Eskiden gazeteye ”mevkute” denilirdi. Yazara “muharrir”, basına “matbuat”, gazete, dergi (mecmua), kitap basımının yapıldığı yere de “matbaa-matbaacılık” ve bir başka deyişle “tab’etme sanatı” denilirdi. Ben tab’etme sanatını ‘karanlık oda’da siyah-beyaz fotoğraf tab’ederken öğrendim.

***

Haber, sözlükte “herhangi bir konuda alınan bilgi, malûmat” olarak geçiyor. Uçan kuş bile bizim için haber değeri taşır. Ağızdan ağıza nakledilen söz, hikâye, kıssa, fıkra da haberdir. Âyet ve hadis-i şerifler de ötelerden gelen haberlerdir. Haber-i sâdık: Doğru haber. Haber-i kâzib: Yalan haber. Birde “Haber-i vahîd” var. Onu da meraklısı araştırsın. Muhabir açısından şu deyimler de önem arzeder: “Haberi verenden alan uslu gerek”, “Haberin sıhhatini Lokman’dan al.”

Gazete ve habercilik tekniğinin bu kadar gelişmediği dönemlerde; Konya gazetelerinde “haber atlamak” ve “haber atlatmak” da vardı. Haber kaynağımız ise oldukça genişti. Resmî ve gayri resmî kanallarla olan diyaloğumuz pekiyi ve karşılıklı “güven” üzerine kurulu olduğundan haber almakta pek zorlanmazdık. Mahkemede hâkim karşısına çıksak bile o haber kaynağımızı saklama, ismini söylememe hakkımız vardı. Ben bu hakkımı çıktığım mahkemelerde, o soruyu soran her hâkim karşısında “susarak” kullandım.

Karayolları Bölge Müdürlüğü’nün duvarında asılı levhada; “Gidemediğin yer senin değildir” sözünü biz, “Takip etmediğin, ardına düşmediğin haber senin değildir” şeklinde yorumlayarak her haberde mutlaka bir ince detayın çıkabileceği, konuşmalara ve hareketlere çok dikkat edilmesi gerektiği üzerinde haberci arkadaşlar hep ikaz edilirdi.

Birde haberleşme özgürlüğü…

Köprünün altından çok sular aktıktan sonra her acar muhabirin, hele günümüzde her haberi haberleştirme ve haberleştirmesi o kadar kolay olmasa gerek. Muhabirlik hayatım bu tür haberlerle mücadele içinde geçti. Dedikodunun veya gizli bir sırrı başkalarına söylemenin adı; ‘haber taşımak’tı. Bî haberin ötesinde ilmühaber, kara haber, kelle haber, ön haber olmakla beraber “çocuktan al haberi” diyenimiz de eksik olmazdı.

Necip Fâzıl’ın şu beyiti pek hoştur: “Soruversem: Haberin var mı öleceğinden?”

Cahit Sıtkı Tarancı’nın şu dizeleri de öyle: “Aya haber sal çıksın bu gece/ Görünsün şöyle gönlümce.”

Dinin gayesi aşk ve güzelliktir.

Bizim mutfağa pişirilmek üzere malzemeyi getiren habercinin gayesi acaba nedir, ne olmalıdır?..

***

110 yıllık Konya basın tarihi incelendiğinde yüzlerce gazete ve dergisiyle Konya’nın değişim ve siyasi tarihine ışık olmuşlar; değişik meslek erbabına varıncaya kadar eli kalem tutanlarla birlikte bir açık düşünce meydanı oluşturarak düşündüklerini, fikir ve duygularını, gelecek kurgularını basın üzerinden okurlarıyla paylaşarak geliştirmek istemişlerdir.

Konya basını incelediğinde devletin belirleyici rolünün ön planda olduğu görülmekte. Eskiden olduğu gibi günümüzde de; siyaset–basın ilişkisinde, temel belirleyici siyaset kurumu olmakta ve arka planda sermaye grupları yer almakta. Konya basınında görülen son kıpırdamalarda siyaset kurumu ile yarı resmî kurumların belirleyici rolünün daha fazla hissedildiği söylenebilir. İttihat ve Terakki dönemi ile Millî Mücadele dönemi Konya basını, Anadolu’da ne kadar ciddi tartışma ortamı oluşturmuşsa, günümüzde de 20 yıldır iktidarda olan siyaset kurumu ve yeni sistemin oluşturduğu her türlü baskıdan elbette muaf tutulamaz. Eskiden Konya basınının bir “muhalif” duruşu ve tarafı vardı. Bu açıdan bakıldığında Konya basınında “kalem kavgaları” da hiç eksik olmazdı. Günümüz Konya basınının en önemli problemleri arasında, hayat pahalılığı (enflasyon) ile fiyatı uçan gazete kâğıdı ve diğer girdilerle birlikte başta ekonomik sıkıntı olmak üzere siyasi açmazlar gelmekte. Ekonomik sebepler yüzünden bazı gazeteler, “İnternet Gazeteciliği”ni tercih ederek sosyal medya üzerinden yayınlarını sürdürmek zorunda kalmışlardır. Siyasi klikleşmelerden çok kendi ekonomik özgürlüğüne değer veren ve düşünen gazetelerin dayanabildikleri yere kadar daha uzun ayakta kaldıkları da bir vakıa.

***

“Yenigün” adı altında Anadolu’da yayın hayatını devam ettiren pek çok gazete var. İlk Yenigün ise 2 Eylül 1918’de İstanbul’da yayınlanmaya başlıyor. Gazeteci Yunus Nadi, İstanbul’un işgalinden sonra Anadolu’ya geçerek gazetesini ve matbaasını da Ankara’ya taşıyor. Gazete, 9 Ağustos 1920 tarihinden itibaren Anadolu’da Yenigün adıyla yayınlarına devam ediyor. Daha sonra İstanbul’a taşınarak adı “Cumhuriyet” oluyor.

Kuruluş tarihi 21 Temmuz 2018 olan Konya Yenigün, 15’inci yaş yıldönümüne girmenin mutluluğunu yaşıyor.

Her yeni güne dualarla ve merhaba diyerek başlıyorsam, Mustafa Arslan kardeşimle Merhaba’dan bu yana hukukumuz ve kardeşliğimiz devam ediyor. Bu sebeple “Yenigün’e Merhaba” derken, aslında her hafta Cuma günleri gazete sayfalarında yer alan her yazımla ben hem Yenigün’e, hem okurlarıma “merhaba” demenin heyecanını yaşıyorum.

İşte o heyecanla tekrar Yenigün’e Merhaba diyorum. Bundan sonra da her hafta mübarek Cuma günleri demeye devam edeceğim.

Yeni yaşınız kutlu olsun. Ömrünüze bereket.