Konya’nın iş, siyaset ve sivil toplum hayatında yaptığı önemli çalışmalarla tanınan Ahmet Saydam, Ülkemiz sürekli borçlanıyor. Bu borcu da vatandaş ödüyor. Torunlarımıza borç bırakacağız. Çiftçiyi, üreticiyi desteklemek lazım. Şuan yürütülen politikaların tasvip edilen bir tarafı yok. Dönüşü olmayan hatalar yapıldı. Toplumda ahlaki yönde büyük bir çöküş var. Bu çöküş öyle bir noktaya geldi ki, artık herkes alıştı.’’ dedi

yaşadığı dikkat çeken anekdotları paylaştı. Başarılı bir ilkokul dönemi yaşayan ancak buna rağmen okumayı kendi isteğiyle tercih etmeyip sanayide iş hayatına atılan Saydam, meslek sahibi olarak, kamyon kasası imal eden önemli bir iş adamı olmayı başardı. Çalışma hayatıyla birlikte hareketli bir gençlik dönemi de geçiren Saydam, merhum Necmettin Erbakan Hoca’yı tanımasıyla siyasi çalışmalara da başladı. Gerek iş hayatında gerek siyasi hayatında büyük zorluklar yaşamasına rağmen yılmayan Saydam, o günlere ilişkin önemli bilgiler aktardı. Özellikle kendi işini ilk kurduğu yıllarda yaşadığı bir iş kazasının hayatında dönüm noktası olduğuna dikkat çeken Saydam, “1976 yılında bir iş kazası geçirdik. Yanımızda çalışan kalfamızın parmakları koptu. Sigortası da yoktu o dönem. 1980’de mahkeme kararı verdi ve bize tazminat çıktı. Genciz başımıza böyle bir olay geldi ve kötü bir duruma düştük. Tabi ben sıkıntıya girdim, moralim bozuldu. Evlendim falan ama iş kazası olunca ben çok etkilendim ve “hayat bizde bitti” gibi düşüncelere girdim. Dükkanı devraldığım hacı abi vardı o sıkıntımı farketmiş;

-“Moralini bozma Allah dert veriyorsa dermanını da verir, işine gücüne bak” dedi. Ben işi gücü filan dağıtacaktım. Adam bize büyük bir cesaret verdi, moral verdi, işimize devam ettik” dedi.

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Ben Ahmet Saydam. 1950 doğumluyum Konya’nın yerlisiyim. İlkokul mezunuyum. 1. sınıfta kaldım. Hayat Bilgisi kitabını babam almadı. Öğretmenimiz de benimle ilgilenmedi. Tembel bir talebe değildim ama kaldım. Alparslan İlkokulu yeni yapıldı ve 1. sınıftan tekrar başladım. 2. Sınıftan bir talebe geldi, talebeye bir soru sorulmuş matematik sorusu tam hatırlamıyorum soruyu ama soruyu çözememiş. Öğretmenden 1. sınıftan bir öğrenci istedi soruyu çözmek için. Öğretmenimiz de bana seslendi “Saydam git bak bakalım” dedi. Neyse gittim ben soruyu çözdüm. Soruyu ben çözünce, soruyu çözemeyen çocuğa çantanı topla 1. sınıfa git dedi bana da Saydam sen de çantanı topla gel 2. sınıfa buraya geleceksin dedi. Böylece ben açığı kapattım. Tabi bu durumu müdür kabul etmiyor öyle bir şey olmaz diye. Böyle bir hadise yaşadım. Tabi o dönemlerde öğretmen açığı da çok fazla. 4. 5. sınıftayken falan öğretmen olmadığı zaman, 1. 2. sınıflara gider ders anlatırdım. Matematiğim iyiydi. Durum böyle olunca, öğretmenlerim bana seni okutacağız dediler. Ben okumayacağım dedim. Öğretmenler masraflarını biz karşılayacağız dediler. Ben yine yok dedim okumayacağım. Öğretmenin biri dayanamadı sordu; yavrum neden okumayacaksın?

