Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2009-2020 yılları arasında antidepresan kullanımı yüzde 70 arttı. 2017’de 48 milyon kutu antidepresan satılırken, bu sayı 2021 yılında 60 milyona çıktı. Antidepresan ilaçların genellikle duygu durum bozukluğunda kullanıldığını ancak farklı hastalıklarda da kullanılabildiğini ifade eden Özel Medicana Konya Hastanesi Psikiyatri bölümü uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Hatice Harmancı, psikolojik rahatsızlara bakış açısının olumlu yönde değişmesiyle birlikte ilgili kliniklere gelen hasta sayısının da arttığına dikkat çekti. Özel Medicana Konya Hastanesi doktorlarından Psikolog Elmas Merve Malas ise, toplumda depresyonun hafife alındığını ancak ciddi bir depresyonun ilerleyen yıllarda tekrar tetiklenerek depresyona girilebileceğini söyledi.

‘ANTİDEPRESANLAR, KİŞİYE ÖZELDİR’

Antidepresan ilaçların etkisine göre çeşitlere ayrıldığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Hatice Harmancı, antidepresanların beyinde doğal olarak bulunan nörotransmitleri

taklit ettiğini söyleyerek, bu ilaçların birebir kişiye özel verilmesi gerektiğini vurguladı. Antidepresanların genellikle duygu durum bozukluklarının tedavisinde kullanıldığını söyleyen Harmancı, “Daha çok depresif şikayetlerde kullanılsa da kaygıyı azaltma, uykuyu düzenleme süreçlerde de antidepresana başvurulabilir. Depresyon durumu olmayan bazı hastalardan da, ‘bu ilacın üzerinde depresyon ilacı yazıyor’ diyenler oluyor. Stres, kaygı gibi durumlarda kullanılan ilaçlar da ‘antidepresan’ adıyla tek bir grupta isimlendiriliyor. Hastanın hangi moleküle ihtiyacı varsa, onu içeren ilacı kullanması gerekir.” dedi. Antidepresanların reçete kapsamında satın alındığını belirten Harmancı, bu ilaçların kesinlikle bir başkasının ilacı alınarak ‘iyi gelir’ düşüncesiyle kullanılmaması gerektiğini ve hekim kontrolünün gerektiğini bildirdi.

KLİNİĞE BAŞVURAN HASTA SAYISI DA ARTTI!

Antidepresan kullanımdaki artışla ilgili konuşan Harmancı, ilgili kliniklere başvuran hasta sayısında da bir artışın olduğunu ifade etti. Durumun sebepleri arasında sağlık hizmetlerindeki erişilebilirlik ve psikolojik kliniklere toplumsal bakış açısının değişmesini sıralayan Harmancı, “Artık insanlar psikolojik rahatsızlıklarında tedavi edilebilir olduğunun ve böylelikle yaşam kalitesinin arttığının farkında. Hal böyle olunca insanlar bu bölümlere daha çok rağbet gösteriyorlar. Ancak değişen dünya, artan stres ve bunun getirdiği uyum sorunları gibi problemlerle birlikte hastalıkları daha sık görür olduk. Saydığımız bu sebepler de ilaç kullanımının önünü açıyor.” ifadelerini kullandı. Pandemi sürecinde insanlardaki ruhsal şikayetlerin arttığını belirten Harmancı, “Pandemi, ilk defa yaşadığımız bir süreçti. Sonunun nasıl biteceğini bilmediğimiz bu belirsiz süreçte kaygılarımız arttı. Yaşam değişti, evlere kapandık ve bazı kişiler ekonomik olarak zor süreçler atlattı. Ölüm ve bulaştırma gibi farklı korkular edindik. Bütün bunlar depresif yakınmaları da beraberinde getirdi. Değişen yaşamla birlikte bütün yaş gruplarında olumsuz etkiler oldu.” dedi. 

ANTİDEPRESANLARIN BAĞIMLILIĞI YOKTUR!

Psikiyatrik durumlar dışında da antidepresan kullanıldığını söyleyen Harmancı, “Geçmeyen ağrılarda, diyabet ve kan şekerinin düzenlenmesi ve yüksek tansiyonların düşürülmesi gibi durumlarda da antidepresan ilaçlar fayda sağlıyor. Dolayısıyla bu bölüm dışındaki branşlarda da reçeteli olarak bu ilaçlar kullanılır.” dedi. Antidepresan konusunda doğru bilinen yanlışlardan bahseden Psikiyatrist Harmancı, “Bu ilaçlar kişiye ve ilaca göre 6 ay veya kişiye göre daha uzun bir süre şeklinde tedavide kullanılabilir. Beyindeki duygu durumunun yetersizliği sebebiyle tedavi süreci çok daha uzun olabilir. Ancak bu kullanım, hastanın bağımlı olmasından kaynaklı ya da ilacın ortaya çıkardığı bir yan etki değildir. Antidepresanların bağımlılığı yoktur! Sadece yeşil reçete olarak adlandırdığımız gruptaki ilaçlar bağımlılığı geliştirebilir. Onun dışında doktorun verdiği şekilde kullanılan ilaçlar bağımlı yapmaz.” dedi.

