Türkiye’de henüz üretimi yapılmayan makinalar üretmesiyle döneme damga vurmuş ve işinde uzman kadrosuyla büyümeye ve kendini geliştirmeye devam eden Poleks Makine Onursal Başkanı İbrahim Polat, hayat hikayesini anlattı. Zekasını sermaye yaparak daha 25 yaşında bir firmaya ortak olan Polat, o dönemlerde ürettiği makineyi satabilmek için şehir şehir dolaştığını ifade etti.

Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

İbrahim Polat. 1945 yılında Seydişehir Geverekli’de doğdum. 1958’de Konya’ya gelip Sanayi Mektebi’ne başladım. İkinci sınıfta atölye derslerim çok iyi ancak teorik derslerim zayıf geldi. Bende bir an önce başka işlere atılayım diye, okulu yetersiz görmemle birlikte okulu bıraktım.

Sonra hemen iş hayatına mı atıldınız?

Evet, yeni şeyler öğrenmeye açız, iş hayatına atıldık. Birkaç yerde çalışmaya başladım, beğenmedim. Bir yerde çalışırken akşamları da iş çıkışında motor rektifiye atölyesinde yardıma başladım. Zaman çok, biz hırslıyız. Rektifiyede yanında çalıştığım adam, ‘işi bırak burada tam zamanlı olarak çalış’ dedi. Bende motor yenileme değil; imalat işi yapmak istediğimi söyledim. ‘Yapabilir misin’ dedi, ‘yaparım ama şartım var’ dedim. Ortak olmak istediğimi söyledim. Para senden, zekâ benden mantığıyla ortak olduk. 1970 yılında, daha 25 yaşında bir iş yerine ortak oldum. Silindir honlama makinesi yaptım. Bu makineyi 6 ayda bitirdim. İstek ve enerji vardı. Şimdi modellemeyi 6 ayda yapamıyorlar.

‘MESLEK AŞKINDAN PARMAKLARI KESTİĞİMİN FARKINA VARMADIM’

O dönemde çektiğiniz sıkıntı var mıydı, sektörde büyüme adına ne gibi adımlar attınız?

‘Başkaları yapabiliyor, ben neden yapamayayım’ diye sordum kendime. İlk üretimimi yaptıktan sonra Konya sanayisini tek tek dolaştım. Gelip yaptıklarıma baktılar ki çalışıyor, bir sıkıntısı yok. Daha sonra benden almaya başladılar. Türkiye’de henüz üretimi yapılmayan makinalar ürettim. Bu makineyi üretmek için özel aparatlar geliştirdim. Öyle meslek hastalığı vardı ki iş telaşından parmaklarımı makineye kaptırmışım farkında değilmişim. O zamanlar büyük kumpas bile bulamadık, şimdi her şey çok gelişti. Biz bu yoklukla bu günlere geldik. İşi daha ilk kurduğumuz yıllarda şehir şehir dolaşıp tanıtımını yaptık. Çalışıp çalışmayacağına karşı tereddütte kaldıkları için insanların bir yerli mal korkusu vardı. İlk makinemizi İstanbul’a satınca insanlar da güvenip bizden makine almaya başladı.

O dönemde esnaflar birbirlerine karşı nasıldı?

Esnaf birbirine karşı saygılıydı. Bir kişi, birinin yanından ayrılıp başka yerde çalışacağı zaman, diğer ustayı arayıp ‘senin yanından neden ayrıldı’ diye sorarlardı. Birbirinin personelini çalma diye bir şey yoktu, eğer küslerse araları yapılır tekrar aynı yerde çalışmaya devam ederdi. Çalışanlar hevesliydi, bir şeyler öğrenmek için çabalardı. Ustanın çırağına verdiği bir terbiye vardı.

Peki siyasi ve ekonomik olarak çalkantıların yaşandığı yıllarda iş yeriniz de bu durumlardan etkilendi mi?

İşlerimiz durmadı ancak yavaşlama oldu. Özellikle Bülent Ecevit döneminde işlerin aksamasından dolayı kendisine mektup yazdım; “İmalat yapıyorum ancak işlerimiz durdu. Bankaya girsem faizden etkileneceğim, elimdeki makineler de bankanın eline düşer.” diyerek yardımcı olmasını istedim ama cevap gelmedi. Turgut Özal hükümeti kurduğu zamanlarda Özal’a da mektup yazdım. Özal bana bir ekip gönderdi. 4-5 kişi incelediler ve ‘gerekeni yapacağız’ dediler. Bir hafta geçmeden adamı zehirlediler. O da öylelikle kaldı.

Bu sektörde yetiştirdiğiniz insanlar var mı?

Tabi. İş yerini açtıktan sonra benim yanımda çalışan kalfaları çıraklık okuluna gönderiyordum. Bir gün öğretmenleri çıkıp bizim iş yerine geldi, ‘Usta siz ne iş yapıyorsunuz yahu’ dedi. Ben de yaramazlık yaptılar sanmıştım. Meğer bizim kalfalar çok zor sorular soruyorlarmış, ‘siz bizi geçmişsiniz’ demişti. Belge olsun diye göndermiştik, yoksa bilmediklerinden değil. Çocuklarımı, torunlarımı daha askere gitmeden yetiştirdim. Şimdi onlar benim bilginin yüzde 95’ine sahipler. Bir de okullarda teori ile uygulama arasında çok fark var. Okullarda bu farkın giderilmesi gerekiyor. Piston kolunun ne olduğunu sorunca biliyorlar ancak ‘biyel kol ne’ deyince bakakalıyor. Pratiğin teoriden öne çıkarılması gerekiyor.

Gençlere çalışma hayatında tavsiyeleriniz neler?

Okumak isteyen gençler, okurken özel sektörde de çalışmaya devam etsinler, ufukları açık olur. Zaten istek varsa kendiliğinden geliyor. Bugün çalışan kazanıyor. Yenilik, cesaret gerektirir. Burada eleman sıkıntısı olmasa ve bana imkân verseler, ben bugün elektrikli araç, uçak yapımına başlarım. Bir işe cesaret edersen, yaptıkça bilgi de birikir. Ben hiçbir şeyi annemin karnında öğrenmedim. Cesaret etsinler. Yabancı dillerini geliştirsinler.

Verdiğiniz bilgi ve tecrübelerden dolayı teşekkür ederiz.

HACER CEYLAN 

Editör: TE Bilişim