgesi ona ilmi yönden dar gelmeye başlayınca yolculuğa çıkıp Mekke ve Medine’ye oradan Basra’ya gitti. Fakat buradan görüşleri sebebiyle kovuldu” diye konuştu. Babasının bulunduğu Hureymile kasabasına yerleşen İbn Abdülvehhab’ın buradan da görüşleri sebebiyle kovulması üzerine gittiği Uyeyne’de bölge emiri Osman b. Muammer’in güzel karşılayıp hem bir akrabasıyla evlendirdiğini hem de fikirlerini yayması için yardımcı olduğunu kaydeden Erikci “Halid kabilesinin emiri Süleyman b. Muhammed, Emir Osman’a İbn Abdülvehhab’ı öldürmesini emreden çok sert bir mektup yazdı. Bu mektup üzerine de ayrılıp Diriyye’ye gitti. Burada görüştüğü İbn Suud’a din işlerini kendisine bırakması karşılığında idari yönetimde destekleme sözü verdi” dedi. Erikci şöyle devam etti; “İbn Abdülvahhab Osmanlı Sultanı 3. Selim’e de Osmanlıyı tekfir eden bir mektup gönderdi. Ama Osmanlı’nın başında türlü sıkıntılar vardı ve bir kabile ile uğraşacak durumu yoktu. Neticede Muhammed İbn Abdüvehhab ve Muhammed İbn Suud büyük oranda amaçlarına ulaştı, 1792 yılında Necd bölgesinin tamamı Vehhabi olurken Arabistan’ın büyük bir kesiminin siyasi liderliğini de Suud ailesi üstlendi.” Vehhabilin bir mezhep olmayıp, Hambeli mezhebinin sapkın bir kolu olarak değerlendirilmesi gerektiğini anlatan Erikci “Vehhabilere göre Peygamber, evliya gibi şahsiyetlerden yardım, şefaat ve manevi koruyuculuk istenmez ve Hz. Muhammet’ten sonra çıkan her şey bidattir. Şefaat, kırklar, yediler, abdallar, kutup, gavs, raks, sema, devran, ayin, mezarlara kabir yaptırma, kabir başında dua etme, madalyon, maskot, ebced hesabı, resim yapmak, fotoğraf çektirmek bidat; Hz. Peygamber Efendimiz için “ya Muhammet”, “seyyidina”, “efendimiz” şeklinde hitap etmek, salavat getirmek yasaktır” diyerek sözlerini sürdürdü.

Maşalı: Mahallemizde imar sorunu çözdük Maşalı: Mahallemizde imar sorunu çözdük

MEKKEYİ NASIL ELE GEÇİRDİLER

1801 senesinde 20 bin Vehhabi’nin haccettiğini, böylesine büyük bir kuvvetin Mekke’ye girmesi üzerine ahalinin Abdülaziz’e biat etmek zorunda kaldığını ve şehre hâkim olan Abdülaziz’in Vehhabiliğin gereği olarak Hz. Peygamberin, Ebu Bekir, Ömer, Ali ve Fatma’nın doğduğu ve Hz. Hatice’nin oturduğu rivayet olunan evlerle, halkın evliya olarak gördükleri ve saygı duydukları kişilerin mezarlarını yıktırdığını anlatan Erikci .”Hacerü’l-Esved’i yerinden çıkartıp parçalatırken şehirdeki çubuk, nargile ve her türlü saz aletini toplatıp yaktırdılar. Benzer olayların bir kısmı Vehhabiler tarafından işgal edilen Medine’de de yaşandı, Hz. Peygamber’in kabri yıkılmak istendi. Ancak Medine halkı, yapılmak karşı durmayı başarıp buna fırsat vermedi.Duruma müdahale etme zorunluluğunu gören Osmanlı Sultanı II. Mahmut, Mehmet Ali Paşa’yı görevlendirip Vehhabilerin üzerine asker sevk etti. Sonraki yıllarda da Mehmet Ali Paşa Vehhabilerin üzerine oğlu Tosun Paşa’yı gönderdi. Böylece Medine 2 Aralık 1812’de Vehhabilerden kurtarıldı” diyerek devam etti.

İNGİLİZLER VE VEHHABİLER

Sömürgeci İngilizlerin yeni pazarlar, yeni sömürgeler bulmak ve sömürgelerine giden yolları koruma gibi siyasetleri olduğunu kaydeden Erikci konuşmasını sü sözlerde tamamladı: “İngilizlerin Arap toprakları ile ilk askeri temaslar 18. Yüzyılın sonunda oldu. 30 bin rupi değerinde şal ve saten kumaş gibi hediyeleri San’a imamına gönderip Moha’da bir bahriye hastanesi açma imtiyazı elde ettiler. Sonraki yıllarda da hakimiyet alanlarını genişlettiler. Vekâlet savaşında bir kabileyi seçmeleri gerektiğinde de Şerif Hüseyin ve İbn Suud gibi hırs dolu ve Türklerden nefret eden isimleri tercih ettiler. Arapçılığı ortaya çıkarabilmek, ateşleyebilmek için Arapları ve tarihlerini övüp Türkleri yerme gayretine girdiler. İngilizler, Şerif Hüseyin’e askeri yardımlarda bulunup Cidde’ye uçaklar gönderirken İbn Suud ile görüşmeler yaptığı gibi bunlara düşman olan İbn Reşid ile müzakereye oturdu. İbn Suud kendisini sultan ilan ettiği gibi halife de ilan etti, bütün Arapların birleşmesi çağrısı yaptı. Vehhabi hareketinde milliyetçilik vardır. Bölgeyi küçük devletçikler halinde bölen İngilizler’in 1744’de Vahhabilerle buluştuğunu Hüsnü Mahalli yazdı.  1904’de Basra Körfezi’ne temsilci atanan ve sonraki yıllarda sör olan Abdülaziz bin Suud’un yakın dostu Yüzbaşı Percy Cox İngiliz hükûmetini Vehhabiler hususunda ikna ederek endişelerini giderdi. Cox’un teminatı sayesinde İngilizlerin bölgedeki önemli müttefiki Vehhabi Suudiler oldu. Osmanlı’nın 1918’de Medine’den çekilmesiyle Abdülaziz Bin Suud tek rakibi olan Şerif ailesinden Mekke, Medine Cidde ve Taif’i de 1926 senesinde alarak Necd ve Hicaz kralı olduğu. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’de 3 Ağustos 1929 tarihinde Suudi Arabistan ile Muhadenet Muahedesi  yani dostluk anlaşması imzalayıp üç sene sonra da, 1932’de Suudi Arabistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan devlet oldu.” Program sonunda Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, konuşmacı Volkan Önder Erikci’ye teşekkür ederek kitap takdim etti.

HABER MERKEZİ

Editör: TE Bilişim