‘RUH SAĞLIĞI ARTIK DAHA KIYMETLİ’

Psikolojik süreçlerde yardım alınması konusunda toplumda var olan ‘ayıplama’nın zamanla kaybolduğunu söyleyen Harmancı, “Nasıl ki şekerin yükselmesi, kolun kırılması, iyileştirilmesi gereken bir hastalıksa insanlar artık bu durumun da tedavi ve destek gerektirdiğinin farkına vardı. Ruh sağlığı artık daha kıymetli. Yaşam kalitesinin artmasında bu iyileşmenin de katkısı olduğunu düşünüyorum.” ifadelerine yer verdi.

TEKRARLAYAN DEPRESYONA DİKKAT

Antidepresan kullanımının en sık rastlandığı rahatsızlıklardan biri olan ‘depresyon’la ilgili bilgi veren Özel Medicana Konya Hastanesi Psikoloğu Elmas Merve Malas, depresyonun ‘kendini kötü hissetme’ gibi basit bir hastalık olmadığını vurguladı. Herkesin yılda 1 defa depresyon geçirme riskiyle karşı karşıya kaldığını belirten Malas, depresyonunun farklı şiddetlerde yaşanabileceğinin altını çizdi. Malas, hafif süreçlerin tedavisiz atlatılabildiğini söyleyerek, asıl riskin tekrarlayan depresyonlarda görüldüğünü şu sözlerle ifade etti: “Depresyon hafif, orta ya da ağır şekilde atlatılabilir. Depresyon halinde kişi isteksizliğe düşer. Gündelik yaptığı şeylerden kaçar. Birey çökük bir ruh haline bürünür ve sevdiği şeyleri bile yapmak istemez. Bu durumun giderek artması, depresyonun şiddetinin artmasına da sebep olur. Hafif süreçlerde kendiliğinden de geçebilir. Ancak ciddi bir depresyon tedavi edilmediğinde tehlike oluşturur ve ilerleyen yıllarda tekrar tetiklenerek depresyona girebilir.”

DEPRESİF ÇEVRE, SİZE DE BULAŞABİLİR!

Psikolog Malas, toplumda depresyonun hafife alındığını ancak bu halin karamsarlık ve umutsuzluğu da beraberinde getirdiğini vurguladı. Destek alınması gereken depresyon sürecini tanımlayan Malas, “Geçmişe takılı kalarak yaşayan ve her zaman kendini suçlayacak şeyler bulan; iş, eğitim, arkadaş çevresi gibi alanlarda işlevsellikte bozulmalar meydana gelen insanların psikolojik bir destek almalarını öneriyoruz.” dedi. Depresyonun genellikle çevreden kaynaklanan bir durum olduğunu ifade eden Malas, “Tedavi gören kişiler, çevrede sosyal destek ya da anlayış yoksa daha çok çıkmaza giriyorlar ve tedavi edilse bile yine aynı kısır döngüye giriyorlar. Anne depresif ise ve çocuğa öyle bir ortam sunuyorsa, çocuk da o ortamda büyüyerek o kişiliğe bürünecektir. Belki normal bir ortamda olsaydı o kişilikte biri olmayacaktı. Bu durumu düzeltmek daha zor olabiliyor.” şeklinde konuştu.

HAMİLELİK SÜRECİNDE UYUM NOKTASINDA DEPRESYON YAŞANABİLİR

Kadınlarda depresyona daha sık rastlandığını söyleyen Malas, “Özellikle hamilelik dönemlerinde kadınlarda duygu durumu bozukluğuyla daha sık karşılaşıyoruz. Hamilelik sürecinde hastalar, depresyon tanısı almaktan endişe duyuyor. Çevre tarafından çocuk sahibi olan bireyin mutlu olması beklenir. Bebek olduktan sonra da o sürece uyum noktasında sıkıntı yaşayan anneler, o süreçte yaşadığı depresyonu arka plana itebilir. Ancak bu durumlarda da destek alınabilir.” diye konuştu.

HACER CEYLAN

Editör: TE Bilişim