Kademenin neşesi
Akören Tarihi’ni kaleme alan Araştırmacı-Yazar Muzaffer Tulukcu ve Aziz Gök, Akören’de önemli bir yer edinen Avdanlı Memedin Abdurrahman olarak anılan Abdurrahman Albayrak’ı kaleme aldı. Yazıda Albayrak’ın Akören’in sembol isimlerinden biri olduğuna vurgu yapan Tulukcu ve Gök, Albayrak’ın esprileriyle ve neşesiyle “Kademenin Neşesi” olarak yorumlanabileceğine dikkat çekti. İşte Tulukcu ve Gök’ün Akören’in önemli isimlerinden Avdanlı Memedin Abdurrahman’la ilgili açıklamaları şöyle;
FOTO-Avdanlı Abdurrahman Katip Mustafa Doğru ve dönemin öğretmenleri ile.
ESPRİLİ BİRİYDİ
Bir yerin yerlileri çoğunluktaysa oraya dışardan gelenler genellikle geldikleri yerin adıyla anılırlar. Bu yüzden herkesin Akörenli olduğu bir yerde Akörenli olmamak lakapların da mantığını belirlemiş. Alanlı Mehmet, Çatlı’nın Ali, Fartlı Kemal, Bozdamlı, Maylı Murat, Avdanlı Memedin Abdurrahman… bir çırpıda aklıma geliveren isimlerden bazıları. Akören’de ne kadar Akörenli olmayan var bilmiyorum ama Akörenli olmadığı halde ismi Akören’e mal olmuş, hatta Akören’in sembol isimlerinden olmuş biri var: Avdanlı Memedin Abdurrahman yani Abdurrahman Albayrak. Onun için “Kademenin Neşesi” de diyebiliriz. Yıllarca kademede efsaneleşen birçok şakanın, esprinin, kahkahanın arkasında onun imzası olduğundan emin olabilirsiniz.
FOTO-Abdurrahman Albayrak (Oturanlar sol başta) ve avcı arkadaşları.
Akören Ortaokulu’nun ilk hademelerinden olduğu ve burada 23 yıl hizmet ettiği halde diğer meslektaşları gibi kimse onu “hademe” veya “müstahdem” olarak anmıyor. Herkes onu aslı ile anıyor: Avdanlı Memedin Oğlu Abdurrahman. Bu renkli kişiliğin hangi yönü üzerinde durmak gerek bilmem ki!... Dillere destan matraklığını mı yazmalı yoksa parmak ısırtan hazır cevaplılığını mı? Ya da yıllarca yaz kış demeden taviz vermeksizin yaptığı avcılığı mı anlatmalı? Yoksa değme tiyatro sanatçılarına taş çıkartan mukallitliğini mi yazmalı? En iyisi biz kendimizi onun çok yönlü, çok renkli kişiliğini kollarına bırakalım, bakalım hangi renkleri devşirebileceğiz?
FOTO-Avdanlı Abdurrahman (soldan üçüncü) Akören Avcılar Derneği ekibi ile.
1956’da açılan Akören Ortaokulu’nda 1964’ten 1987’ye kadar bilfiil hizmet etmiş, bu yıllarda Akören Ortaokulu’na yolu düşen herkesin hatıralarında derin izler bırakmıştır. İster öğrenci, ister veli, isterse öğretmen veya idareci olsun bu okulun çatısı altında olan herkesin onunla ilgili ve tebessümle andığı bir hatırası mutlaka vardır. O denli sevilmiş ve bir hayran kitlesine sahip olmuştur ki, öğretmen veya öğrenciler teneffüsleri onunla geçirebilmek için bahçeyi ya da öğretmenler odasını değil hademe odasını tercih eder olmuştur. Hatta idare bu konuda hademe odasına girilmesini yasaklamak zorunda kalmıştır. Onu tanıma şansı bulanlar mavi bakışlarındaki sevimliliği unutabilirler mi acaba? Ah o gözler… Yaşam sevincinin parladığı, zeka ve muzipliğin fışkırdığı boncuk mavisi gözler!
FOTO-Avdanlı Abdurrahman Albayrak ve Hademe Arif (Ertuğ).
Aslında her okula bir Abdurrahman Amca lazım. Çünkü o, bozulan sinirlerin onarıldığı, kaybolan motivasyonun yeniden sağlandığı bir moral kaynağı, bir sığınak olmuştu. Onun çalıştığı yıllarda Akören Ortaokulunda rehberlik uzmanı görev yapmadı ama öğrenciler buna ihtiyaç duymadı. Zira o bu görevi layıkıyla yerine getiriyordu. Bir esprisi ile size bütün yorgunluğunuzu unutturan bu adamın efsane olan, Akören’de yıllarca anlatılmış ve hala anlatılan nice şakaları vardır. O, üstün kurgu dehasıyla oyunculuğunu çok iyi birleştiren gerçek bir yetenekti. Bir başka yeteneği de yaptığı şakaları ancak kendisi anlattığı zaman çok komik olmasıydı. Mesela hastane diye okula gelen ve muayene olmak isteyen birine çektiği doktor numarası ve muayene metotları iddiamızın en somut örneği sayılabilir. Veya alışverişe gelen bir köylüye hazırladığı ve uygulayıcıları arasında rahmetli babamın da olduğu yangın şakası.
FOTO-Avdanlı Mehmedin Abdurrahman torunlarıyla.