-Ben ömür boyu size borçlu kalırım size karşı ezik kalırım, ben kendim mücadele edip rüştümü kurtaracağım diye cevap verdim. Öğretmenler çok etkilendi ben öyle deyince. Sonuçta ben çıraklığa başladım, iş hayatına atıldım. 1972’de askere gittim. Orada da 5 bin kişinin içerisinde 3-5 kişi sivil ehliyetliyiz. Düdük çaldılar, sivil ehliyetler bir adım ileri atsın dediler. Oradan da aldılar bizi ve şoför ihtisas kursuna verdiler. Askerliği de öyle iyi bir asker olarak bitirdik. Böylelikle askerden sonra da 1974 yılında dükkan açarak iş hayatına devam ettik.

İşe başladığınız süreçte unutamadığınız ve sizi çok etkileyen bir dönüm noktası yaşadınız mı?

1976 yılında bir iş kazası geçirdik. Yanımızda çalışan kalfamızın parmakları koptu. Sigortası da yoktu o dönem. 1980’de mahkeme kararı verdi ve bize tazminat çıktı. Genciz başımıza böyle bir olay geldi ve kötü bir duruma düştük. Tabi ben sıkıntıya girdim, moralim bozuldu. Evlendim falan ama iş kazası olunca ben çok etkilendim ve “hayat bizde bitti” gibi düşüncelere girdim. Dükkanı devraldığım hacı abi vardı o sıkıntımı farketmiş;

-“Moralini bozma Allah dert veriyorsa dermanını da verir, işine gücüne bak” dedi. Ben işi gücü filan dağıtacaktım. Adam bize büyük bir cesaret verdi, moral verdi, işimize devam ettik. Bu arada malımız mülkümüz var ama paramız yok, yokluk da çekiyoruz. İşe devam ettik, çırpınmaya başladık. Tabi bu süreç devam ederken, mahallede tek arabada bizde hasıl oldu. Allah nasip etti, bize imkanlar lütfetmeye başladı. Mahallede tek araba bizde olunca, hastası olana, ihtiyacı olana da koşturduk.

Siyasette aktif bir insandınız. Siyasi çalışmalarınız nasıl başladı?

Mutaassıp, muhafazakar ve disiplinli bir ailenin çocuğuyduk. Sabah namazına falan kalkamadığımızda annem gelir su döker ister kalk ister kalkma derdi, kalkar namazımızı kılardık. Ailemiz adeta bir hafız ailesi. Babam tarafı da annem tarafı da böyle. Fakat onların hafız olması, hoca olması meseleyi çözmüyormuş. Türkiye’nin bir İslam devleti olmadığını Rahmetli Erbakan Hocam ortaya attı. Biz tabi Erbakan Hoca söylemeyene kadar Türkiye’yi İslam devleti olarak biliyorduk. Velhasıl, gençlik yıllarımızda Rahmetli Erbakan Hocam siyaset sahnesine çıkmıştı. Uzaktan uzağa takip ediyordum. Aydoğdu’da bir seçim konuşması yapıyor Erbakan Hoca. Bir arkadaşım gel Erbakan Hoca’yı dinleyelim dedi. Biz hacı hoca çocuğuyuz Erbakan Hoca’nın ne diyeceğini biliyorum dedim. Neyse oturduk dinliyoruz. Allah domuz etini neden haram kılmış Erbakan Hoca bunu anlatıyor. Domuz eti insan vücudunda kurt yapar, koku yapar, domuz eti yiyen insanlar eşini kıskanmaz diye anlatıyor. Tabi biz araştırmayız, soruşturmayız, domuz eti haram ama bilmiyoruz. Erbakan Hoca meselenin nedenlerini anlatınca benim kafam yattı. Aktif te bir gençlik yaşıyordum. Hoca’dan etkilenince peşinden gitmeye başladık. Sonrasında partiye davet edildik, ilçede görev yaptık oradan da il yönetimine geçtik.

Siyasi çalışmalar yaparken unutamadığınız anınız var mı?