Görev yaptığı yıllarda öğrencilerin en büyük neşe kaynağı olan Abdurrahman amca öğretmenlerin de görür görmez tebessüm ettikleri bir esenlik adası idi. Nüktedan insanlar tatlı su başlarına benzer; daima kalabalık olur başları. Zeka ve yetenek gerektiren latifelerin sevmeyeni olur mu hiç? Eskiden televizyon ekranlarında boy gösteren “şakacı” programlar yoktu. Ama biz Akören’de yapımcılığını Abdurrahman Amca’nın üstendiği nice şakalar yaşadık. Ve bunlar destanlaşıp dilden dile senelerce anlatıldı. Şimdilerde her şeyin uğruna feda edilebileceği reyting kaygısı olmadığından mıdır nedendir bilemiyoruz ama şakalarımız bile bir başkaymış eskiden.
FOTO-Abdurrahman Albayrak ortaokulun merdivenlerinde.
Ben onu tanıdığımda saçları iyiden iyiye ağarmıştı. Sonradan fotoğraflarda gördüm siyah saçlarını. Zaman en güzel renklerini ve çizgilerini kullanmış onun yüzünde. Ama sıcaklığını, muhabbetini taptaze bırakmış. Bir de bakışlarındaki canlılık ve yürüyüşündeki çabukluk onun değişmeyen güzelliklerinden olmuştu. Sanki, işimizi hemen halledelim ve muhabbetimize bakalım der gibi yürürdü.
Onun iyi bir avcı olduğunu söyledik ama yanlış anlaşılmasın, aynı zamanda hakiki bir hayvan severdi. Evinde daima keklik, güvercin. Çin tavuğu, ördek beslemiş, daima cins bir köpek bulundurmuş ve anlara çocukları gibi bakmayı ihmal etmemiştir. Hatta yakın zamana kadar Akörenlinin yabancısı olduğu “kumru”yu Akören’e getirip çoğalmasını sağlayan da odur. Sırf bunu için bile yürekten bir teşekkürü hak etmiyor mu?
FOTO-Abdurrahman Albayrak son yıllarında.
Onun vefatıyla kademe en güzel, en neşeli, en muhabbetli isimlerinden birini kaybetti. Hasan Ali Akceylan’la sımsıkı bir dostluğu olan Abdurrahman Amca’nın hastalığı da kendisi gibi tatlı idi. Şekerden mustarip olan amcamız hastalığın ilerleyen dönemlerinden bile tatlı yemekten vazgeçmemiş, özellikle helvaya karşı koyamamıştır. 2013 yılında 83 yaşında vefat eden kademenin bu renkli simasını rahmetle yad ederken onun dillere destan bir şakasını anlatarak yazımızı noktalayalım. İşte bugün yapılsa kavga sebebi sayılacak şakalarına bir örnek: Akören’in yakın köylerinden Orhaniye’den (eski ismiyle Üsküse’den) Mart Hüseyin isimli bir vatandaş Akören’e alışverişe gelir. Bakkal Halil İbrahim Gök’ün dükkanından alışveriş yaptığı bilinen bu adamcağızın Akören’e geldiğini gören Abdurrahman Amca, hemen Bakkal Halil İbrahim’in yanına gider ve: ‘Yeren Mart Hüseyin birazdan senin dükkana geldiğinde ben de geleceğim; sen bana ‘Abdurrahman Konya’dan ne zaman geldin?’ diye sor, gerisine karışma, der. Dediği gibi Mart Hüseyin doğruca Bakkal Halil İbrahim’in dükkanına gidip alışveriş yapacakken Abdurrahman Amca içeri girer ve Bakkal Halil İbrahim: ‘Yeren hoş geldin, ne zaman geldin Konya’dan?’ diye sorar. Abdurrahman Amca: ‘Az önce geldim yeren. Daha erken gelecektim fakat gelirken Üsküse’de bir yangın olduğunu gördük, oraya uğradık. O yüzden epey oyalandık.’ der. Abdurrahman Amca’yı tanımayan ve köyünün ismini geçtiğini duyan Mart Hüseyin konuşmaya dikkat kesilir ve heyecanla: ‘Yangın kimin evindeymiş, öğrenebildin mi?’ diye sorunca Abdurrahman Amca ‘Valla ben tanımıyorum ama Mart Hüseyin miymiş neymiş, onun evi yanmış galiba.’ der. Bunu duyan adamcağız: ‘Eyvahlar olsun, çamaşır yıkamak için kazanı yakmışlardı, çelen tutuştu demek ki!’ diyerek heyecanla köye doğru koşmaya başlar. Önüne gelenler ‘Ya hu bu ne telaş, ne oluyor’ diye soranlara: ‘Zarar çok mu, çocuklara bir şey oldu mu?’ diye sorarak ama verilen cevapları dinlemeden 5 kilometrelik yolu soluk soluğa kat eder. Dedik ya, bugün kabul edilemez gördüğümüz artık kimsenin kimseye yapmaya cesaret edemediği bu türden ağır şakalar 60’ların, 7’’lerin Akören’inde olağan karşılanabiliyor, insanlar buna gülebiliyor, özellikle Abdurrahman Amca yaptığında kimse tarafından yadırganmıyordu.
FOTO-Ömer Koçak Avdanlı Abdurrahman ve İsmail Hakkı Ceylan sohbette.
Hazırlayan: Aziz Gök