İl yönetimine girdikten sonra, çalışmalar yapmaya başladık. Abit Kıvrak’la teşkilata bir şeyler yapalım diye düşündük. 4-5 araba alalım, içine hatipler koyalım, müzikle birlikte köy köy, kasaba kasaba gezsinler dedik. Ee bunun parasını nasıl halledeceğiz diye düşünürken, Avrupa’ya gidelim, gurbetçilerden parayı toplayalım dedik. Nasıl bir heyecan varsa, işi gücü bıraktık, kapattık dükkanı, 1977 model kırık bir Mercedes’le Almanya’ya gittik. Orada Hasan Damar’la karşılaştık, daha öncesinden tanışıyorduk onunla. Dedi ki;

-Ya teşkilat çalışması için buraya gelen adamlar uçak biletlerini filan bize aldırır, siz kendiniz kırık bir arabayla gelmişsiniz”

dedi. Bizim samimiyetimizi gördü orada, bize yardımcı oldu. Bu arada Erbakan Hocam hapisten çıktı sene 1986, o da geldi oraya. Hocama takıldık fakat ne uyku uyuyor ne yoruluyor. Camilerde toplantılar yapılıyor. Biz birbirimizin sırtına yaslanıyor uyuyoruz, Hocam hiç uyumuyor. Sonra biz Konya’ya geri geldik, 4 minibüs aldık teşkilat çalışmasına devam ettik.

Konya’daki büyük Kudüs Mitinginde olan isimlerdendiniz. Neler anlatırsınız o günlerle ilgili?

Kudüs Mitinginde kortej başkanıydım. Çok büyük bir organizasyondu. Yaşlı bir amca var, Erzurum’dan gelmiş. Tabi biz genciz o zamanlar. Amca dedim sen niye geldin?

-“Ule oğlum, Allah Teala Konya’da İslami bir hareket oldu, sen neredeydin diye sorarsa, oradaydım demek için geldim” diye cevap verdi. Nasıl bir dava nasıl bir şuur, görüyor musun? Bunlar hiç unutulmaz. Mitingde bazı hadiseler cereyan etmiş. Mitingden 2 gün sonra bizim evi bastılar. Damlarda asker, polis falan. Annem normalde arkadaşlarımız filan geldiğinde, sırtını döner, hoşgeldiniz bile diyemezdi. Öyle bir kadındı rahmetli. O gün annem bir celallendi!

-Betonların altını kazın oralara silah gömdük diye bağırıyor.

Anne sen git diyoruz yok durmuyor.

-“Bir Müslüman evini nasıl böyle basarsınız hiç din iman yok mu sizde” diye bağırıyor.

Neyse bizi biraderle götürdüler. Komutan koridorda gitti geldi, soru sorma yok, bir şey yok, bizi aldılar götürdüler, bir yere tıktılar. Bizden sonra Hasan Hüseyin Varol Hoca, Abdullah Büyük Hoca, Nevzat Arabacı geldi. İçerdeyiz ama birbirimizi görünce mutlu olduk. Orada çok şeyler gördük, öğrendik. Tabi ihtilal de olunca biz mimlendik, 3-4 sene evimin önünde polis eksik olmadı.

Şuan ülke siyasetini nasıl görüyorsunuz?

Ülkemiz sürekli borçlanıyor. Bu borcu da vatandaş ödüyor. Torunlarımıza borç bırakacağız. Çiftçiyi, üreticiyi desteklemek lazım. Şuan yürütülen politikaların tasvip edilen bir tarafı yok. Dönüşü olmayan hatalar yapıldı. Toplumda ahlaki yönde büyük bir çöküş var. Bu çöküş öyle bir noktaya geldi ki, artık herkes alıştı. Bunları söylemek bile suç haline geldi. İstediğin kadar paran pulun olsun, geleneklerin, göreneklerini yitirdikten sonra bir anlamı var mı?

Emekli oldunuz, şuan gününüzü nasıl geçiriyorsunuz?

Emekli oldum, çarşıya falan da çıkmıyorum. Bahçe işleriyle filan vakit geçiriyorum. Bizim hiç televizyonumuz olmadı. İzleyip de neden moralimi bozayım? Çünkü sürekli narkozlanıyorsun.

ABDULLAH AKİF SOLAK 

Editör: TE Bilişim